Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 3 (1)
Volume: 3  Issue: 1 - January 2001
Hide Abstracts | << Back
1.Effect of laryngeal receptors stimulation by chemical substances on respiratory regulation
İbrahim GÜNER, Gülderen ŞAHİN
Pages 3 - 8
Deneylerimiz Na-Pentobarbital ile anesteziye edilmiş köpeklere süperior laringeal arter aracılığı ile adenozin, serotonin ve dopamin injekte edildiğinde solunum parametreleri (soluk hacmi; VT. mL, soluk frekansı; f/dk, solunum dakika hacmi; VE.mL/dk, diyafragmanın EMG kayıtlarından inspirasyon süresi; Tİ.mm/sn, ekspirasyon süresi; TE.mm/sn), trakeal kas tonusu (Pt.mmHg) ve sistemik arterial kan basıncı (AB.mmHg)'nda gözlenen cevaplar ve aralarındaki ilişki belirlendi. Adenozin VT'de anlamlı bir artışa neden olurken, f'yi anlamlı olarak azalttı. VE,Tİ, TE ve AB'de anlamsız artışlar oluşurken, Pt anlamlı olarak arttı. Süperior laringeal sinir (SLN)'lerin bilateral olarak kesilmesinden sonra adenozin'e verilen cevaplar tamamen ortadan kalktı. Serotonin injeksiyonunda VT ve VE anlamlı olarak arttı, f'de ise anlamsız bir azalma görüldü.Tİ'de anlamsız bir azalma oluşurken TE ve Pt anlamsız olarak arttı. AB'de ise anlamlı bir azalma meydana geldi. SLN'lerin kesilmesinden sonra solunumsal parametrelerde ve AB'de gözlenen cevaplar ortadan kalkarken, Pt'nin cevabı devam etti. SLN ile birlikte RLN (rekürrent laringeal sinir)'lerin kesilmesinden sonra bu cevap ta engellendi. Dopamin injeksiyonu VT'de anlamlı bir artışa, f'de anlamsız bir azalmaya sebep oldu. VE ve TE'de anlamsız artışlar oluştururken, Tİ'yi anlamsız olarak azalttı. Tt'de anlamlı bir artış, AB'de anlamlı bir azalma oluşturdu. SLN'lerin kesilmesi VT, VE ve TE'de gözlenen cevapları engellerken, f ve Tİ'nin cevapları devam etti. SLN+RLN'lerin kesilmesinden sonra f'de gözlenen cevap da ortadan kalktı. Pt ve AB'de gözlenen cevaplar SLN kesilmesinden sonra benzer yönde fakat anlamsız olarak devam etti. SLN+RLN'lerin kesilmesi bu cevapları etkilemedi. Sonuç olarak bulgularımız larinks'te lokalize olan reseptörlerin non-nöral maddelere duyarlı oldukları ve bu reseptörlerden kalkan impulsların solunum tipini değiştirebildiklerini göstermektedir.
Experiment were performed on adult dogs. Anesthesia was induced by Na-pentobarbital iv. The purpose of this study was to investigate the effects of adenosine, serotonine and dopamine by injecting them directly into superior laryngeal artery on the respiratory parameters (tidal volume; VT.mL, respiratory frequency; f/min, respiratory minute volume; VE.mL/dk, from the action potantials of diaphragm were calculated inspiratory; Tİ.mm/sec and expiratory; TE.mm/sec durations), intraluminal tracheal pressure (Pt.mmHg) and systemic arterial pressure (BP.mmHg) and relationship between these parameters were studied. Adenosine a significant increase in VT, while producing a significant increase in f. VE,Tİ,TE and BP increased nonsignificantly. A significant increase in Pt was obserwed. After cutting the SLN’s, respiratory, Pt and BP responses disappeared comletely. After injection of serotonin into laryngeal artery, significant increases in VT and VE were observed. Serotonine caused nonsignificant decreases in f and Tİ, while producing nonsignificant increases TE and Pt. A significant decrease in BP showed. After cutting the SLN the responses of respiratory parameters and BP totally diappeared. But in Pt response persisted. After cutting SLN +RLN the Pt response to serotonine injection disappeared. Injection of dopamine caused a significant increase in VT and a nonsignificant decrease in f. While causing nonsignificant increases in VE and TE, produced a nonsignificant decrease in Tİ. Also a significant increase in Pt and a significant decrease in BP was observed. After bilateral section of the SLN’s, responses observed in VT, VE and TE disappeared comletely, but responses observed in f and Tİ were not affected. Responses of Pt and BP were in similar direction, but these responses was statistically nonsignificant. After cutting SLN+RLN, response obserwed in f totally disappeared. Responses of Pt and BP were not affected. In conclusion, neural and non-neural substances sensitive receptors are localized in larynx. Afferent impulses originated in these receptors affected the pattern of respiration.

2.Surgical treatment of lung cancer in elderly population
Alper TOKER, Okan SOLAK, Zeki GÜNLÜOĞLU, Celalettin KOCATÜRK, İbrahim DİNÇER, Mehmet KULLEP, Atilla GÜRSES
Pages 9 - 13
Akciğer kanseri tedavisinde özellikle erken evrelerde cerrahi tedavi günümüzde en uygun yöntem olarak kabul edilmektedir; Çünkü uygulanan diğer tedavi yöntemlerine göre en uzun sürviyi sağlamaktadır. Hemen hemen tüm toplumlarda ölüm yaşı yükselmiş ve akciğer kanserinin ileri yaş grubunda görülebilme ihtimali artmıştır. Bu çalışmanın amacı 70 yaş üstündeki yaşlı akciğer kanserli olgulara uygulanan cerrahi rezeksiyon sonuçlarımızı değerlendirmektir. Kliniğimizde 1993-2000 yılları arasında akciğer kanseri tanısıyla ameliyat ettiğimiz 70 yaş üstü olguları değerlendirdik. Olguları; yaş,cins, histolojik tanı, preoperatif medikal durum, postoperatif evreleme, yapılan ameliyat, postoperatif mortalite ve morbidite açısından retrospektif olarak değerlendirdik. Çalışmaya 70-85 yaş grubunda 17 erkek, 3 kadın hasta alındı. Altı hasta preoperatif diğer sistemlerdeki patolojiler sebebiyle takip edilmekte idi. Olgularımızın hepsinin beklenen FEV1 değeri %60'ın üzerinde idi. Sekiz hastaya lobektomi, 1 hastaya bilobektomi, 7 hastaya pnömonektomi, 3 hastaya wedge rezeksiyon ve 1 hastaya eksplöratris torakotomi yapıldı. Hastalarımızda postoperatif dönemde 7 komplikasyonla karşılaştık. En sık rastlanan komplikasyon grubu kardiak sorunlardı. Erken dönemde 2 hastada mortalite görüldü (%10). Cerrahi için uygun hasta seçimiyle, ileri yaş gruplarında da kısmen yüksek mortalite ve morbidite ile akciğer kanseri ameliyatlarının yapılabileceğini göstermektedir.
Surgical resection which provided the best survival in early stage lung cancer was accepted to be the mainstay of the therapy. Because the number of elderly people has been growing in almost every country, the number of lung cancer patients have probably increased in this population. The aim of this study was to report the results of surgical resection in lung cancer patients elder than 70 years. We evaluated twenty lung cancer patients elder than 70 years who were operated in between 1993-2000. These patients were analyzed retrospectively according to age, gender, tumor cytology, postoperative staging, medical status of the patient, postoperative complications and mortality. Patients were in between 70 and 85 years, 17 were male and 3 were female. 6 patients had known other systemic diseases. Forced expiratory volume in one second was over 60% of predicted values in all patients. We performed 8 lobectomies, one bilobectomy, 7 pneumonectomies, 3 wedge resections and one exploratory thoracotomy. Seven patients had postoperative complications in which cardiac was the most common. Two patients(%10) died in the postoperative period. We believed the patients elder than 70 years who had preoperative work up in cardiac and pulmonary systems should have the chance of curative resection in spite of relatively high morbidity and mortality.

3.
Stabil KOAH'lı hastalarda ipratropıum bromid ve salbutamolun konvansiyonel dozlarının erken bronkodilatasyona etkilerinin karşılaştırılması
Emel HARMANCI, Sinan ERGİNEL, Osman ELBEK, Füsun ALATAŞ, Muzaffer METİNTAŞ
Pages 14 - 18
Amaç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığında (KOAH) kısa etkili bir beta-2 agonist olan salbutamol ile antikolinerjik ilaç ipratropium bromidin konvansiyonel dozlarının erken bronkodilatasyona etkilerini karşılaştırmak. Metod: Randomize olarak seçilen KOAH tanılı 40 hastaya (ortalama yaş, 59,7±1,7; FEV1 1,37±0,16 L/dk) ipratropium bromid (=ib) 2 paf (40 µgr); 75 hastaya ise (ortalama yaş, 62,8±1,2, ortalama FEV1 1,33±0,08 L/dk) 2 paf (200 µgr) salbutamol (=s) ölçülü doz inhaler verildi. Hastaların daha önce kullandığı ilaçlar kesildi. Hastalarin her iki ilaç verilmeden önce; s verildikten 30 dakika, ib verildikten 45 dk sonraki FEV1 değerleri ile; ilaçlar verilmeden önce ve sonraki arter kan basıncı ve kalp atım hızı tesbit edildi. FEV1'deki değişiklik yüzde (%) ve mutlak (ml) olarak değerlendirildi. Bulgular: İstatistiksel olarak değerlendirildiğinde, her iki ilacın da hastalarda hem %, hem de ml cinsinden FEV1'deki düzelmeye katkısının eşit olduğunu belirledik İb alan grupta FEV1'de % reversibilite: %15,2±2,1, s alan grupta: %10,5±1,0 (p>0,05). FEV1'de ml olarak düzelme; ib'de 177,5±20,6 ml, s'de ise 138,9±15,5 ml; (p>0,05) idi. Salbutamol alan kişilerde FEV1'deki düzelme yaş ile ters korelasyon gösteriyordu (p<0,05), ib'de ise bu özellik gözlenmedi (p>0,05). ib ile oluşan bronkodilatasyon ise temel FEV1'i düşük olan grupta daha fazlaydı (p<0,05). Sonuç: KOAH'lı hastalarda ib ve s'un erken bronkodilatör cevaba etkilerinin farklı olmadığı, ancak yaşlı ve FEV1'i düşük olan hastalarda ib'un tercih nedeni olabileceği kanaatindeyiz.

4.
Akciğer tüberkülozunda tedavi başarısızlığının retrospektif değerlendirilmesi
Sibel ALPAR, Berna DURSUN, Müjgan GÜLER
Pages 19 - 22
Kliniğimizde ikinci basamak antitüberküloz ilaç tedavisi verilen 50 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların 38'i kronik olgu, geriye kalan 12'si ise tedavi başarısızlığı olarak sınışandırıldı. Tedavi başarısızlığı olarak tanımlanan 12 hasta birinci basamak antitüberküloz tedavilerini düzenli ve yeterli sürede almışlardı. Bu hastaların önceki tedavileri, risk faktörleri, ikinci basamak antitüberküloz tedavi rejimleri ve tedaviye yanıtları detaylı olarak incelendi. Hastaların birinci basamak tedavilerinin beşinci ayında balgam yaymaları müsbetti. Hastaların hepsi erkekti ve yaş ortalamaları 30.95±10.84 yıl idi. İlaç duyarlılık testi sadece iki hastada, 50 koloniden az üreme olması nedeniyle yapılamadı. Dört hastada bakteriyolojik olarak direnç tespit edilirken, geriye kalan altı hasta klinik olarak dirençli kabul edildi. Üç hastada isoniazid, rifampisin, etambutol, streptomisin direnci, bir hastada ise isoniazid, rifampisin, streptomisin direnci vardı. Yedi hastada balgam konversiyonu ikinci basamak tedavinin birinci ayında gözlendi. Bu çalışmadaki amacımız, tedavi başarısızlığında bir nedenin de primer ilaç direnci olduğunu ve ülkemizde primer ilaç direncinin yüksek olması nedeniyle bu grup hastalarda ikinci basamak antitüberküloz tedavi başlanmasının uygun olduğunu vurgulamaktı.

5.The frequency of urinary system tuberculosis in the tuberculosis patient population
Adnan YILMAZ, Birol BAYRAMGÜRLER, Esen AKKAYA, Ertan SARIBAŞ, Zuhal KARAKURT, Reha BARAN
Pages 23 - 26
Bu çalışmada pulmoner ve ekstrapulmoner tüberkülozlu olgularda üriner sistem tüberkülozu sıklığını araştırmayı amaçladık. Haziran 1994-Mart 1995 tarihleri arasında merkezimizde takip edilen 150 pulmoner tüberküloz, 50 ekstrapulmoner tüberküloz olgusu çalışmaya alındı. Olguların 39'u kadın, 161'i erkek olup yaş ortalaması 39.2 (16-69) idi. 189 olgudan 3, 11 olgudan 2 sabah idrarı örneği alındı. Elde edilen idrar örnekleri asido rezistans basil açısından direkt olarak incelendi ve kültüre ekildi. İdrar örneklerinin tümü direkt incelemede asidorezistans basil açısından negatif bulundu. Pulmoner tüberkülozlu olguların 5'inde (% 3.3) ve ekstrapulmoner tüberkülozlu olguların 6'sında (% 10) idrar kültürleri tüberküloz basili açısından pozitif idi (p> 0.05). Üriner sistem tüberkülozuna sahip 5 pulmoner tüberkülozlu olgunun 3'ü ileri, 2' si orta derecede ilerlemiş akciğer tüberkülozuna sahip olup, idrar kültürünün pozitif olduğu ekstrapulmoner tüberkülozlu olguların 2'si tüberküloz lenfadenit, 1'i tüberküloz peritonit, 1'i tüberküloz menenjit ve 1'i de cilt tüberkülozu olgusu idi. Üriner sistem tüberkülozu saptanan 10 olgunun 7'si (%70) asemptomatik olup, intravenöz piyelografinin (IVP) yapıldığı 6 olgunun 5'inde IVP bulguları tüberküloz lehine olarak değerlendirildi. Çalışmamızın sonuçları tüberkülozlu hasta populasyonunda asemptomatik üriner sistem tüberkülozu olgularının saptanabileceğini, üriner sistem tüberkülozlu olgu sıklığının ekstrapulmoner tüberkülozlu ve ilerlemiş akciğer tüberkülozlu hasta populasyonunda daha yüksek olduğunu düşündürmektedir.
We aimed to investigate the frequency of urinary system tuberculosis in cases with pulmonary and extra pulmonary tuberculosis. The study included 150 pulmonary tuberculosis and 50 extrapulmonary tuberculosis cases 39 females and 161 males, mean age: 39,2 (16-69) followed in our center between January 1994 and March 1995. Prior to treatment, morning urine samples were obtained three times in 189 cases and twice in 11 cases. Obtained urine samples were directly examined with respect to acid resistant bacillus (ARB) and cultured. Direct examination of urine samples in all of the 200 cases were found to be negative for ARB. Urine cultures were positive in 5 (3.3 %) of the pulmonary tuberculosis cases and in 5 (10%) of the extra pulmonary tuberculosis cases (p>0.05). Pulmonary tuberculosis cases were 3 far advanced and 2 moderately advanced. Extrapulmonary tuberculosis cases included 2 tuberculosis lymphadenitis, 1 tuberculosis peritonitis, 1 tüberculosis meningitis, and 1 cutaneous tuberculosis. Of ten cases with urinary system tuberculosis, 7 cases were asymptomatic. Intravenous pyelography could been performed in 6 cases and evaluated as consistent with tuberculosis in 5 cases. Our results show that asymptomatic urinary tuberculosis cases can be detected in tuberculosis patient population and the frequency of patient with urinary system tuberculosis was higher in patients with extrapulmonary tuberculosis and advanced pulmonary tuberculosis.

6.Phsyician's opinions on tuberculin skin test (PPD), BCG vaccine and chemoprophylaxy
Füsun SOYSAL, Gülfidan ARAS, Figen KADAKAL, Nazan BAYRAM, Erdoğan ÇETİNKAYA, Uğur ÇIKRIKCIOĞLU
Pages 27 - 30
Tüberkülozun önlenmesinde, erken tanı ve tedavinin yanı sıra, temaslıları belirlemek ve yüksek risk grubu olarak tanımlanan bireylerde profilaksi uygulamak da büyük önem taşır. Koruyucu olarak BCG ve kemoprofilaksinin yararı halen tartışmalıdır. Bu nedenle hekimlerimizin BCG, PPD, kemoprofilaksi konusundaki görüşlerini belirlemek amacıyla değişik uzmanlık dallarından 130 hekime 37 sorudan oluşan bir anket uygulandı. Hekimlerin tümü eğitim hastanelerinde olmak üzere, 11'i enfeksiyon hastalıkları, 36'sı aile hekimliği, 26'sı göğüs hastalıkları, 26'sı çocuk hastalıkları, 31'i iç hastalıkları kliniklerinde çalışmakta idi. 127 hekim (%97,7) BCG uygulamasının gerekli olduğunu düşünüyordu. PPD'nin tanıdaki yararına inanan hekim sayısı 100 (%76,9) idi. Kemoprofilaksinin gerekli olduğunu belirten hekim sayısı 77 (%59,2) idi. 41 hekim (%31,6) bu konuda görüş belirtmemişti. Kemoprofilaksi için hekimlerin 84'ü (%64,6) isoniazid (H) kullanımını önerirken, 25'i (%19,2) isoniazid+rifampisin (R) öneriyordu. Ev içi temaslılarda kemoprofilaksi kullanılması gerektiğini düşünen 103 hekim (%79,2) vardı. Steroid tedavisi alan olgularda kemoprofilaksi öneren hekim sayısı ise 76 (%58,5) idi. Sağlık personelinde kemoprofilaksi kullanımını öneren hekimlerin sayısı 44 (%33,8) iken, önermeyenler 63 (%48,5) idi. Sonuç olarak hekimlerimizin BCG'nin yararına inandıkları, ancak kemoprofilaksi konusunda görüşlerinin ortak olmadığı belirlendi.
Tuberculosis is a major health problem that has a raising insidence in Turkey like troughout the world. In the prevention of tuberculosis , the detection of the household associates and the prophylactic treatment of the highrisk groups has an importance besides early diagnosis and treatment. The role of the preventive BCG vaccine and chemoprophylaxy is controversial.In order to define the opinions of the physicians on BCG vaccine , tuberculin skin test and chemoprophylaxy; a questionnare consists 37 questions was applied to 130 physicians from different specifications.11 infectious diseases specialists, 36 family physicians, 26 pnemologists,26 paediatricians , 31 internist from several training hospitals were recruited.127 (%97.7)of the physicians have considered BCG vaccine application as a must. 100 (76.9%)of the physicians have been believing the diagnostic value of the tuberculin skin test. The number of physicians defined chemoprophylaxy as necessary was 77(59.2%). 41 physician did not express their opinions about chemoprophylaxy, but 25 (19.2%) of them preferred Isoniacid (H) + Riphampicin (R).There are 103 physicians who believed the use of chemoprophylaxy for the hosehold associates. The number of the physicians recommended chemoprophylaxy in steroid management patients was 76 (58.5%). 44 of the physicians advised chemoprophylaxy in health care workers while 63 of them did not. İn the conclusion ,it is defined that physicians believed the use of BCG vaccine but had different opinions on chemoprophylaxy

7.
Plevral lezyonlarda patolojik değerlendirmedeki güçlükler
Büge ÖZ
Pages 31 - 34
Abstract | Full Text PDF

8.Myopathy and neuropathy in chronic obstructive pulmonary disease
Gülen HATEMİ, Tunçalp DEMİR, Nilda TURGUT, Bilun GEMİCİOĞLU, Sema UMUT, Nurhayat YILDIRIM, Perihan BASLO
Pages 35 - 40
Abstract | Full Text PDF

9.A case of pulmonary nocardiosis
İlkay KESKİNEL, Müzeyyen ERK, Tunçalp DEMİR, Benan MÜSELLİM, Ayhan YÜCEL
Pages 41 - 44
A 55-year-old female patient was first admitted to the Rheumatology Department of Cerrahpaşa Faculty of Medicine, where she got the diagnosis of Familial Mediterranean Fever (FMF) and was prescribed oral colchicine in 1984. She was admitted to the hospital with chronic coughing and fever, and Nocardia was detected in bronchial lavage fluid. The patient, who discontinued follow-up, was admitted to our clinic with dyspnea on exertion and fever. Sputum culture revealed Nocardia asteroides. Therapy was started, but the patient did not contiue regular treatment and follow-up. Her last CAT scan showed progression of the lesions. Nocardiosis is mentioned to occur concomitantly with diseases like bronchiectasis, chronic granulomatous disease, Cushing’s syndrome, systemic lupus erythematosus, Goodpasture’s syndrome, however our case is the first in literature to occur concurrently with FMF. and long-term colchicine treatment.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale