Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 11 (1)
Volume: 11  Issue: 1 - April 2009
Hide Abstracts | << Back
RESEARCH
1.Treatment results of multi-drug resistant tuberculosis patients whose treatments were managed by a single center and with an indirect observation during whole treatment.
Turan Karagöz, Dildar Yetiş Duman, Pınar Pazarlı, Özlem Yazıcıoğlu Moçin
Pages 1 - 6
Amaç: Bütün tedavi boyunca doğrudan gözetimli tedavi uygulanamayan ancak tedavisinin başından sonuna kadar tek merkezden ve indirekt gözetim altında yönetilen, çok ilaca dirençli tüberküloz (ÇİD-TB) vakalarımızın tedavi sonuçlarını değerlendirmek.
Gereç ve yöntem: Şubat 2000-Mart 2005 tarihleri arasında, Süreyyapaşa Göğü̈s Hastalıkları ve Göğü̈s Cerrahisi E.A. Hastanesi’nde tedavi gören ÇİD-TB vakaları çalışmaya dahil edildi. Vakaların demografik, klinik, radyolojik, bakteriyolojik bulguları ve tedavi sonuçları prospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Toplam 103 ÇİD-TB vakasının %78.6’sı erkek (n=81), %21.4’ü kadın (n=22); yaş ortalaması 40.50±13.50 (14-72) idi. Hepsi HIV(-) vakalardı. ÇİD-TB tedavisinde ortalama 5.0±0.4 (2-7) ilaç kullanıldı, 39 hastada (%37.9) tedavi sırasında ilaç yan etkisi görüldü. Vakaların %86.4’ünde (n= 89) kür sağlandı; %3.9’u (n= 4) tedavi başarısızlığı ile sonuçlandı; %1.9’u (n=2) tedaviyi terk etti; %7.8’i (n= 8) tedavi sırasında kaybedildi. Medikal tedaviye ek olarak, %19.4’üne (n=20) yardımcı cerrahi tedavi uygulandı.
Sonuç: Tedavi yöntemi açısından, ÇİD-TB vakalarının tek merkezden yönetilmesi ve indirekt gözetim altında tedavinin uygulanması, sıkı takip olanağı ve etkin yan etki kontrolü sağlamakta, tedavi uyumunu ve başarısını artırmaktadır.
Aim: To investigate treatment results of multi-drug resistant tuberculosis (MDRTB) patients whose treatments were managed by a single center and with an indirect observation during whole treatment.
Material and method: We evaluated prospectively, 103 MDR-TB patients in our clinic between February 2000-March 2005 at Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital in Istanbul, Turkey.
Results: Among 103 MDR-TB patients, 78.6% (n=81) were male, 21.4% (n=22) were female; the mean age was 40.50±13.50 (14-72) and all were HIV(-). A mean number of 5.0±0.4 (2-7) second line drugs were administered, adverse effects of drugs were identified in 37.9% (n=39) of the patients. Of the patients, 89 (86.4%) were classified as cured, 2 patients (1.9%) were defaulters, failure was seen in 4 patients (3.9%) and 8 patients (7.8%) died during treatment. Surgical resection was applied in 20 (19.4%) patients. The patients who were classified as successful and poor outcome according to the treatment result, were compared with each other for the factors possibly effecting treatment result. Patients with unsuccessful outcomes were elder and had a higher incidence of secondary MDR-TB and extensive radiologic involvement. Extensive radiologic invovement and elder ages were found as
significant independent factors effecting unsuccessful treatment outcome.
Conclusion: Managing the treatment of MDR-TB patients in a single center and with an indirect observation during whole treatment, provideszopportunity for close follow-up and active control of adverse effects and therefore increases treatment compliance and success.

2.Prognostic Factors Affecting Survival in Small Cell Lung Cancer Patients
Burcu Özlen, Osman Nuri Hatipoğlu, Levent Özdemir, Necdet Süt, Gündeniz Altıay, Erhan Tabakoğlu
Pages 7 - 12
Amaç: Küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) hızla ilerleyen, kötü klinik seyirle giden,
kemoterapi ve radyoterapiye iyi yanıt veren bir hastalıktır. Bazı klinik veriler
ve laboratuvar parametreleri sağkalımı değerlendirmede kullanılabilir. Bu çalışmanı
n amacı KHAK tanısı alan hastalarda sağkalımın incelenmesi ve sağkalıma etki
eden prognostik faktörlerin belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntem: KHAK tanısı ile kemoterapi planlanan ardışık 46 hasta prospektif
olarak çalışmaya alındı. Hastaların bazal karakteristik özellikleri ve prognoza etki
edebilecek değişkenler kaydedildi. Hastaların yaşam süreleri belirlendi. Kaplan
Meier analizi ile yaşam süresi eğrileri çizildi.
Bulgular: Medyan sağkalım süresi 338 gün (%95 güven aralığı: 243 - 432) olarak bulundu.
Bir aylık sağkalım oranı %89, 6 aylık sağkalım oranı %62, 1 yıllık sağkalım
oranı ise %45 olarak hesaplandı. Tek değişkenli analizde p<0.05 olan değişkenlere,
çok değişkenli cox regresyon analizi uygulandı. Çok değişkenli analizde karaciğer
metastazı (Relatif Risk (RR): 4.99, %95 güven aralığı: 1,21 - 20,53 ), kilo kayb› (RR:
11.3, %95 güven aralığı: 1,11 - 115,5) ve 1. kür sonrası total protein düzeyinin düşüklüğaaa
ü (RR: 0.198; %95 güven aralığı: 0,06 - 0,63), sağkalım ile ilişkili bağımsız prognostik
faktörler olarak saptandı.
Sonuç: KHAK mortalite hızı yüksek bir hastalıktır. Saptadığımız prognostik faktörlerin
ileri çalışmalarla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Aim: Small cell lung cancer (SCLC) is an aggressive tumour with a poor clinical course,
but responsive to both chemotherapy and radiotherapy. Some clinical and laboratory
parameters can predict survival in SCLC. The aim of this study was to analyze the
survival and identify the prognostic factors that influence survival in SCLC.
Material and Method: Forty six consecutive SCLC patients who were planned for
chemotherapy, enrolled in this study prospectively. We recorded basic
characteristic properties and factors affecting prognosis for each patient. We
determined their survival time and survival curves were calculated by the method
of Kaplan and Meier analysis.
Results: Median survival time was 338 days (95% confidence interval: 243-432).
Survival ratio for one month was 89%, for 6 months 62% and for one year 45%.
Significiant parameters (p<0.05) evaluated by univariate analysis followed by
multivariate analysis. In multivariate analysis liver metastas (Relative Risk (RR):
4.99, 95% confidence interval: 1,21 - 20,53), weight loss (RR: 11.3, 95% confidence
interval 1,11-115,5) and low level of total protein after first chemotherapy (RR:
0.198, 95% confidence interval 0,06-0,63) were found as independent factors
affecting survival.
Conclusion: SCLC is a disease with high mortality. Prognostic factors that we
found, can be supported by further investigations.

3.The Effect of Smoking on Functional Parameters of Healthy Individuals
Nuray Kömüs, Can Sevinç, Ayşe Özden
Pages 13 - 17
Tütün kullanımı, bütün dünya için önlenebilir ölüm nedenlerinden biridir.
Türkiye’de de sigara içimi, önemini koruyan bir sağlık sorunudur ve erişkinlerin
%43.5’inin sigara içtiği saptanmıştır. Solunumla ilgili herhangi bir hastalığı olmayan
vakalarda, sigaranın solunum fonksiyon testi, 6 dakika yürüme testi, dispne
indeksi ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlandı. Yaş ortalaması
62 olan, %83.5’i erkek, toplam 139 vaka değerlendirildi. Vakaların 36’sı
(%25.9) hiç sigara içmemiş, 46’sı (%33.1) aktif içici ve 57’si (%41.0) içip bırakmıştı.
Aktif içici olan vakaların spirometrik ölçümleri, hem içmeyen hem de bırakmış vakalardan
daha düşük bulundu. 6DYT mesafesi, dispne indeksi ve oksijen satürasyonu,
içmeyenler, aktif içiciler ve bırakmışlar arasında farklı değildi. SF36 yaşam
kalitesinin fiziksel komponent skoru sigara ile ilişkili bulunmadı. Sadece aktif içicilerin
mental komponent skoru, bırakmış vakalardan anlamlı derecede düşük bulundu.
Sigara maruziyeti <50 paket-yıl olan vakaların 6DYT mesafesi, dispne indeksi,
SpO2 ve yaşam kalitesi, sigara içmeyen vakalardan farklı değildi. Sigara maruziyeti
≥50 paket-yıl olan vakaların 6DYT mesafesi, içmeyen vakalardan farklı de-
ğildi ancak dispne indeksi anlamlı derecede yüksek ve SpO2 anlamlı düzeyde düşük
bulundu. Sigara maruziyeti ≥50 paket-yıl olanların 6DYT mesafesi, <50 paketyı
l sigara içen vakalardan farklı değildi ama dispne indeksi anlamlı derecede yüksek
ve SpO2 anlamlı derecede düşük saptandı. SF36 yaşam kalitesi fiziksel ve mental
komponent skorlarının sigara maruziyet düzeyi ile ilişkisi saptanmadı. Sigara
içen vakaların egzersiz kapasitesi, dispne algılaması ve yaşam kalitesinde de kayı
plar vardı ve bu fonksiyonel kayıplar sigara maruziyet düzeyi ile ilişkiliydi.
Worldwide, smoking is one of the preventable causes of death. It is a persistent
health problem in Turkey and 43.5% of adult population is smoking. The aim was
to study the effects of smoking on pulmonary function test, exercise capacity,
dyspnea index and life quality. 139 cases, 83.5% of whom were men with mean age
of 62 were evaluated; 36 cases (25.9%) were nonsmokers, 46 (33.1%) were smokers
and 57 (41.0%) were ex-smokers. Spirometric measurements of smokers were
found lower than that of both nonsmokers and ex-smokers. 6MWT distance,
dyspnea index and oxygen saturation did not differentiate among nonsmokers,
smokers and ex-smokers. Physical component score of SF36 life quality was not
associated with smoking. Only mental component score of smokers was found
lower than that of ex-smokers. 6MWT distance, dyspnea index, SpO2 and life
quality of cases whose exposure to smoking was <50 package-year were not
different than nonsmokers. 6MWT distance of cases whose exposure to smoking
was ≥50 package-year was not different than nonsmokers and cases with ≥50
package-year exposure to smoking; however, dyspnea index and SpO2 were found
significantly high and significantly low respectively. There were losses in exercise
capacity, dyspnea perception and life quality of smokers and these functional
losses were associated with the level of exposure to smoking.

4.Evaluation of Micrometastasis in Lymph Nodes with no Established N2 with Mediastinoscopy in Non Small Cell Lung Cancer Cases with Immunhistochemical Examination and the Effect on Survival
Naciye Mutlu, Murat Kıyık, Hüseyin Cem Tigin, Ebru Artan, Tunç Karadeli, Hayati Özyurt, Nur Ürer, Sadettin Çıkrıkçıoğlu
Pages 18 - REVIEWER LIST
Amaç: Küçük hücreli dışı akciğer kanserli (KHDAK) vakalarda mediastinoskopiyle
N2 saptanmayan lenf nodlarında, immünohistokimyasal boyama ile mikrometastaz
varlığını araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2001- Ağustos 2005 tarihleri arasında Yedikule Göğüs Hastalı
kları Hastanesi’nde tetkik edilen, sitolojik ve histolojik bulgularla küçük hücreli
dışı akciğer kanseri (KHDAK) tanısı alan 100 vaka çalışmaya alındı. Hastalar, fizik
muayene, konvansiyonel radyoloji, toraks BT ve bronkoskopi ile değerlendirildikten
sonra, klinik evre IA-IIIB akciğer kanseri olarak evrelendirildi. Bütün hastalara evreleme
amaçlı mediastinoskopi yapıldı. Lenf nodu örneklerinde, immünohistokimyasal
boyama yöntemiyle sitokeratin 8/18 kullanılarak mikrometastaz araştırıldı.
Bulgular: Vakalarımızın 95’i erkek, 5’i kadındı. Mediastinoskopiyle N2 saptanmayan
100 vakanın 17’sinde (%17) lenf nodlarında sitokeratin 8/18 ile pozitif boyanma saptandı.
Literatürde mikrometastaz varlığı kötü prognostik faktör olarak belirtilmektedir.
Sonuç: Bizim 2 yıllık sağkalım takibimizde Kaplan Meier analizine göre istatitisksel
anlamlılık saptanmadı (p=0.6).
Aim: We investigated micrometastasis in lymph nodes with immunhistochemical
examination in cases that had no N2 in mediastinoscopy.
Material and Methods: We included in the study 100 non small cell lung cancer
cases who were diagnosed cytologically or histologically in Yedikule Chest
Diseases and Thoracic Surgery Hospital between January 2001 and August 2005 (95
of the cases were male and 5 female). We performed physical examination,
conventional radiography, thorax CT and bronchoscopy in all patients and staged
lung cancer as IA or IIIB. All patients underwent mediastinoscopy for staging and
we investigated micrometastasis in lymph nodes with immunhistochemical
examination, using cytokeratin 8/18.
Result: In 17 of 100 cases (17%) who had no N2 in mediastoscopy we established
positive reaction with cytokeratin 8/18. Micrometastasis is known as a poor
prognostic factor in literature.
Conclusion: During the two years of survival follow-up, our results were not
statistically significant according to Kaplan Meier analysis.

5.Assessment of The Relationship Between Pulmonary Functions, Duration and Severity of Disease With Walking and BODE Index in COPD
Gökşen Kuran, İpek Yeldan, Halim İşsever, Feyza Erkan, Hülya Nilgün Gürses
Pages 22 - 25
Amaç: Çalışmamızın amacı KOAH’lı hastalarda solunum fonksiyonları, yürüme ve
BODE indeksini değerlendirerek bu verilerin hastalık süresi ve şiddeti ile aralarındaki
ilişkiyi araştırmaktı.
Gereç ve yöntem: Çalışmaya gönüllü, 25 stabil KOAH’lı erkek hasta alındı. Hastalara
solunum fonksiyon testi (SFT), 6 dakika yürüme testi (6DYT) yapıldı. Hastaları
n dispneleri “Modifiye Medical Research Council” (MMRC), vizüel analog skala
(VAS) ve Borg skalası ile belirlendi. BODE indeksi, miyokardial oksijen tüketimi
(MVO2) ve 6 dakika yürüme işi (6DYİ) hesaplandı.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 66.8±9.2 yıldı. Beden kitle indeksleri (BKİ)
28.2±2.7 kg/m2, SFT’nde FEV1 ortalaması %56.8±22.7 (1.45±0.55 L), maksimal inspiratuar
basınç (PImaks) ortalama 71.7±26.6 cm H2O, maksimal ekspiratuar basınç (PEmaks)
ortalama 74.7±40,5 cm H2O idi. Altı dakika yürüme mesafesi (6DYM) ortalama
366±65 m idi. Altı DYT sonunda MVO2, dispne (VAS ve Borg) ve oksijen satürasyonu
(SaO2) anlamlı derecede değişti (p<0.001). Hastalık şiddeti; %FEV1, %FVC,
FEV1/FVC, dispne (MMRC), BODE indeksi ile (sırasıyla; rs=-0.955, p<0.001;
rs=0.793, p<0.001; rs=-0.556, p=0.04; rs=0.527, p=0.007; rs=0.775, p<0.001) ve 6DYT
sırasındaki dispne (VAS) ve MVO2 değişimleriyle (sırasıyla; rs=0.609, p=0.001;
rs=0.453, p=0.02) anlamlı ilişki göstermekteydi. Bu ilişkilere yönelik çoklu lineer
regresyon modeli oluşturuldu: y=-0.03 FEV1 (%)+0.15 dispne (VAS)+0.08 BODE
(F=93.38, p<0.001; R=0.96, R2=0.93) olarak bulundu. Hastalık süresi; BODE indeksi
(rs=0.525, p=0.007), dispne (MMRC) (rs=0.571, p=0.003), 6DYM (rs=-0.635, p=
0.001), 6DYT sırasındaki dispne değişimi (VAS) (rs=0.533, p=0.006) ile anlamlı olarak
ilişkiliydi. Bu ilişkilere yönelik çoklu regresyon modeli oluşturuldu. Hastalık süresi=
0.38 dispne (MMRC) -0.30 (F=7.78, p=0.01, R=0.50, R2=0.25) olarak bulundu.
Sonuç: Hem hastalık şiddeti hem de hastalık süresinin dispne (MMRC ve VAS) ve
BODE indeksi ile ilişkili bulunması, fizyolojik ölçümlerin yanı sıra semptomların da
nicel olarak değerlendirilmesinin takipte yer alması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Aim: The aim of our study was assessment of pulmonary functions, walking and
BODE index and evaluation of relationship with duration and severity of disease
in COPD.
Material and method: Twenty-five male patients with stable COPD participated in
the study. Patients performed pulmonary function tests (PFT) and six minute
walking test (6 MWT). Dyspnea of patients was estimated by “Modified Medical
Research Dyspnea Scale”, visual analog dyspnea scale (VAS) and Borg scale. BODE
index, myocardial oxygen consumption (MVO2) and six minute walking work
were calculated.
Results: Body mass index (BMI) were 28.2±2.7 kg/m2, predicted forced expiratory
volume in first second (FEV1) were %56.8±22.7 (1.45±0.55 lt), maximal inspiratory
pressures (PImax) were 71.7±26.6 cm H2O, maximal expiratory pressures were
74.7±40.5 cm H2O in PFT. Six minute walking distance was 366±65 m. MVO2,
dyspnea (VAS and Borg) and oxygen saturation were significantly changed after
the 6 MWT (p< 0.001). Severity of disease has shown significantly relationship with
%FEV1, %FVC, FEV2/FVC, dyspnea (MMRC), BODE index (rs=-0.955, p<0.001;
rs=0.793, p<0.001; rs=-0.556, p=0.04; rs=0.527, p=0.007; rs=0.775, respectively;
p<0.001 for all ), dyspnea (VAS) and MVO2 in 6 MWT (rs=0.609, p=0.001; rs=0.453
respectively; p=0.02 for all). Multiple lineer regression model was developed for
this relationship. y=-0.03 FEV1 (%)+0.15 dyspnea (VAS)+0.08 BODE (F=93.38,
p<0.001; R=0.96, R2=0.93) was found. Duration of disease was significantly related
with BODE index (rs=0.525, p=0.007), dyspnea (MMRC) (rs=0.571, p=0.003), 6
MWD (rs=- 0.635, p= 0.001), and dyspnea change (VAS) in 6 MWT (rs=0.533, p=
0.006). Duration of disease=0.38 dyspnea (MMRC) -0.30 (F=7.78, p=0.01, R=0.50,
R2=0.25) was found in multiple lineer regression analyses.
Conclusion: Both severity and duration of diseases have been found to be related
with dyspnea and BODE index and this reveals that physiological measurement as
well as symptoms quantified assessment are necessary to take part in the following
of patients.

REVIEW ARTICLE
6.Principles of Asthma Management
Veysel Yılmaz
Pages 26 - 31
Astım hastalığının yönetimi, astımı kontrol altına almak için şarttır. Yönetim, hasta-
hekim işbirliğine dayanır. Hasta eğitimi, yönetimin vazgeçilmez unsurudur.
Eğitim, işbirliğini oluşturmaya ve hastanın yönetimde aktif rol oynamasına hizmet
eder. Hastanın risk faktörlerini tanımasına, inhalasyon tekniklerini öğrenmesine ve
hastalığı kontrol etme konusunda özgüven kazanmasına yardımcı olur. Kişisel eylem
planı ile hastanın kendi kendini takibi, yönetimin esasını oluşturur.
Asthma management is essential in the control of the disease. Doctor/patient cooperation
as well as patient education constitute the base for asthma management.
Education plays a crucial role for the patient in establishing the cooperation and in
taking an active role in managment. Through the means of the education the
patient familiarizes himself/herself with the risk factors, learns inhalation techniques
and gains self-confidence in asthma management. Personal action plan, providing
self-monitoring/self-managment abilites to the patient, is the center of the
asthma management

CASE REPORT
7.c-ANCA Negative Wegener Granulomatosis - Two Case Reports
Erdoğan Çetinkaya, Sinem Nedime Sökücü, Figen Kadakal, Sedat Altın, Gülşah Günlüoğlu, Nur Ürer
Pages 32 - 35
Wegener granülomatozu (WG) özellikle üst ve alt solunum yollarını ve böbrekleri
tutan nekrotizan granülomatöz vaskülitik bir hastalıktır. Nekrotizan bir doğası
vardır ve kaviter akciğer lezyonu yapar. İlk vaka sağ akciğerinde, içinde 1x1.5 cm
kaviter lezyon içeren irregüler sınırlı nonhomojen kitle lezyonu olan 47 yaşında bayan
hastayken, diğeri kaviter kitle lezyonu olan 43 yaşında erkek hastaydı. İlk vaka
sınırlı form WG, diğeri ise yaygın formdaydı. Her iki vakamızda da ilk başta c-
ANCA negatif iken ilk vakanın takiplerinde pozitişeşme gözlendi. Tanı her iki vakada
da histopatolojik olarak kondu. İlk vaka kontrolümüzden çıktı ama ikinci vaka
günümüze kadar remisyonda takip edilmektedir.
Wegener granulomatosis (WG) is a necrotising granulomatous vasculitic disease
that especially involves upper and lower respiratory tract and kindey. It has a
necrotizing nature and causes cavitary lung lesions. First case was a 47 years old
female patient with a non-homogenous mass lesion with irregular countours and a
1x1.5 cm cavitary lesion in her right lung. The other one was a 43 years old male
patient with cavitary mass lesion. While the first case was a limited form the
second case was a disseminated form. In both of our cases c-ANCA is negative in
the begining but became positive in the follow up of the first case. The diagnosis
is made histopathologically in both of our cases. The first case was out of control
and the second case is in remission and being followed up to present day.

8.A Case of Primary Large B-cell Lymphoma Localized in the Posterior Mediastinum
Mehmet Oğuzhan Özyurtkan, İbrahim Ethem Özsoy, Muharrem Çakmak, Akın Eraslan Balcı
Pages 36 - 38
Lenfoma en sık görülen mediastinal tümörler arasındadır, ama non-Hodgkin
lenfomada (NHL) mediasten tutulumu nadirdir. NHL’nin bir varyantı olan primer
mediastinal büyük B-hücreli lenfoma (PMBHL) %6 oranında görülür ve özellikle
ön-orta mediastende yer alır. PMBHL’nin arka mediastende görülmesi nadir bir
durumdur. Arka mediastende kitle saptanan 52 yaşındaki bir erkek hastaya minitorakotomiyle
biyopsi yapılmış ve lenfoma tanısı konmuştur. Lenfadenopati veya
hepatosplenomegalisi bulunmayan hastaya Galyum 67 sintigrafisi sonrası PMBHL
kesin tanısı konarak, tedavi amacıyla Medikal Onkoloji klini¤ine verilmiştir. Nadir
görülmekle birlikte, arka mediastende lezyonlarının ayırıcı tanısında PMBHL yer
almalıdır.
Although lymphoma is one of the commonest mediastinal tumors, mediastinal
involvement of non-Hodgkin lymphoma (NHL) is rare. Primary mediastinal large
B-cell lymphoma (PMBCL) involves mostly anterior or middle mediastinum. Cases
of PMBCL involving posterior mediastinum are very rare. Lymphoma was
diagnosed after a biopsy via minithoracotomy of a 52-years-old male patient
having a posterior mediastinal mass lesion. He had neither lymphadenopathy nor
hepatosplenomegaly in physical examination, and radiological evaluation.
Gallium 67 scintigraphy showed accumulation only in the mediastinum, revealing
the diagnosis of PMBCL. Although very rare, PMBCL should be kept in mind in
the differential diagnosis of posterior mediastinal lesions.

9.Pleural Effusion Due to Multiple Myeloma (A Case Report)
Feyzi Gökosmanoğlu, Hakan Cinemre, Cemil Bilir
Pages 39 - 42
Plevra hastalıkları, farklı akciğer hastalıklarının yanında çok çeşitli sistemik hastalıkların tutulumunun sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Akciğer ya da akciğer dışı hastalıkların plevrayı etkilemeleri ile ortaya çıkan en sık görünüm, plevrada sıvı birikimidir. Hematolojik maligniteler nadiren plevra sıvısıyla prezente olabilir. Multipl miyelomda plevra sıvısı nadir bulgudur, malign plazma hücreleri infiltrasyonuna bağlı plevra sıvısı ise çok daha nadirdir. Multipl miyelomda plevra sıvısı genellikle benign karakterdedir, hipoalbüminemi, enfeksiyon, amiloidoza bağlı kalp yetmezliği veya böbrek yetmezliği gibi nedenlere bağlı olarak gelişebileceği akılda tutulmalıdır. Biz, kliniğimize multipl miyeloma bağlı bilateral plevra sıvısı ile gelen 70 yaşında bir erkek hastayı rapor ettik.
Pleural diseases are most commonly seen with pulmonary disorders but can also be related to various systemic diseases. They often present as pleural effusion. Hematologic malignancies can rarely present with pleural effusion. Multiple myeloma presenting with pleural effusion have rarely been reported while malignant pleural cell infiltration is even more rarely seen. It should be remembered that pleural effusion in multiple myeloma are most commonly benign and develop secondary to other complications of the disease like
hypoalbuminemia, heart or kidney failure. We report a 70 year old male patient presented to our clinic with pleural effusion due to multiple myeloma.

10.Pulmonary Alveolar Proteinosis (Case Report)
Nuri Tutar, İnci Gülmez, Leyla Hasdıraz, Hakan Büyükoğlan, Ramazan Demir, Fatma Sema Oymak, Özlem Canöz
Pages 43 - 45
Pulmoner alveoler proteinozis (PAP), alveollerde Periodic Acid Schiff (PAS) ile pozitif boyanan proteinöz materyalin birikimi ile karakterize, nadir görülen bir hastalıktır. Primer PAP 1958 yılında Rosen tarafından tanımlanmış, etiyolojisi bilinmeyen bir hastalıktır. En sık rastlanılan semptomlar nefes darlığı ve öksürüktür. Radyolojik olarak bilateral simetrik alveoler konsolidasyon veya buzlu cam görüntüsü saptanır. Solunum fonksiyon testi (SFT) hafif restriktif özelliktedir. Tanı transbronşiyal biyopsi veya daha sıklıkla açık akciğer biyopsisi ile konulur. Vakamız ise
yaklaşık bir yıldır prodüktif olmayan öksürük ve hafif efor dispnesi tarişeyen ve transbronşiyal biyopsi ile tanıya vardığımız bir primer PAP hastasıdır.
Pulmonary alveolar proteinosis (PAP) is a rare disease that is characterized by the accumulation of Periodic Acid Schiff-positive protinaceous material in the alveoli. Primary PAP is an unknown etiology which was first described by Rosen in 1958. The most common symptoms are dyspnea and dry cough. The radiographic finding is bilateral, symmetric alveolar consolidation or ground-glass
opacity. Pulmonary function test shows mild restriction. We decscribe the case of a primary PAP who had a nonproductive cough and mild dyspne on exertion for nearly one year and that the diagnosis was made by transbronsial biopsy.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale