Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 19 (3)
Volume: 19  Issue: 3 - December 2017
Hide Abstracts | << Back
COVER PAGES
1.Cover Page

Pages I - IX

EDITORIALS
2.Editorial
Levent Dalar
Page IX

REVIEW ARTICLE
3.Successes and Challenges in Tobacco Control–Turkish Experience of 20 Years
Nazmi Bilir
doi: 10.5152/ejp.2017.75047  Pages 119 - 123
Türkiye’nin tütün kontrolünde 20 yıllık deneyimi vardır. Türkiye’de 1996 yılında yürürlüğe giren tütün kontrolü kanunu ile ilk kez bazı kamusal alanlarda ve toplu taşımada sigara içilmesi yasaklandı. Bu yasa ile ayrıca 18 yaşından küçük olan gençlere tütün ürünleri satışı ve tütün ürünlerinin her türlü reklam ve tanıtımının yapılması yasaklandı. Kanun ayrıca bütün televizyon kanallarına ayda 90 dakikadan az olmamak üzere sigara içmenin zararları konularında yayın yapma zorunluğu getirdi. Kanunun 12 yıl uygulanmasından sonra kapsamı genişletildi, ikram sektörü işletmeleri dahil olmak üzere bütün kapalı mekanlarda sigara içilmesi yasaklandı. Tam sigara dumansız kapalı alan politikasının geliştirilmesi ve başarılı şekilde uygulanmasında politik kararlılığın önemli etkisi olmuştur. Tam dumansız kapalı alan politikalarının uygulanması ile iç ortam hava kalitesinde olumlu gelişme oldu, restoran, kafe gibi ikram sektörü işletmelerinde çalışanlar ve müşteriler kendilerini daha rahat hissetmeye başladılar ve ülkede sigara kullanım sıklığında azalma meydana geldi. Türkiye’nin tütün kontrolü alanındaki başarısını DSÖ Genel Direktörü Dr. Margaret Chan şu sözlerle ifade etmiştir: “Türkiye DSÖ MPOWER stratejilerinin tamamını en üst düzeyde başarılı şekilde uygulayan ilk ve bugüne kadarki tek ülkedir. Bu, diğer ülkelerin örnek alması ve izlemesi gereken bir modeldir”.
Tütün kontrolü alanındaki başarılı uygulamalara rağmen halen geliştirilmesi gereken hususlar vardır. Bazı restoran ve barlarda özellikle gece saatlerinde kapalı alan yasakları bakımından ihlaller olmaktadır. Sigara kullanım sıklığı azalmış olmakla birlikte diğer ülkelerle karşılaştırıldığında halen yüksek olduğu görülmektedir ve sigara fiyatları düşüktür. Tütün kontrolünün önemi ile ilgili olarak daha fazla eğitim ve farkındalık eğitimleri yapılmalı, kapalı alan yasakları konusunda daha etkili denetim sistemi geliştirilmeli ve tütündeki vergi yükü artırılmalıdır.
Turkey has 20 years of experience with tobacco control. The first tobacco control law came into force in 1996. This law banned smoking in some indoor public places and public transportation, selling tobacco products to children, and all kinds of advertisement of tobacco products. The law made it a duty for television networks to broadcast programs and advertisements on the harms of smoking for 90 minutes per month. After 12 years of implementation, the law was amended to include all indoor public places, including hospitality venues, as smoke-free. Political commitment has been important in establishing comprehensive smoke-free policy and implementation. Following the implementation of 100% smoke-free public places, indoor air quality was improved, employees, and clients of hospitality places were more comfortable, and smoking prevalence was reduced. Dr. Margaret Chan, Director General of the World Health Organization (WHO), highlighted Turkey’s success as follows: “Turkey is the first and, to date, the only country in the world to attain the highest implementation score for all of WHO’s MPOWER measures. This is a model for other countries to follow.” However, still there are some areas to be developed. Violations at some indoor public places were seen, particularly at restaurants and bars during the late night period. Although smoking prevalence was reduced, the prevalence is still high and cigarette prices are too low when compared with some other countries. On the other hand, smoking among youth is increasing. More education and awareness programs should be done for the general public, more comprehensive inspections should be performed for smoke-free implementation, and higher taxes on tobacco products should be implemented.

4.Intra-Hospital Transport of Patients on Non-Invasive Ventilation: Review, Analysis, and Key Practical Recommendations by the International NIV Committee
Annia Schreiber, Antonio Javier Domínguez Petit, Paolo Groff, Andrea Purro, Rodolfo Ferrari, Andrea Antonelli, Sven Stieglitz, Roberto Cosentini, Güniz Koksal, Pablo Bayoumy Delis, Giuseppe Fiorentino, Levent Dalar, Antonio M. Esquinas
doi: 10.5152/ejp.2017.73745  Pages 124 - 129
Intra-hospital transport is often needed for diagnostic and therapeutic procedures that cannot be performed at the bedside. However, moving patients from the safe environment of an Intensive Care Unit (ICU) can lead to a variety of complications and adverse events, the risk is even higher in ventilated patients. This review is intended as a guide on how to prevent and avoid these adverse events during intra-hospital transport of patients on non-invasive ventilation (NIV). Greater attention should be paid to NIV indications and the selection of the patients to be transported. Detailed planning, preparation, and communication between the ward of origin and destination site, appropriate equipment, skilled staff, and continuous monitoring are the key major determinants of success in transporting critically ill patients on NIV. These points are discussed and analyzed in detail.

RESEARCH
5.Predicting Malignant Mesothelioma by Analyzing Serum N-ERC/Mesothelin, C-ERC/Mesothelin, Hyaluronan, Osteopontin, and Syndecan-1 Levels
Sertaç Arslan, Filip Mundt, Selma Metintaş, Güntülü Ak, Katalin Dobra, Anders Hjerpe, Muzaffer Metintaş
doi: 10.5152/ejp.2017.50023  Pages 130 - 138
Amaç: Malign plevral mezotelyomanın erken tanısı ve ayırıcı tanısında tümör belirteçleri ümit verici çalışma alanıdır. Bu çalışmada malign plevral mezotelyomalı hastaların metastatik malign plevral hastalıklar, benign plevral hastalıklar ve benign asbest plörezisi tanılı hastalardan ayırımında hyaluronan, osteopontin, C-ERC / mesothelin, N- ERC / mesothelin ve syndecan – 1 serum seviyelerinin etkinliğini belirlemek amaçlanmıştır.
Metot: Toplam 230 hastadan alınan serum örnekleri tümör belirteçlerinin tespiti için Enzyme-Linked Immunosorbent Assays ile analiz edildi.
Bulgular: İncelenen tüm belirteçler malign plevral mezotelyomalı hastaları metastatik malign plevral hastalığı olan hastalardan ayırt etmek için yeterli duyarlılık ve özgüllüğü ortaya koyamadılar. N-ERC / mesothelin malign plevral mezotelyomalı hastaların benign plevral hastalıklardan, özellikle de BAP’tan ayırımında orta derecede etkinlik gösterdi (sırasıyla duyarlılıklar %67 ve %73, özgüllükler %84 ve %86). C-ERC/mesothelin, N-ERC/mesothelin’den daha düşük etkinliğe sahipti, bununla birlikte osteopontin MPM’i diğer plevral hastalıklardan ayırmada yüksek özgüllüğe sahipken (%80) düşük duyarlılığa sahipti (%32). Hyaluronan ve syndecan-1 kendi başlarına biyobelirteç olarak yalnızca sınırlı etkileri mevcuttur. Ancak, lojistik regresyon analizleri çalışılan tüm biyobelirteçlerin birleştirildiği bir lojistik modelin, ROC eğrisinde AUC=0,75 bulunarak daha başarılı olduğunu göstermiştir. Araştırılan biyobelirteçler yeterli duyarlılık ve özgüllük değerlerini sağlamakta yetersizdiler; ancak çalışılan tüm belirteçler genişletilmiş çok parametreli lojistik bir model için temel oluşturabilirler.
Sonuç: Yüksek N-ERC / mesothelin veya C-ERC/mesothelin seviyesi olan hastalarda mezotelyoma riski yüksektir; bu hastalar uygun invaziv işlemlere tabii tutulmalıdırlar. Tümör belirteç seviyesi yüksek olan hastalarda, histopatolojik tanı ilk invaziv işlemde fibrinöz plörit olarak gelse bile tanı için daha ileri invaziv işlemler yapılmalıdır.
Objective: Tumor biomarkers are promising study areas for the early or differential diagnosis of malignant pleural mesothelioma (MPM). This study aimed to determine the effectiveness of analyzing serum N-ERC/mesothelin, C-ERC/mesothelin, hyaluronan, osteopontin, and syndecan-1 levels for distinguishing patients with MPM from those with metastatic malignant pleural diseases (MMPDs), benign pleural diseases (BPDs), and benign asbestos pleurisy (BAP).

Methods: Tumor biomarker levels of serum samples of 230 cases were analyzed by enzyme-linked immunosorbent assays.

Results: All investigated biomarkers did not reveal sufficient diagnostic information to distinguish MPM from MMPD. N-ERC/mesothelin showed moderate ability to distinguish MPM from BPDs and particularly BAP (sensitivities of 67% and 73%, respectively, and specificities of 84% and 86%, respectively). C-ERC/mesothelin had a lower efficacy than N-ERC/mesothelin, whereas osteopontin had a high specificity for distinguishing MPM from other pleural diseases (80%) but with a poor sensitivity (32%). Hyaluronan and syndecan-1 had only limited effects as individual biomarkers. However, logistic regression analysis indicated that all the studied biomarkers could contribute, and a logistic model improved their performance, with the receiver operating characteristic curve plot showing an area under the curve of 0.75. Thus, the investigated biomarkers were unable to provide sufficient sensitivity and specificity levels; however, they all may contribute as a basis for an expanded logistic multiparameter model.

Conclusion: Patients with high N-ERC/mesothelin and C-ERC/mesothelin levels have a high risk for MPM; appropriate invasive procedures should be performed. The patients who have high tumor biomarker levels and undefinite histopathological investigation results at the first-line procedure, should be managed using further invasive procedures.

6.Tobacco Epidemic Keeps Spreading Among Turkish Youth
Elif Köse, Hilal Özcebe
doi: 10.5152/ejp.2017.27880  Pages 139 - 145
Amaç: Türkiye’yi temsil eden bu araştırmada 15-24 yaş arasındaki gençlerde tütün ürünleri kullanım sıklığı, pasif olarak tütün dumanından etkilenme durumlarını, tütün kullanımını bırakma eğilimlerini değerlendirmek ve gençlere yönelik etkili müdahalelerin geliştirilmesine katkı sağlamaktır.
Yöntem: Araştırmada tüm Türkiye’yi temsil eden tabakalı örneklem yöntemi kullanılan Türkiye İstatistik kurumu(TUİK) Sağlık Araştırması 2014 verileri kullanılmıştır.
Bulgular: Örneklem grubu ülkedeki 15-24 yaş grubu genci temsil etmektedir(11.750.297 genç).
Gençlerin yaklaşık beşte biri (%18,5) her gün sigara içtiğini belirtmiştir. Her gün tütün kullanan erkekler kadınlardan daha fazladır(p<0,001). Erkeklerin ilk sigara kullanma yaşı ortalama 14,9±3,19, kızlarda 16,3±2,88’dir ve yaş ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak da anlamlıdır( p<0,001). Erkekler arasında pasif olarak tütün dumanından etkilenme yüzdesi kadınlara göre daha fazladır(p=0,028). Erken yaşta sigaraya başlayanların günlük kullandıkları sigara miktarı, geç yaşta sigaraya başlayanlara göre daha fazladır (p<0,05).
Sonuç: Tanımlayıcı ve ileri analizler ülkemizdeki güçlü tütün kontrolü kanunlarına rağmen gençlerin tütün kullanımı ve pasif olarak tütün dumanından etkilenme açısından risk altında olduğunu göstermektedir. Erken yaşta sigaraya başlayanların gençlerin daha fazla sigara içtiği ve daha zor sigarayı bıraktığı tespit edilmiştir. Gençler için daha güçlü tütün kontrolü faaliyetleri geliştirilmeli ve ülke çapında uygulanmalıdır.
Objective: This study was carried out to show Turkey's prevalence of tobacco use among 15-24 year olds, to evaluate passively the affected cases, to determine the tendency to quit smoking and to contribute to the development of effective interventions for young people.

Methods: In this study, Turkey Statistical Institute (TurkStat) Health Survey 2014 data, representing the whole Turkey population, and a stratified sampling method were used.

Results: The sample group represented the population in the age group of 15–24 years in Turkey (11,750,297 young people). Nearly one of five young people (18.5%) was a daily smoker. The percentage of male daily smokers was significantly higher than that of female daily smokers (p<0.001). The initial age of smoking among males was 14.9±3.19 years, whereas that of females was16.3±2.88 years; this difference was statistically significant (p<0.001). The percentage of passive smoking among young males was significantly higher that among young females (p=0.028). The number of daily smoking cigarette was higher among individuals who started smoking at an early age than among those who started at an older age (p<0.005).

Conclusion: Descriptive and further analyses are showing that young people are at a risk for tobacco use and passive smoking despite the strong tobacco control law in our country. Young people who started smoking at earlier ages, smoke more numbers of cigarettes and do not want to quit. Stronger tobacco control activities for young people should be developed and implemented in the country.

7.Chest and Cardiac Findings on High-Resolution Computed Tomography in Children on Regular Hemodialysis with Abnormal Spirometry
Eman Sobh, Rehab M. Hamdy, Manal Abdelsalam, Fadila M. Elsayed
doi: 10.5152/ejp.2017.43434  Pages 146 - 151
Objective: To study the high-resolution computed tomography (HRCT) findings of children on hemodialysis with abnormal spirometry.

Methods: This descriptive study included 25 children with chronic kidney disease on regular hemodialysis. They were selected from a pediatric hemodialysis unit during the period from June 2015 to January 2016. Spirometry was done, and those with abnormal values were assessed by HRCT of the chest and echocardiography.

Results: Among 25 children with abnormal spirometry on regular hemodialysis, there was a decrease in spirometric indices in patients on hemodialysis with a tendency to the restrictive pattern (19 patients; 76%). The following HRCT findings were detected: bilateral mild lower-lobe air trapping (centrilobular emphysema) in 14 patients (56%), diffuse bilateral ground-glass appearance in 2 patients (8%), mild hilar and perihilar bronchiectasis in 5 patients (20%), and cardiomegaly in 3 patients (12%).

Conclusion: Our results suggest that HRCT revealed many pathological findings that could not be detected on the chest X-ray, and some of these findings may explain the abnormal indications observed on spirometry.

8.Does Increased Body Mass Index Effect the Gains of Pulmonary Rehabilitation in Chronic Obstructive Pulmonary Disease Patients?
Hülya Doğan Şahin, Ilknur Naz, Yelda Varol, Berna Kömürcüoğlu
doi: 10.5152/ejp.2017.96168  Pages 152 - 159
Amaç: Pulmoner rehabilitasyon(PR) programı uygulanan obez, pre-obez ve normal ağırlıklı KOAH'lı hastalarda programın kazanımlarını karşılaştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: KOAH'lı (n: 135) hastalara PR öncesi pulmoner ve kardiyak sistem muayenesi ve solunum fonksiyon testleri (SFT) uygulandı. Tüm hastalarda göğüs grafileri, arteryel kan gazları (ABG), vücut kitle indeksi (BMI), yaşam kalitesi (YK) anketleri, anksiyete ve depresyon skorları ve mMRC skorları değerlendirildi. Hastaların egzersiz kapasitesini belirlemek için 6 dakika yürüme testi (6 DYT) yapıldı. Tüm hastalara, 8 hafta boyunca, ayaktan PR programı uygulandı. Hastalar 8. hafta sonunda tüm parametreler açısından tekrar değerlendirildi.
Bulgular: Çalışma grubu, 43 normal ağırlıkta, 51 pre-obez ve 41 obez COPD hastasından oluşmaktaydı. PR programı öncesi gruplar arasında SFT, 6mWD, mMRC skorları ve YK anketleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (hepsi için p> 0.05). PR sonrasında üç grup pO2 ve SO2 düzeylerinde anlamlı olarak artmış ve mMRC ve YK anketleri skorları iyileşmiştir (hepsi için p <0.05). 6 DYT ve yürüme işi (Yİ), her üç grupta da PR sonrasında anlamlı olarak arttı (hepsi için p <0.001). Obez hastalarda 6 DYT, obez olmayan ve normal ağırlıklı hastalara göre anlamlı olarak daha düşüktü (p = 0.049).
Sonuç: Preobez ve obez hastalar, gaz değişimi, dispne algısı ve yaşam kalitesi bakımından normal kilolu hastalara benzer şekilde PR’danfayda görmektedir. Ancak obez KOAH'lı hastalarda, preobez ve normal ağırlıklı hastaların aksine egzersiz kapasitesi açısından daha az iyileşme görülmüştür.
Objective: We aimed to compare the gain of pulmonary rehabilitation (PR) in obese, pre-obese, and normal-weight patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD) who underwent a PR program.

Methods: COPD patients (n=137) underwent pulmonary and cardiac system examination and pulmonary function tests (PFTs) before PR. Chest X-rays, arterial blood gases, body mass index, quality of life (QOL) questionnaires, anxiety and depression scores, and Modified Medical Research Council dyspnea scale (MMRC) scores were evaluated in all patients. A 6-min walk test was performed to determine the exercise capacity of the patients. All patients underwent an 8-week outpatient PR program. The patients were reevaluated at the end of 8th week in terms of all parameters.

Results: The study group consisted of 44 normal-weight, 52 pre-obese, and 41 obese COPD patients. Before PR, there was no significant difference in terms of 6-min walk distance (6MWD), PFT, MMRC, or QOL scores between the groups (p>0.05 for all). After PR, partial arterial oxygen pressure and arterial saturation, MMRC, and QOL scores improved significantly in all three groups (p<0.05 for all). 6MWD and walkwork significantly increased after PR in all three groups (p<0.001 for all), but the gain in 6MWD was significantly lower in obese patients compared to pre-obese and normal-weight patients (p=0.049).

Conclusion: Pre-obese and obese patients benefit from PR similarly to the normal-weight patients in terms of gas exchange, dyspnea perception, and QOL. But it seems to be that exercise capacity improves less in obese COPD patients compared to pre-obese and normal-weight patients.

9.Comparison of Pulmonary Functions, Physical Activity Level and Quality of Life in Obese and Pre-Obese Individuals
Rıdvan Aktan, Sevgi Özalevli
doi: 10.5152/ejp.2017.18291  Pages 160 - 165
Amaç: Literatürde obez bireylerin solunum fonksiyonları ile ilgili çalışmalar bulunmakla birlikte, pre-obez bireylerle ilgili yeterli araştırma bulunmamaktadır. Bu çalışma, obez ve pre-obez bireylerin pulmoner fonksiyonlarını, fiziksel aktivite düzeylerini ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesini (SİYK) karşılaştırmayı amaçlamaktadır.

Yöntem: Çalışmaya 62 birey katıldı. Bireylerin demografik ve klinik bilgileri kaydedildi. Tüm bireyler, Solunum fonksiyon testi (SFT), kısa form 36 Sağlık Taraması (SF-36), obeziteye özgü yaşam kalitesi ölçeği (OWLQOL), fiziksel aktivite anketi (IPAQ), modifiye modified medical research council (mMRC) ölçeği ile değerlendirildi.

Bulgular: Obez kişilerde dispne algısı şiddeti, pre-obez kişilerden anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Obez kişilerde PFT parametreleri (FVC, FEV1, PEF, FEF25-75, FEF25-75%, MVV ve MVV%) anlamlı olarak düşüktü(p<0.05). Her iki grup da inaktif kişiler olmasına rağmen, obez kişilerdeki inaktivite düzeyleri anlamlı derecede yüksekti(p<0.05). Obez kişilerde SİYK puanları anlamlı olarak düşüktü (p<0.05). BMI değerleri dispne şiddeti, SF-36 alt skorları, OWLQOL skorları ve SFT parametreleri ile anlamlı korelasyon gösterdi (p<0.05).

Sonuç: Pre-obez bireylerde, artan BKİ, bireylerin solunum fonksiyonlarını olumsuz etkilemesine rağmen, obez bireylerde artmış BKİ ve azalmış solunum fonksiyonları bireylerin fiziksel aktivite düzeylerini ve sağlıkla ilişkili yaşam kalitelerini de önemli ölçüde düşürmektedir.
Objective: There are studies regarding pulmonary functions of obese individuals in literature; however, there is insufficient data regarding pre-obese individuals. This study aimed to compare the pulmonary functions, physical activity levels, and health-related quality of life (HRQOL) of obese and pre-obese individuals.

Methods: The characteristics of 62 subjects participating in the study were recorded All subjects were evaluated using pulmonary function tests (PFT), short form-36 health survey (SF-36), obesity and weight loss quality of life measure (OWLQOL), international physical activity questionnaires (IPAQ), and modified medical research council (mMRC) scale.

Results: The severity of perceived dyspnea in obese subjects was significantly higher than that in pre-obese subjects. The PFT parameters (FVC, FEV1, PEF, FEF25–75, FEF25–75%, MVV, and MVV%) were significantly lower in obese subjects. Although individuals in both groups were inactive, the inactivity levels in obese subjects were significantly higher. HRQOL scores were significantly lower in obese individuals. The body mass index (BMI) was significantly correlated with dyspnea severity, SF-36 subscores, OWLQOL scores, and PFT parameters.

Conclusion: While an increasing BMI has an adverse effect on the pulmonary functions of pre-obese individuals, increased BMI coupled with reduced pulmonary functions causes a decrease in the physical activity levels and reduces HRQOL of obese individuals.

10.Comparison of Demographical Characteristics, Prognostic Factors, and Surgical Outcomes in Children and Adult Patients with Pulmonary Hydatid Cyst
Menduh Oruç, Atalay Şahin, Fatih Meteroğlu, Serdar Onat, Atilla Durkan, Refik Ülkü, Maşhuk Taylan
doi: 10.5152/ejp.2017.95866  Pages 166 - 169
Giriş: Pulmoner hidatik kist hastalığı rüptür, anaflaksi, pnömotoraks ve pulmoner hipertansiyona sebep olabilir. Amacımız pulmoner kist hidatik hastalığının klinik ve demografik özelliklerini analiz etmektir.
Metod: Pulmoner hidatik kistli çocuk ve erişkin 171 hastanın klinik özellikleri ve laboratuvar parametreleri, demografik karakteristikleri kaydedildi. Kistin perforasyon durumu, lokalizasyonu, çapı, sayısı, hastaların yaşı, hastaların cinsiyeti kaydedildi. Fizik muayene ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve serolojik testler ile kist hidatik teşhisi teyid edildi.
Tartışma: Perfore kist 22 erişkin ve 26 çocuk hastada gözlemlendi. Dev kist ise 23 çocuk 12 yetişkin hastada vardı. Akciğer dışı hidatik kist 21 yetişkin ve 10 çocukta görüldü. ELISA Ig pozitifliği 30 çocuk ve 34 yetişkinde belirlendi. On iki çocuk hastada drenaja cevap veren uzamış hava kaçağı görüldü. Yetişkin hastaların 14 ünde uzamış hava kaçağı, üçünde ampiyem ve ekspansiyon kusuru mevcuttu. Çocuk ve erişkinlerin hastanede kalma süresinin ortalaması sırasıyla 8,9 ve 10,45 gün idi
Sonuç: Demografik ve klinik özelliklerin, cerrahi işlem ve hastalığın komplikasyonlarının iyi anlaşılması optimal takip ve tedavi seçimini belirlemeye katkı sağlar.
Objective: Pulmonary involvement of hydatid cyst disease(HCD) may cause ruptur, anaphylaxis, pneumothorax and pulmoner hypertension. Our aim is to analyze demographical and clinical characteristics of pulmonary HCD.
Methods: Demographical characteristics, laboratory parameters and clinical features of 171 children and adult patients with pulmonary HCD were enrolled. Age, gender, result of ELISA test, duration of hospitalization, surgical method of cyst excision and number, diameter, localization and perforation status of cysts were recorded. Physical examination, ultrasonography, computed tomography and serologic tests were used to confirm diagnosis of hydatid cysts.
Results: Perforated cysts were observed in 26 children and 22 adults. Twenty three children and 12 adults had giant cyst. Extrapulmonary hydatid cysts were observed in 10 children and 21 adults. Elisa IgG positivity was determined in 30 children and 34 adults. Twelve children experienced long-lasting air leakage that all responded to drainage. In adults group, 14 patients had long-lasting air leakage and 3 had empyema and expansion defect. The mean duration of hospitalization of children and adult were 8.9 and 10.45 days, respectively.
Conlusion: Better understanding of demographic features, clinical characteristics, complications of disease and surgical procedure help to determine optimal follow-up and therapeutic choice

11.Our Experience on Single-Port Bilateral Endoscopic Thoracal Sympathectomy for the Treatment of Palmar and Axillary Hyperhidrosis
Miktat Arif Haberal, Erkan Akar, Gökhan Öztürk, Özlem Şengören Dikiş
doi: 10.5152/ejp.2017.38358  Pages 170 - 172
Amaç: Bu çalışmada,medikal tedaviye cevap vermeyen ve kişilerin sosyal yaşamını olumsuz yönde etkileyen, palmar ve aksiler hiperhidrozisli olgularda endoskopik torakal sempatektomi deneyimlerimizi sunmayı amaçladık.
Materyal-Method: Nisan 2013-Temmuz 2014 tarihleri arasında kliniğimizde %55’i erkek (n: 11); ortalama yaş 25.4 olmak üzere 20 olguya, aynı seansta iki taraflı uygulanan 40 endoskopik torakal sempatektomi ameliyatı retrospektif olarak incelendi. Tek port kullanılarak 12 (%60) olguya T2-T3, 8 (%40) olguya T3- T4 sempatik ganglionların ve kuntz sinirinin koter kullanılarak ablasyonu yapıldı. Tüm olguların postoperatif akciğer grafisi çekildi. Uygulanan cerrahi teknik, ameliyat süresi, ameliyat sırası ve sonrası komplikasyonlar, hasta memnuniyeti ve tedavinin uzun dönem sonuçları değerlendirildi.
Bulgular: Olguların uzun dönem takiplerinde, 12 olguda (%60) vücudun çeşitli yerlerinde kompansatuar hiperhidroz gelişti. Hiç bir olguda nüks görülmezken, 18 olgu (%90) endoskopik torakal sempatektominin sonucundan memnun olduğunu, iki olgu (%10) ise kısmen memnun olduğunu belirtti. Bir olguda (%5) ameliyat sonrası girişim gerektiren pnömotoraks, iki olguda girişim gerektirmeyen ekspansiyon kusuru gelişti. Ameliyat süresi ortalama 34,2 /dakika idi. Cerrahi mortalite gözlenmedi. Ortalama takip süresi 12,4 ay (5-22) idi.
Sonuç: Endoskopik torakal sempatektomi ayrıntılı anamnez alındıktan sonra seçilmiş palmar ve aksiler hiperhidrozlu olgularda geç dönemde gelişen kompansatuar terleme riskine rağmen düşük morbidite, mortalite ve uzun dönem takiplerde yüksek memnuniyet nedeni ile tercih edilebilecek bir yöntem olduğunu düşünmekteyiz.
Objective: In this study, we aimed to present our experience on endoscopic thoracic sympathectomy for palmar and axillary hyperhidrosis that does not respond to medical treatment and affects the social lives of people.

Methods: We retrospectively reviewed the data of 20 patients (11 men and 9 women) with a mean age of 25.4 (17–34) years who underwent 40 bilateral endoscopic sympathectomy operations in the same session in our clinic between April 2013 and July 2014. In 12 (60%) patients at the level of T2-T3 and in 8 (40%) patients at the level of T3-T4; the sympathetic ganglions and the Kuntz nerve were ablated by using a single port approach. Postoperative chest X-ray was performed to all patients. All data regarding surgical technique, duration of operation, perioperative and postoperative complications, patient satisfaction, and long-term outcomes were presented.

Results: In long-term follow-up, 12 (60%) patients developed compensatory hyperhidrosis in various body regions. There was no recurrence in any case. Eighteen patients were satisfied and two were partially satisfied with the results of endoscopic thoracic sympathectomy. One patient developed pneumothorax that required intervention, and there was expansion failure in two patients who did not require any intervention. The mean duration of operation was 34.2 (25–45) minutes. There was no surgical mortality. The mean duration of follow-up was 12.4 (5–22) months.

Conclusion: We conclude that endoscopic thoracic sympathectomy is a preferable method with a low mortality and morbidity and high satisfaction in the long-term, despite the risk of late onset compensatory perspiration in elective patients with palmar and axillary hyperhidrosis.

12.A Case of Yellow Nail Syndrome Accompanying Idiopathic Interstitial Pneumonia; Successful Treatment with Clarithromycin, Methylprednisolone, and Alpha-Tocopherol
Bilge Yılmaz Kara, Aziz Gümüş, Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Ünal Şahin
doi: 10.5152/ejp.2017.04909  Pages 173 - 175
51 yaşında kadın hasta polikliniğimize nefes darlığı, halsizlik ve kuru öksürük şikayetleri ile başvurdu. Posteroanterior akciğer grafisinde bilateral orta ve alt alanlarda belirgin non homojen opasiteler mevcuttu. Toraks bilgisayarlı tomografi incelemesinde sağ akciğer alt lob anterior segmentte hava bronkogramı içeren konsolidasyon, bilateral bronşiektaziler, ve her iki akciğerde yaygın yamalı buzlu cam dansitesinde opasiteler, interstisyel imajlarda belirginleşme kaydedildi. Ampirik antibiyoterapi ile radyolojik gerileme olmadı. Bronkoskopik incelemede endobronşiyal lezyon saptanmadı. Bronş lavajında üreme olmadı. Tru-cut biyopsinin patolojik incelemesinde tek bir alanda granülomun eşlik ettiği alveoler septal kalınlaşma ve fibrozis, hafif kronik inflamasyon ve konjesyon bulguları saptandı. Hastanın klinik ve radyolojik bulguları birlikte değerlendirilip non-spesifik interstisyel pnömoni tanısı kondu. Fizik muayenede el tırnaklarında kalınlaşma ve eşlik eden sarı renk değişikliği, yüzde ve bacaklarda hafif gode bırakmayan ödem ve bilateral Velcro ralleri mavcuttu. Hastaya sarı tırnak sendromu tanısı ile 14 günlk klaritromisin, 4 aylık metilprednizolon ve E vitamini tedavisi uygulandı.Tedavi sonunda hastanın klinik ve radyolojik bulgularının tama yakın gerilediği gözlendi.
A 51-year-old woman presented with complaints of dyspnea, fatigue, and non-productive cough. Chest X-ray showed bilateral lung infiltrates. Nonspecific air-space consolidation on anterior segment of the right lower lobe, bilateral bronchiectasis and infiltrates, patchy ground-glass opacities, and interstitial thickening were reported on thorax computed tomography which was non-responsive to antibiotics. After tru-cut biopsy which only revealed a single granuloma in a particular area, alveolar septal thickening and fibrosis, slight chronic inflammation with findings of congestion, lung involvement was considered to be associated with nonspecific interstitial pneumonia. The nails on all fingers displayed yellow discoloration with mild edema in the face and the legs. The final diagnosis was yellow nail syndrome. Short-term clarithromycin and long-term oral methylprednisolone with vitamin E treatment were successful. After 4 months, all components of the syndrome almost completely regressed.

QUIZ
13.An 88-year-old dyspneic woman: What Is Your Diagnosis?
Murat Türk, Gamze Türk, Kadir Serkan Yalçın, Fatma Yıldırım
doi: 10.5152/ejp.2017.85570  Pages 176 - 178
Pulmoner kist hidatik (KH) embolisi, karaciğer hidatidozunun nadir bir komplikasyonudur. Bu yazıda karaciğer hidatidoz öyküsü olan, uzun süreden beri devam eden dispne ve renal fonksiyonlarda bozulma ile başvuran 88 yaşındaki kadın hasta sunulmaktadır. Çekilen kontrastsız multidedektör bilgisayarlı tomografi (MDBT) görüntülerinde sağ pulmoner arter içerisinde sınırları net olarak seçilebilen kistik lezyon ve sağ üst loba giden arter dalları içerisinde birleşme eğilimi gösteren milimetrik kistik lezyonlar ile eşlik eden karaciğer kist hidatik hastalığı izlendi. Klinik öykü, laboratuvar bulguları ve görüntüleme özellikleri göz önüne alındığında hastaya pulmoner KH embolisi tanısı kondu. Pulmoner KH embolisi hepatik kistin inferiyor vena kavaya rüptüre olmasına bağlı ortaya çıkmakta olup akut embolizmden kronik pulmoner hipertansiyona kadar değişen spektrumda klinik bulgular verebilir. Tanıda kontrastlı MDBT daha kullanışlı olmakla birlikte, emboli kliniği ve destekleyici öyküsü olan hastalarda kontrastsız görüntüler de doğru tanıda yardımcı olabilir.
An 88-year-old woman presented to our clinic with a long-term history of cough, dyspnea, and fatigue. She had no history of smoking or biomass exposure. Her medical history revealed that she was treated with an antibiotic for three months eight years ago, but she did not recall the name of the drug or the indication. The results of routine blood testing and physical examination were unremarkable however, renal function test results were poor. The C-reactive protein level was 23 mg/L. Cardiac enzymes were at normal levels. Chest X-ray revealed a right hilar lobulated mass. Intravenous contrast could not be infused due to high creatinine levels. Non-contrast-enhanced multidetector computed tomography (MDCT) of the chest showed a well-delineated, nodular, hypodense mass with fluid attenuation in the right pulmonary artery (Figure 1) and multiple millimetric, hypodense lesions filling the upper lobe branches and surrounding the parenchyma (Figure 2, 3). The right ventricle volume and main pulmonary artery width were within normal limits. There was no flattening or paradoxical bowing of the interventricular septum. There were no visible lesions in the right atrium. A hypodense lesion with visible septa was shown adjacent to the inferior vena cava at images through the abdomen (Figure 4).

REVIEWER LIST
14.Reviewer List

Page 179
Abstract | Full Text PDF



 
Quick Search




 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale