Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 9 (2)
Volume: 9  Issue: 2 - August 2007
Hide Abstracts | << Back
1.Neopterin levels in differential diagnosis of active and inactive pulmonary tuberculosis
Asuman Yeğen, Sibel Yurt, Nevin Işık, Nevin Yaman, Burcu Arpınar Yiğitbaş, Hafize Uzun, A. Filiz Koşar
Pages 64 - 74
AMAÇ: Neopterin (Np) hücresel immünite ile ilişkili bir belirteçdir. Başlıca IFN-γ tarafından uyarılan monosit ve makrofajlardan üretilir ve vücut sıvılarına salınır. Çalışmamızda, yayma pozitif akciğer tüberküloz olguları, sekel akciğer tüberküloz olguları ve sağlıklı erişkinlerde serum ve idrar Np düzeylerinin ölçümünün, tüberküloz tanısında ve reaktivasyon tayininde kullanılabilirliğini ve yararını araştırdık. GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamıza klinik, radyolojik ve bakteriyolojik olarak aktif akciğer tüberkülozu tanısı alan 19 olgu, radyolojik olarak sekel tüberküloz ile uyumlu lezyonları olan ve 3 kez bakılan balgam ARB direkt (-), teksif (-), kültür (-) olan 15 sekel akciğer tüberkülozlu ve 10 sağlıklı olgu dahil edildi. Olguların serum ve idrar Np düzeyleri ELISA yöntemi ile ölçüldü. BULGULAR: Çalışmamızda, aktif tüberküloz olgularının hepsinin serum Np düzeylerinin standart cut-off değerinin (10nmol/L) üzerinde olup, aktif akciğer tüberkülozlu olguların serum ve idrar Np düzeyleri sırasıyla (ort: 15,07±2,83 nmol/L) (ort: 442,75±85,57µmol/ mol kreatinin) olarak saptandı. Bu değerler hem sağlıklı kontrol grubuna (serum Np ort: 5,22±1,48 nmol/L, idrar Np ort: 146,53±13,27 µmol/mol kreatinin) göre hem de sekel akciğer tüberkülozlu gruba (serum Np ort: 10,67±1,46 nmol/L, idrar Np ort: 231,41 ±42,38 µmol/mol kreatinin) göre istatistiksel olarak anlamlı yükseklik gösterdi. Sekel akciğer tüberkülozlu olgularımızın serum Np düzeyleri (ort: 10,67±1,46 nmol/L) de sağlıklı kontrol grubundan (ort: 5,22±1,48 nmol/L) anlamlı olarak yüksekti. SONUÇ: Sonuç olarak; serum ve idrar Np düzeyleri hastalık tanısında, aktivite tayininde radyolojik ve bakteriyolojik verilere yardımcı noninvaziv bir parametre olarak kullanılabilir ve aynı zamanda klinik takipte yardımcı bir parametre olabilir.
OBJECTIVE: Neopterin is a marker associated with cell-mediated immunity. It is produced in monocytes/macrophages primarily upon stimulation with interferon-γ and release into body fluids. In the present study, serum and urinary neopterin (Np) concentrations were measured in patients with active pulmonary tuberculosis (TB) cases, with inactive pulmonary TB and healthy controls, in order to investigate its’role in the diagnosis and disease activity. MATERIAL-METHOD: Serum and urinary Np levels were evaluated in 19 patients with active pulmonary TB (clinical, radiological and bacteriological), 15 patients with inactive pulmonary TB (confirmed as one year radiologically stabile lesions and at least 3 negative sputum smears and cultures) and 10 healty individuals. Np levels were measured by ELISA. RESULTS: Serum and urinary Np levels in active TB patients (Serum Np mean: 15,07±2,83 nmol/L and urinary Np mean: 442,75±85,57µmol/ creatinin respectively) were significantly higher than the levels of the patients with inactive pulmonary TB (serum Np mean: 10,67±1,46 nmol/L and urinary Np mean: 231,41 ±42,38 µmol/creatinin respectively) and healthy controls (serum Np mean: 5,22±1,48 nmol/L and urinary Np mean: 146,53±13,27 µmol/creatinin respectively). Additionaly serum Np levels were above the standard cut-off levels (10 nmol/L). Serum Np levels in inactive pulmonary TB cases were also significantly higher than healthy controls (p<0,005). CONCLUSION: Serum and urinary Np levels may be used in the diagnosis of TB and may reflect the degree of disease activity in pulmonary TB patients. It may be used as an additional, noninvasive parameter to radiological and bacteriological tools.

2.Clinical features in nonsmall cell lung cancer cases
Oğuzhan Okutan, Dilaver Taş, Hatice Kaya, Zafer Kartaloğlu
Pages 75 - 80
AMAÇ: Kliniğimizde tanı konulan küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) olgularının klinik, histolojik ve epidemiyolojik özelliklerini tanımlamak. GEREÇ-YÖNTEM: Kliniğimize Ocak-Aralık 2005 tarihleri arasında yatarak KHDAK tanısı almış olguların demografik özellikleri, radyolojik ve bronkoskopik bulguları, tanı yöntemleri değerlendirildi. BULGULAR: Bir yıllık süreçte 109 hastaya KHDAK tanısı konuldu. Olguların yaş ortalaması 64.10±9.76 yıl(38-83) olup 82’si erkek, 27’si kadındı. Olguların 95’inde (%87.15) 39.17±17.33 (5-90) paket-yıl sigara hikayesi vardı. Sigara içme oranı erkeklerde %91.46, kadınlarda %74.07 idi. Hücre tiplerinin dağılımı yassı hücreli akciğer karsinomu (YHAK) %51.4, adenokanser %36.7, kombine tip %10.1, hücre tipi tanımlanamayan ise %1.8 olarak saptandı. Erkeklerde en sık YHAK (%54.87) görülürken kadınlarda ise adenokanser (%55.55) ön plana çıkmaktaydı. Sigara içenlerde de YHAK ilk sıradaydı. Pasif sigara içimi hikayesi olan 8 olgunun 2’sinde YHAK, 6’sında adenokanser saptandı. YHAK %82.14’ü, adenokanserin ise %62.50 radyolojik olarak santral yerleşimliydi. Balgam sitolojisinde %19.26 oranında malign hücre gözlendi. Bronkoskopik incelemede olguların %61.50’sinde endobronşiyal kitle gözlendi. Bronş lavaj ve biyopsi ile olguların %71.55’inde malign hücre saptandı. TTİAB yapılan 33 olgunun 30’unda (%90.90) tanısal materyal elde edildi. TNM sınıflamasına göre değerlendirdiğimizde olguların %68.80’i Evre III B ve IV idi. Malign plevra sıvısı adenokanser olgularının %27.50’inde saptandı. SONUÇ: YHAK, akciğer kanserleri içerisinde en sık görüleni olma özelliğini korurken genel olarak KHDAK, muhtemelen sigara içiminin artmasına bağlı olarak kadınlarda artmaya devam etmektedir.
OBJECTIVE: To describe the clinical, histological, and epidemiological characteristics of patients with nonsmall cell lung cancer in our hospital in last year. MATERIAL-METHOD: Patients that were diagnosed as nonsmall cell lung cancer (NSCLC) in our clinic between January 2005 and December 2005 were evaluated according to their demographic properties, radiological and bronchoscopic findings, diagnostic procedures and pathological grades. RESULTS: During this one year period 109 patients were diagnosed as NSCLC. There were 82 men (75.2%) and 27 women (24.8%). Mean age was 64.10±9.76 (38-83). 95 patients (87.15%) had history of 39.17±17.33 (5-90) pack-year smoking. Smoking rate were 91.46% in men, 74.07% in women. Pathological diagnoses of the cases included squamous cell carcinoma (51.4%), adenocarcinoma (36.7%), mixed type (10.1%) and undefined (1.8%). Squamous cell carcinoma was the most common type of lung cancer in men (54.87%). Among women, adenocarcinoma was the most common tumors of lung (55.55%). Among smoking patients squamous cell carcinoma was the leading type. Two of 8 patients who had passive smoking history were diagnosed with squamous cell carcinoma, other 6 patients were adenocancer. Radiological evaluation prompted that 82.14% of the squamous cell carcinoma, 62.50% of the adenocancer, lesions were centrally located. 19.26% of all sputum cytology showed malign cells. Endobronchial lesions were found in 61.50% (squamous cell carcinoma 66.07%, adenocancer 52.50%), and 71.55% were diagnosed after broncoscopic biopsy and lavage. Diagnostic materials were taken in 30 of 33 cases (90.90%) who underwent to TTNAB. 75 of the 109 patients (68,80%) were found stage III B and IV. Malign pleural effusion was found mostly with adenocarcinomas (27.50%).
CONCLUSION: Squamous cell carcinoma is still the most common type of lung cancer, and NSCLC are generally increasing among women as the smoking rates are increasing in this population.

3.Second line chemotherapy with docetaxel in advanced non small lung cancer: retrospective analysis of 33 cases
Meral Gülhan, Arzu Ertürk, Sema Canbakan, Ebru Ünsal, Emel Akıncı, Nermin Çapan
Pages 81 - 86
AMAÇ: Bu çalışmada kliniğimizde platin bazlı kemoterapi sonrası dosetaksel uygulanan ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserli (KHDAK) olguların yanıt, toksisite, sağ kalım ve sağ kalımı etkileyen faktörler yönünden araştırılması amaçlandı. GEREÇ-YÖNTEM: KHDAK tanısı ile platin bazlı kemoterapi almış, progresyon gelişmesi nedeni ile ikinci basamak tedavi amaçlı en az iki kür dosetaksel uygulanan 33 hasta (3 kadın, 30 erkek, ortalama yaş: 55±9.16) çalışmaya alındı. Tüm hastalara dosetaksel 75mg/m2, 21 günlük sikluslarla uygulanmıştı. Yirmibeş (%75) olgunun performansı ECOG 0-1, 8 (%25) olgunun performansı ECOG 2 idi. Yedi olgu (%21.2) evre IIIB, 26 (%78.8) olgu evre IV olup ortalama 4 (2-12) kür tedavi uygulanmıştı. BULGULAR: Objektif yanıt oranı %12.1 (4 olgu), progresyona kadar geçen süre 7.14±6.22 ay ve ortalama sağ kalım 10.34±1.56 ay olarak bulundu. Birinci basamak tedavi bitiminden progresyona kadar geçen sürenin 3 aydan uzun olması (p=0.035) ve performansın 0-1 olması (p=0.016) sağ kalımı olumlu etkileyen faktörler olarak saptandı. Birinci basamak tedavide paklitaksel almış olmanın ve 65 yaşından büyük olmanın sağ kalıma etkisi tesbit edilmedi (sırası ile p= 0.88, p=0.84). Grade 3-4 nötropeni %18.8 (6 olgu), febril nötropeni %3 (1 olgu), grade 3-4 anemi %6 (2 olgu), enfeksiyon %9 (3 olgu) oranında idi. Bir olgu (%3) 3. kürden sonra enfeksiyon nedeni ile kaybedilmişti. SONUÇ: İkinci basamak tedavide tek ajan dosetakselin iyi tolere edildiği, yanıt oranı düşük olmakla birlikte sağ kalım sonuçlarının iyi olduğu görüldü. Yüksek sağ kalım rakamları kliniğimizde seçilmiş hastalara ikinci basamak kemoterapi uygulanmasına bağlandı.
OBJECTIVE: In this study we aimed to investigate the cases with advanced non small lung cancer (NSCLC) who received docetaxel after platin based chemotherapy for response, toxicity, survival time and the factors effecting survival. MATERIAL-METHOD: The study comprised 33 patients (3 females and 30 males; mean age 55±9.16 years) who received at least 2 cures of secondline docetaxel (75mg/m2, 21 days). ECOG performance status was 0-1 in 25 (75%) cases whereas 8 (25%) cases had performance status ECOG 2. Seven (21.2%) cases were stage IIIB, 26 (78.8%) cases were stage IV and the mean cure was 4 (2-12). RESULTS: The objective response rate was 12.1% (4 cases), the mean time to progression was 7.14±6.22 months and the mean survival time was 10.34±1.56 months. After firstline chemoterapy time to progression longer than 3 months (p=0.035) and the performance status 0-1 (p=0.016) were determined as favorable factors for survival. Receiving paclitaxel in the first line treatment and age more than 65 years were not found effective on survival (p=0.88, p=0.84, respectively). Grade 3-4 neutropenia was found 18.8% (6 cases), febril neutropenia was 3% (1 case). Grade 3-4 anemia was 6% (2 cases), infection was 9% (3 cases). One case has died after the 3rd cure because of infection. CONCLUSION: Docetaxel was observed as a well tolerated single agent in the secondline chemotherapy and the survival results were found good despite of low response rate. High survival rates might be due to giving secondline chemotherapy to the choosen patients in our clinic.

4.Respiratory symptoms and pulmonary functions test results in glass - factory workers
Sevin Başer, Sibel Özkurt, Murat Hacıoğlu, Beyza Akdağ, Mehmet Zencir, Fatma Evyapan Fişekçi
Pages 87 - 92
AMAÇ: Cam fabrikası işçilerinde silika kristaline maruz kalma ile oluşan solunumsal semptomların ve mesleki kronik bronşit gelişiminin prevalansını ve solunum fonksiyonlarındaki değişiklikleri incelemeyi amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Cam fabrikasında çalışan 37 bayan (%23.4), 121 erkek (%76.6) toplam 158 işçi (ortalama yaş SD: 27.65±8.64 yıl) çalışmaya alındı. İşçiler solunum sistemi semptomları açısından bir anket formu doldurdular. Tüm olguların solunum fonksiyon testleri (SFT) taşınabilir spirometri ile yapıldı. Solunumsal şikayetler ve olguların solunum fonksiyon testleri benzer yaş, cins ve sigara öyküsü olan kontrol grubu ile kıyaslandı. BULGULAR: İşçilerin ortalama çalışma süresi 60.32±86.64 ay idi. Fabrikada çalışan işçilerde %19 öksürük, %23 balgam, %25 hırıltı ve %16 dispne tespit ettik. Bu semptomlardan üçü kontrol grubu ile kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek idi (sırasıyla p=0.052, p=0.002, p=0.0001, p=0.013). Kontrol grubu ile kıyaslandığında fabrikada çalışan işçilerde FEV1%, FVC%, PEF% ve FEF25-75% değerleri anlamlı düzeyde düşük saptandı (sırasıyla p=0.001, p=0.0001, p=0.0001, p=0.007). Fabrikanın farklı bölümlerinde çalışan işçiler arasında solunumsal semptomların prevalansı ve SFT parametreleri anlamlı farklılık göstermedi. İşçilerde çalışma süreleri ile FEV1% değerleri arasında negatif bir korelasyon izlendi (r=-0.214, p=0.007). SONUÇ: Cam fabrikasında çalışan işçiler artmış solunumsal semptomlara ve düşük SFT değerlerine sahiptirler. Bu sektörde çalışan işçiler mesleki kronik bronşit riski altındadırlar. Bu iş kolunda işçi sağlığını korumak amacıyla gerekli önlemlerin alınması, çalışanlara mesleki hastalıklar konusunda eğitim verilmesi ve düzenli sağlık kontrollerinin yapılması uygun olur kanaatindeyiz.
OBJECTIVE: To determine the prevalence of respiratory symptoms, lung function abnormalities and the prevalence of chronic bronchitis among glass factory workers who were exposed to silica-cyrstal. MATERIAL-METHOD: 37 female (23.4%) and 121 male (76.6%) total 158 workers (mean age SD: 27.65±8.64 years) employed in glass factory were studied. All of the workers filled a questionnaire for their respiratory symptoms. Their pulmonary function tests (PFT) were determined by a portable spirometry. Their respiratory symptoms and PFT results were compared with a control group who has similar age, sex, and smoking habit. RESULTS: The mean duration of employment of workers was 60.32±86.64 months. The workers had high prevalence of cough (19%), phlegm (23%), wheezing (25%) and dyspnea (16%) when compared to control group (p=0.052, p=0.002, p=0.0001, p=0.013, respectively). The workers had lower FEV1%, FVC%, PEF% ve FEF25-75% results compared to the control group (p=0.001, p=0.0001, p=0.0001, p=0.007, respectively). The prevalence of respiratory symptoms and PFT results were not significantly different between departments of the factory. A negative correlation was found between FEV1% and duration of employment (r=-0.214, p=0.007).
CONCLUSION: Increased respiratory symptoms and reduced PFT results were found amongst glass-factory workers. This population is under increased risk of occupational chronic bronchitis. Taking precautions for workers’ health, training workers against occupational diseases, and regular check ups will provide those workers’ well-being.

5.Assessment of phagocytes and oxidative burst functions of monocytes and granulocytes in 15 patients with bronchiectasis
Arzu Ertürk, Sema Canbakan, Meral Gülhan, Ebru Ünsal, Ali Şengül, Aysel Pekel, Nermin Çapan
Pages 93 - 98
AMAÇ: Bronşektazili hastaların % 50’sinde etyoloji bilinmemektedir. Son yıllarda bağışıklık sisteminin bronşektazi gelişmesindeki rolü üzerinde durulmaktadır. Çalışmamızda etyolojisi bilinmeyen kistik bronşektazili hastalarda monosit ve granülositlerin fagositoz fonksiyonları ve oksidatif patlama fonksiyonları araştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) ile bronşektazi tanısı alan 15 olguda akut alevlenme olmayan dönemde monosit ve granülositlerin fagositoz fonksiyonları ve oksidatif patlama fonksiyonları; IgG, IgA, IgM, IgE düzeyleri çalışıldı. Fagositoz için monositlerde %65-95, granülositlerde %95-99; oksidatif patlama için monositlerde %70-100, granülositlerde %95-100 aralığı normal olarak değerlendirildi. BULGULAR: Olguların hepsinde IgG, IgM, IgA düzeyleri normal, 2 olguda IgE düzeyi yüksek izlendi. Onbir olguda T hücre subgrubları çalışıldı, yalnızca 4 olguda normal değerlerde izlendi. Monosit fagositozu 6, granülosit fagositozu 8; monosit oksidatif patlama 5 ve granülosit oksidatif patlama fonksiyonları 5 hastada düşük olarak saptandı. Bir hastada 4 fonksiyonda, 2 hastada 3 fonksiyonda, 5 hastada 2 fonksiyonda birden bozukluk vardı. Oniki hastanın (%80) en az bir fonksiyonu bozuktu. En az iki fonksiyonu bozuk olan 8 olgu (%53,3) vardı.
SONUÇ: Sınırlı sayıdaki bronşektazili olgumuzda fago-patlama panel de %80 oranında bozukluk saptandı. Erişkin bronşektazilerde etiyolojide bağışıklık sisteminin incelenmesinin önemli olabileceği görüşündeyiz.
OBJECTIVES: The aetiology of bronchiectasis is unknown in 50% of patients with bronchiectasis. In recent years the role of immune system on the pathogenesis of bronchiectasis is emphasized. In our study we investigated the phagocytosis and oxidative burst functions of monocytes and granulocytes in the cystic bronchiectasis patients with unknown aetiology MATERIAL-METHOD: The levels of Ig G, Ig A, Ig M, Ig E and the phagocytosis and oxidative burst functions of monocytes and granulocytes were studied in 15 patients with bronchiectasis who were diagnosed with high resolution computed tomography (HRCT). Phagocytosis was assessed normal as 65-95% for monocytes, 95-99% for granulocytes; oxidative burst function was assessed normal as 70-100% for monocytes and 95-100% for granulocytes. RESULTS: In all patients levels of Ig G, Ig M, Ig A were normal, whereas in 2 cases Ig E was elevated. In 11 cases subgroups of T cells were studied and only 4 cases was determined as normal. In 6 patients monocyte phagocytosis, in 8 patients granulocyte phagocytosis, in 5 patients monocyte oxidative burst function, in 5 patients granulocyte oxidative burst function were determined as low. In 1 patient 4 functions, in 2 patients 3 functions, in 5 patients 2 functions were impaired. At least one function was impaired in 12 (80%) patients. Also there were 8 (53.3%) cases with at least two impaired functions. CONCLUSION: We determined impairment in phago-burst function in 80% of our limited number of patients with bronchiectasis. Immune sysytem might be important in the etiology of adult bronchiectasis.

6.The etiology of solitary pulmonary nodules in young patients
Seyfettin Gümüş, Ömer Deniz, Fatih Örs, Faruk Çiftçi, Ergun Tozkoparan, Orhan Yücel, Önder Öngürü, Onur Genç, Hayati Bilgiç, Kudret Ekiz
Pages 99 - 104
AMAÇ: Tüberküloz (TB) prevalansı yüksek olan bölgelerde, 35 yaş altı hastalarda, soliter pulmoner nodüllerin (SPN) etyolojisinin önemli bir bölümünden TB’nin sorumlu olduğu ileri sürülmektedir. Bu çalışmanın amacı hastanemize başvuran ve SPN ön tanısıyla araştırılan 35 yaş altı hastalarda farklı tanı oranlarını belirlemekti. GEREÇ-YÖNTEM: Bu amaçla, retrospektif olarak, 2001-2006 yılları arasında, SPN ön tanısı olan hastaların dosyaları/kayıtları incelendi. Toraks BT’lerine göre lezyonların boyutları, kalsifikasyon dereceleri, şekilleri tespit edildi. Hastaların son tanıları hasta dosyaları ve/veya hastane bilgisayar sistemi kullanılarak belirlendi. BULGULAR: SPN’li toplam 42 hasta saptadık. Hastaların hepsi erkek, yaş ortalaması 23,3±3,7’di. SPN’lerin ortalama çapı 2,0±0,7 cm idi. 9 hastada TB, 5 hastada sekel TB, 4 hastada kist hidatik, 2 hastada metastatik kanser, 2 hastada arteriyo-venöz malformasyon, 2 hastada hamartoma, bir hastada fibrohistiyositik tümör, bir hastada pulmoner sekestrasyon, bir hastada schwannoma, bir hastada osteokondrom, bir hastada sferik pnomoni, bir hastada postoperatif sekel, bir hastada ise mukosel tanısı konduğu ortaya çıkarıldı. 11 hastanın takip edildiği, bu hastaların 6’sının takiplerde benign olduğuna karar verildiği saptandı. SONUÇ: Hastanemizde, SPN ön tanısı olan hastalarda, SPN nedenleri olarak birinci sırada TB, ikinci sırada da kist hidatik olduğu sonucuna vardık. Çalışmamız, ayrıca, bu yaş grubu hastalarda primer ve metastatik kanserleri de SPN ayırıcı tanısında akılda bulundurmak gerektiğini düşündürmektedir.
OBJECTIVE: It was suggested that tuberculosis (TB) was responsible for an important part of the etiology of solitary pulmonary nodules (SPN) in patients under 35 years old in areas where prevalence of TB was high. The purpose of this study was to determine the rates of different diagnoses in patients, under 35 years old, applying to our hospital and who were investigated for the differential diagnosis of SPN. MATERIAL-METHOD: The files/records of the patients with a prediagnosis of SPN were investigated retrospectively between the years 2001 and 2006. The dimensions of the lesions, the degree and the form of the calcifications were determined using thorax CT. The final diagnoses of the patients were determined using patient files and/or hospital computer system. RESULTS: We detected 42 patients with SPN. The mean diameter of the SPNs was 2,0±0,7 cm. All the patients were male and the mean age was 23,3±3,7 years. In nine patients, TB, in 5 patients, sequel of tuberculosis, in 4 patients, hydatid cyst, in 2 patients, metastatic cancer, in 2 patients, arterio-venous malformation, in 2 patients, hamartoma, in one patient, fibrohistiocytic tumor, in one patient, pulmonary sequestration, in one patient, schwannoma, in one patient osteochondroma, in one patient pneumonia, in one patient post operative sequel, and in one patient mucocele were detected. Among II patients who were followed up, 6 were considered as benign. CONCLUSION: We concluded that TB was in first place and hydatid cyst was in second place as the causes of SPN in patients prediagnosed with SPN in our hospital. Our study also suggests that metastatic cancer should be bear in mind in the differential diagnosis of SPN in this age group patients.

7.A case of pulmonary langerhans’ cell histiocytosis: improved pulmonary lesions after smoking cessation in a female patient
Arzu Ertürk, Ebru Ünsal, Meral Gülhan, Sema Canbakan, Müjgan Güler, Ebru Çakır, Erkmen Şakir Gülhan, Nermin Çapan
Pages 105 - 109
Nadir görülmesi ve tedavisiz tamamen düzelme özelliği ile pulmoner langerhans hücreli histiyositoz olgumuzu sunduk. Kırkbir yaşında kadın hasta kuru öksürük ve halsizlik yakınmaları ile hastanemize kabul edildi. Yirmi yıldır günde bir paket sigara içmekteydi. Akciğer röntgenogramında üst ve orta loblarda daha belirgin olmak üzere difüz nodüler infiltratlar mevcuttu. Yüksek rezolüsyonlu akciğer tomografisinde multipl küçük nodüler lezyonlar görüldü. Pulmoner Langerhans hücreli histiyositoz tanısı açık akciğer biyopsisi ile konuldu. Hastalık akciğerlerle sınırlı idi, herhangi başka bir lokalizasyonda saptanmadı. Semptomlar ve radyolojik bulgular tedavisiz ve sigara bıraktırarak 3 ay sonra belirgin düzeldi. YRBT’de pulmoner lezyonlar kayboldu.
We presented a case of pulmonary langerhans cell histiocytosis with spontaneous remission. A 41-year old woman was admitted to our hospital with dry cough and fatigue. She had been smoking 20 cigarettes a day for 20 years. Chest X-ray film revealed diffuse nodular infiltrates in the predominantly middle and upper lung fields. HRCT showed multiple small noduler lesions. Pulmonary Langerhans’ cell histiocytosis was diagnosed with open lung biopsy. The disease was limited to the lung, since further investigations did not show any other localization. The symptoms and radiographic findings improved markedly within 3 months after the onset of symptoms without treatment and upon cessation of smoking. The HRCT scan follow-up showed resolution of pulmonary lesions.

8.A candida albicans pneumonia which developed after major abdominal surgery: a case report
Dilaver Taş, Oğuzhan Okutan, Zafer Kartaloğlu, Nurittin Ardıç, Tayfun Çalışkan
Pages 110 - 112
Hematojen yayılım sonucu gelişen candida pnömonisinde, predispozan faktörlerin rolü önemlidir. Bunlar arasında aşağıda sunacağımız hastamızda da olduğu gibi kanser, gastrointestinal cerrahi işlemler ve geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı ön sıralarda gelir. Fungal infeksiyonlar açısından riskli hastalar, tanı koymadaki zorluklar ve tedavi gecikmesini önlemek amacıyla dikkatli takip edilmelidir. Bu yazımızda, rektum adenokarsinoma nedeniyle total mezorektal eksizyon operasyonu uygulanan bir hastada postoperatif gelişen ve hematojen yayılım sonucu akciğerde bilateral infiltrasyonla seyreden candida pnömonisi olgusu sunulmuştur.
Predisposing factors are very important in candida pneumonia which results from hematogenous spread. As seen in our patient presented below, malignancy, surgery in the gastrointestinal system and usage of antibiotics of wide spectrum take place firstly. The patients who have risks for fungal infections, should be examined carefully to avoid treatment delay and diagnostic difficulties. In our article, we present a case who had candida pneumonia with bilateral infiltrations, which developed after low anterior resection for rectum adenocarcinoma and resulted from hematogenous spread.

9.A case with interesting spontaneus pneumothorax: Deflated balloon sign.
Oryal Erdik, Tuba Sanal, Cevat Can
Pages 113 - 116
Acil Servis’ de ciddi yaralanması olan bir hastada pnömotoraks varlığı saptandığında tedavisi planlanırken etyolojisi önemli olmamaktadır. Burada bir başka merkezde değerlendirilerek spontan pnömotoraks tanısı ile kliniğimize gönderilen 28 yaşındaki erkek hastada ekspansiyon kusuru nedeniyle uygulanan cerrahi işlem sırasında fark edilen, preoperatif radyolojik olarak saptanamamış kist hidatikten yola çıkarak radyolojik değerlendirmenin cerrahi işlemler için öneminden bahsedilmektedir.
Pneumothorax may not always come to attention during the initial assessment of critically injured patients in emergency room. We present a 28 year old man who referred to our clinic as spontaneous pneumothorax. We performed surgical procedure because of expansion problem and realized intraoperatively that patient had hydatid cyst. We concluded that careful radiologic examination is an important issue in preoperative approaches.

10.Progressive course of pulmonary tuberculosis generating a cold abscess on the chest wall in a case with reduced immunity
Sibel Ayık, Nilüfer Aslankara, Aydan Çakan, Ayşe Özsöz
Pages 117 - 120
Akciğer tüberkülozunun progresif seyir göstererek göğüs duvarına doğru ilerlemesiyle soğuk abse oluşturması ve bu tür olguların nadir görülmesi nedeniyle olgumuzun özelliklerini sunduk. Kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeni ile dört yıldır diyalize girmekte olan 58 yaşında olgu sırtın sol tarafında ağrısız şişlik, akıntı ve öksürük şikayetleri ile başvurdu. Sol hemitoraksta infraskapuler bölgede yumuşak kıvamlı fiks kitle ve yaklaşık 2 cm altta lateral insizyon ve bu insizyondan seröz akıntı mevcuttu. Hastaya üc hafta önce bu bölgeden cilt biopsisi yapıldığı ve patolojik incelemesinin granülomatöz dermatit olarak rapor edildiği öğrenildi. Balgam ARB bakısında tüberküloz basili müspet bulundu. Radyolojik görüntülemelerde sol akciğerde fibroprodiktif lezyon ile aynı seviyeden başlayan göğüs duvarında inflamatuar yumuşak doku değişiklikleri ve içerisinde multipl küçük abse formasyonları saptanması lezyonun interkostal geçişini düşündürdü.
We presented a case of pulmonary tuberculosis invaded chest wall and caused cold abscess. A 58-year-old male patient was admitted to our hospital with a swelling on the left side of his back, discharge, and cough. He had been receiving dialysis therapy due to chronic renal failure for four years. On physical examination, a fixed smooth mass on the infrascapular region of the left hemithorax and 2cm below, a lateral incision with serous discharge were noted. Excisional biopsy had been performed on this region three weeks ago and the result had been reported as granulomatous dermatitis. The sputum smear was positive for AFB. On radiological examination inflammatory soft tissue changes, including multiple small abscess formations, were detected on chest wall and the parenchymal fibroproductive lesions were seen on the left lung's apical zone. Both lesions were found to begin from the same level, suggesting that the parenchymal lesion passed through the intercostal space and invaded chest wall. As a rare phenomenon, lung tuberculosis may follow a progressive course characterized by the development of a cold abscess on the chest wall, thus, this case was considered for presentation.

11.İdiopathic pulmonary cholesterol granuloma case report
Özgür Samancılar, Ufuk Çağırıcı, Ali Veral, Tolga Öz, Alpaslan Çakan, Mustafa Hikmet Özhan
Pages 121 - 123
Soliter pulmoner nodül ile başvuran, cerrahi girişim sonrası yapılan patolojik incelemelerde pulmoner kolesterol granülomu tanısı alan, daha önce bildirilen etiyolojik faktörler araştırıldığında buna ait herhangi bir bulgu saptanmayan kırk altı yaşındaki kadın olguyu sunduk.
In this report, we presented a forty-six years old female patient with a solitary pulmonary nodule who had been diagnosed as cholesterol granuloma of the lung after surgical intervention. Previously reported aetiologic factors of cholesterol granuloma were investigated but no risk factor was detected.

12.Steroid resistance in chronic obstructive pulmonary disease (Histone acetylation and histone deacetylation)
Şenay Demirtaş, Türkan Tatlıcıoğlu
Pages 124 - 128
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), başlıca sigara olmak üzere zararlı partiküllere ve gazlara karşı akciğerlerde gelişen inflamatuar yanıtla ilişkili hava akımı sınırlanması ile karakterize önemli bir sağlık sorunudur. Son zamanlarda inflamasyonun moleküler temelinin anlaşılması konusundaki ilerlemeler, steroidlerin inflamatuar hastalıklarda etkinliğinin ve KOAH da mevcut inflamasyonun steroidlere olası direnç nedenlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Buna göre inflamasyon, kor histonlarının asetilasyonu ile düzenlenen inflamatuar genlerin artmış ekspresyonu ile gerçekleşmekte, histonların deasetilasyonu ile de baskılanmaktadır. Bu derlemede, KOAH’da steroid direncinde rolü olduğu ileri sürülen histon asetilasyonu / deasetilasyonu mekanizmasındaki bozukluk ve buna yönelik tedavi yaklaşımları sunulmuştur.
Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is an increasing global health problem that is characterized by airflow limitation associated with an abnormal inflammatory response of the lungs to noxious particles or gases, primarily caused by cigarette smoking. Recently new sights into molecular basis of inflammation have shed light on the effectiveness of steroids on inflammatory disease and probable steroid resistance of inflammation. This inflammation is mediated by the increased expression of multiple inflammatory genes which is regulated by acetylation of core histones and this expression is supressed by deacetylation of these histones. In this review, the role of histone acetylation/deacetylation mechanisms projected in steroid resistance in COPD and therapeutic implications were reported



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale