Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 17 (2)
Volume: 17  Issue: 2 - August 2015
Hide Abstracts | << Back
COVER PAGES
1.Cover

Pages I - VII

EDITORIALS
2.Editorial
Benan Çağlayan
Page VIII

REVIEW ARTICLE
3.Smear-Negative Pulmonary Tuberculosis
Tayfun Çalışkan, Hatice Kaya
doi: 10.5152/ejp.2014.89106  Pages 75 - 79
Tüberküloz, tüm dünyada HIV’den sonra ikinci sıklıkla ölüme neden olan enfeksiyon hastalığıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2013 yılında yayınladığı Tüberküloz Kontrol Raporuna göre, 2012 yılında tüm dünyada yaklaşık 2,5 milyon yeni olgu yayma pozitif akciğer tüberkülozu ve 1,9 milyon yeni olgu yayma negatif akciğer tüberkülozu (YNAT) hastası vardır. Akciğer tüberkülozunda yayma negatifliği sık karşılaşılan bir klinik problemdir. YNAT tanısı, mikrobiyolojik olarak doğrulanamadığında klinisyenler için zordur. YNAT hastalarında, kültür sonuçları henüz sonuçlanmadığında hastaya antitüberküloz tedavi başlayıp başlamama kararı çok önemlidir. YNAT tanısı için yeni tanısal metodlara ihtiyaç vardır. Mikrobiyolojik ve serolojik yeni tanı yöntemlerinin geliştirilmesinin yanında, ülkemizdeki YNAT hastalarının klinik ve radyolojik bulgularını içeren, klinik tahmin skor sistemleri ve algoritmaları oluşturulmalıdır.
Tuberculosis (TB) is the second leading cause of death from an infectious disease worldwide, after the human immunodeficiency virus. There are almost 2.5 million new smear-positive pulmonary TB cases and 1.9 million new smear-negative pulmonary TB cases in 2013 according to the World Health Organization (WHO) Global Tuberculosis Report 2013. Smear negativity in pulmonary TB is a common clinical problem. Clinicians have difficulty in diagnosing smear-negative pulmonary TB without bacteriological confirmation. It is very important to decide whether or not to treat a patient with smear negative PTB when the culture results are pending. New diagnostic methods are required for the diagnosis of smear-negative pulmonary TB. In addition to the development of new microbiological and serological diagnostic tests, clinical prediction scoring systems and algorithms including clinical and radiological findings of smear-negative pulmonary TB patients in our country, should be established to facilitate the diagnosis of smear-negative pulmonary TB.

4.A New Area to Fight: Electronic Cigarette
Şermin Börekçi, Nazmi Bilir, Celal Karlıkaya, Tüsad Tobacco Working Group
doi: 10.5152/ejp.2015.65375  Pages 80 - 84
Elektronik sigara, toplum sağlığını tehdit eden bir salgın gibi yayılmaktadır. Son bir yıl içerisinde hem yetişkinlerde hem de çocuklarda elektronik sigara kullanımı 2 kat artmıştır ve tıpkı 1950 ve 1960’lardaki sigara reklamları gibi, televizyon, radyo, internet, dergiler ve her türlü reklam araçlarında e-sigara reklamları yer almakta ve mücadele edilmesi gereken çok ciddi bir sağlık tehdidi olarak algılanması gerekmektedir. Bu derlemenin amacı e-sigaranın sağlık üzerine etkilerinin bilimsel kanıtlar ile gözler önüne serilmesidir.
Electronic cigarette (e-cigarette) is spreading like an epidemic that threatens the public health. Last one year, e-cigarette use increased by 2 times in both adults and children, and just as the cigarette ads of 1950s and 1960s, e-cigarette ads are taking place in the television, radio, internet, magazines and in the all kinds of advertising media. E-sigara should be recognized as a serious health threat, and should be fought against it. The aim of this review is to show the effects of e-cigarette on health by the scientific evidences.

RESEARCH
5.Approaches in Diagnosis and Treatment of Patients with Idiopathic Pulmonary Fibrosis: A Questionnaire Study
Ceyda Anar, Oğuzhan Okutan, Oğuz Uzun, Savaş Özsu, Bülent Altınsoy
doi: 10.5152/ejp.2015.73792  Pages 85 - 91
Amaç: Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği Diffüz Parankimal Akciğer Hastalıkları-Pulmoner Vasküler Hastalıklar Çalışma Grubu(TÜSAD DPAH-PVH ÇG) olarak ülkemizdeki göğüs hastalıkları ve cerrahisi hekimlerinin İdyopatik Pulmonary Fibrosis’li (İPF ) hastalara yaklaşımını bir anket ile ortaya koymayı amaçladık.
Yöntem: İPF hastalarında tanı ve tedaviye yaklaşımına ve çalıştıkları birimin özelliklerini değerlendirmeye yönelik 24 soru içeren web tabanlı anket hazırlandı. Ankete katılım için hazırlanan ve anket linkini içeren davet mektubu, Göğüs hastalıkları, Göğüs cerrahisi uzmanlarının mail gruplarına gönderildi. Ankete katılan hekimlerin verdiği yanıtlar değerlendirildi. Bulgular: Katılımcıların %30,6’sı yılda 5’den az İPF hastası, %16,8’i 21’den fazla İPF hastası görüyordu. Katılımcıların %66,3’ü İPF tanısı için anamnez, semptom ve klinik bulgular ile birlikte tipik radyolojik bulguların olmasının tanı için yeterli olacağını, %27,7’si ise klinik ve radyolojik bulguların yanı sıra patolojik bulgularının da IPF ile uyumlu olması gerektiğini belirttiler. İPF tanısı için doku örneği alma konusunda kullanılan yöntemlere bakıldığında; bronkoskopik transbronşiyal biyopsi, torakoskopik biyopsi ve açık akciğer biyopsi uygulama tercihlerinin hemen hemen aynı oranda olduğunu gözlemlendi.İPF düşünülen hastaların tanı aşamasında en çok tereddütte düşülen alanlar sırasıyla alınan biyopsilerin patolojik değerlendirilmesi (% 73,2) ve radyolojik bulguların yorumlanması (% 49,5) ile ilgili sorunlardı.İPF tanısı konulan hastaların %37,6’sı deneyimli merkeze yönlendirilirken; medikal tedavi ve ilaçsız takip de sırasıyla %33,6 ve % 14,8 olarak saptandı. Katılımcıların %29,7’si her zaman, %48,5’i ise bazen hastalarına akciğer transplantasyonu önermekteydi. Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarının bir kısmı İPF kılavuzları ile uyumlu olmakla birlikte, bu konudaki tartışma ve kafa karışıklıklarının da halen devam ettiğini gösterecek niteliktedir.
Objective: As Turkish Respiratory Society Diffuse Parenchymal Lung Diseases-Pulmonary Vascular Diseases Study Group (TRS DPLD-PVD SG), we aimed to demonstrate the approaches of physicians with a questionnaire toward the patients with IPF in our country.

Methods: An invitation letter including a questionnaire with 24 questions to assess the approaches they prefer in the patients with IPF and the capabilities of the departments they work at and a link for the questionnaire was directed to the mail groups of chest diseases and thoracic surgery specialists. Responses of the physicians who participated in the questionnaire were reviewed.

Results: Thirty percent of the participants saw less than 5 patients with IPF in a year and 16.8% of them saw more than 21. 66.3% of participants stated that anamnesis, symptoms and clinical findings along with typical radiologic findings would be sufficient for the diagnosis, while 27.7% suggested that pathological findings should indicate IPF along with clinic and radiologic ones.When the methods used for tissue sampling were viewed; application rates of bronchoscopic transbronchial biopsy, thoracoscopic biopsy and open lung biopsy were found very close to one another.In the patients with the suspected disease of IPF, the fields in which the hesitation was the most problematic were respectively pathological examination of biopsies (73.2%) and interpretation of radiologic findings (49.5%). 37.6% of the patients with diagnosis of IPF were directed to experienced centers; medical treatment and drugless follow-up rates were respectively 33.6% and 14.8%. Among the participants, 29.7% suggested lung transplantation for all cases while 48.5% only preferred this operation in particular ones.

Conclusion: Some of the results of our study is compatible with the guidelines of IPF, is to show that the quality of debate and confusion still continued in this regard.

6.A Different Clinical Type of OSAS: REM-Related OSAS
Handan Inönü Köseoğlu, Asiye Kanbay, Osman Demir
doi: 10.5152/ejp.2015.78941  Pages 92 - 97
Amaç: Uykuda hızlı göz hareketlerinin görüldüğü (Rapid Eye Movement) REM dönemi, faringeal kas aktivitesinin azalarak üst solunum yolu kollapsının belirgin arttığı, obstrüktif solunumsal olayların sıklığı ve süresinin arttığı, oksijen desatürasyonunun daha fazla görüldüğü bir dönemdir. REM ilişkili obstrüktif uyku apne sendromu (obstructive sleep apnea syndrome, OSAS), varlığı ve tanımlanması konusunda farklı görüşlerin ileri sürüldüğü, kimilerince OSAS’ın başlangıç prezentasyonu, kimilerince farklı bir OSAS klinik tipi olarak sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada REM ilişkili olan ve olmayan OSAS’lı olguların, klinik ve polisomnografi (PSG) özelliklerinin karşılaştırılarak, REM ilişkili OSAS’ın farklı bir OSAS klinik tipi mi, OSAS öncüsü mü olduğu yönünde yargıya varılması amaçlanmıştır.
Yöntemler: Çalışma retrospektif olarak yapıldı. Uykuda solunum bozukluğu ön tanısı ile PSG yapılan, apne-hipopne indeksi (AHİ) ≥ 5 tespit edilerek OSAS tanısı konulan olgular iki gruba ayrıldı: AHİNREM < 5 olmak üzere, AHİREM / AHİNREM >2 olan ve en az 30 dakika süreyle REM kaydı elde edilen olgular ‘‘REM ilişkili OSAS’’, bu tanıma uymayanlar ‘‘REM ilişkili olmayan OSAS’’ olarak sınıflandırıldı.
Bulgular: Yaş ortalaması 51 ± 10 yıl olan 329 olgu çalışmaya alındı. Olguların 35 (%10.6)’i REM ilişkili, 294 (%89.4)’ü REM ilişkili olmayan gruptaydı. Yaş, beden kitle indeksi, sigara öyküsü, ek hastalıklar açısından gruplar benzerdi (p>0.05). REM ilişkili olgularda AHİ daha düşük, REM, NREM Evre 3 süresi daha uzun, ortalama oksijen saturasyonu daha yüksekti (p<0.05).
Sonuç: Çalışmamızda grupların yaş, beden kitle indeksi, ek hastalık görülme oranının benzer tespit edilmesi; REM ilişkili OSAS’ın, OSAS’ın erken dönemi veya öncüsü olmaktan çok, farklı bir OSAS klinik tipi olduğunu düşündürmektedir.
Objective: Rapid Eye Movement (REM) is an entity in which collapsibility of upper respiratory tract increases. Different opinions have been proposed definition of REM-related obstructive sleep apnea syndrome (OSAS). Some authors classify REM-related OSAS as the first presentation or others as a different clinical type of OSAS. We aimed to compare clinical and polysomnographic findings of REM-related and non REM-related OSAS patients to test whether REM-related OSAS is a different clinical type OSAS or manifestation of early stage or onset of OSAS.
Methods: The study had a retrospective design. Patients with initial diagnosis of sleep related breathing disorders, were later diagnosed as OSAS based on apnea-hypopnea index (AHI) ≥ 5, and divided into two groups: Patients with AHINREM < 5 and, AHIREM / AHINREM >2 whose REM recordings were obtained for at least 30 minutes were defined as “REM-related OSAS”, and those who refute this description as “non REM-related OSAS.”
Results: A total of 329 cases with a mean age of 51 ± 10 years were included in the study. Thirty-five (10.6 %) cases of OSAS were REM-related, 294 (89.4 %) of them were non REM-related. Age, body mass index, smoking status, and concomitant diseases were comparable between groups (p>0.05). In REM related cases AHI were lower, duration of REM was longer, and mean oxygen saturations were comparatively higher (p<0.05).
Conclusion: Similarities between groups as for age, body mass index, concomitant disease suggest that REM-related OSAS is a different clinical type of OSAS, rather than early phase of OSAS.

7.The Evaluation of Family Physicians’ Knowledge on the Use of Inhalation Devices
Elif Tanriverdi, Kezban Özmen Süner, Hasan Süner, Sinem Iliaz, Ali Nihat Annakkaya
doi: 10.5152/ejp.2015.66375  Pages 98 - 102
AMAÇ: Günümüzde astım ve kronik obstrüktif hava yolu hastalıklarının tedavisinde inhalasyon teknikleri önemli yer tutmaktadır. İnhalasyon tedavilerinin optimal terapötik etkinliği için inhalasyon cihazlarının doğru uygulanması önemlidir. İnhaler tedavi alan hastalara birden fazla vizitte inhalasyon teknikleri gösterilmesi cihaz kullanım hatalarını azaltmaktadır. Hastaların en sık başvurdukları birinci basamak sağlık kuruluşlarında eksikliklerinin ve hatalarının gözlemlenmesi önemlidir. Çalışmamızda bu kurumlarda çalışan aile hekimlerinin inhaler cihazlarının kullanımı ile ilgili bilgilerini değerlendirmeyi amaçladık.
METOD: Birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışan aile hekimleri yüz yüze ziyaret edildi. Ziyaret günü kurumunda bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 50 aile hekimi çalışmaya alındı. Her aile hekimi için öncelikle 15 sorudan oluşan anket formu dolduruldu. Sonrasında yedi farklı inhalasyon cihazının kullanım teknikleri 10 basamakta 10 puan üzerinden değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya katılan aile hekimlerinin 28’i (%56) kadın, 22’si (%44) erkekti. Yaş ortalamaları 36,3±6,7 yıl idi ve aile hekimi olarak çalışma süreleri ortalama 5,12±2,8 yıldı. On dokuz aile hekimi daha önce inhaler cihaz eğitimi verilen bir toplantıya katılmıştı. Ortalama inhaler cihazları kullanım beceri skorları sırasıyla ölçülü doz inhalerde 7,96±2,91, diskusda 7,54±3,93, handihalerde 7,28±4,04, aerolizerde 6,38±4,4, turbuhalerde 6,12±4,22, easyhalerde 5,98±4, sanohalerde 5,72±4,59 olarak bulundu.
SONUÇ: Hasta uyumu ve tedavi başarısını artırmak için aile hekimlerine inhaler cihaz eğitimi verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Objective: Nowadays, inhalation techniques have an important role in treatment of asthma and chronic obstructive pulmonary disease (COPD). Correct application of inhalation devices is important for optimal therapeutic efficacy. Showing inhalation techniques to patients receiving inhaler therapy in more than one visit reduce the device usage errors. It is important to observe the deficiencies and errors of the patients in the primary health care where the patients frequently admitted. In our study we aimed to evaluate the knowledge of family physians on inhaler device usage in their clinical practice.

Methods: Family physicians who work in primary health care services were visited face to face. Fifty family physicians who were in the institution at visit day and agreed to participate in the study were included in the study. The questionnaire consisting of 15 questions were asked each family physician. Then, seven different inhalation devices were evaluated with 10 step scoring system of inhaler device usage.

Results: Twenty eight (56%) physicians were female and 22 (44%) were male. The mean age was 36.3±6.7 years and mean working time as a family physician was 5.12±2.8 years. Nineteen physicians participated to a meeting about usage of inhaler devices in the past. Average scores for inhaler devices were found 7.96±2.91 for metered-dose inhaler, 7.54±3.93 for discus, 7.28±4.04 for handihaler, 6.38±4.4 for aerolizer, 6.12±4.22 for turbuhaler, 5.98±4 for easyhaler and 5.72±4.59 for sanohaler, respectively. There was no relation between the inhaler devices usage scores and sex, age, duration of being family physician (p>0.05). The average scores of physicians who participated to a training were better than the physicians who didn’t participate for metered-dose inhalers, turbuhaler, aerolizer and handihaler (p=0.049, p=0.05, p=0.013 and p=0.021, respectively).

Conclusion: We thought that training of family physicians for inhaler devices is necessary to improve patients’ compliance and successful treatment.

8.Pulmonary Hamartomas: A Report of 13 Parenchymal and Endobronchial Cases
Gülbanu Horzum Ekinci, Esra Akkütük Öngel, Osman Hacıömeroğlu, Murat Kavas, Ayşe Ersev, Ali Atasalihi, Adnan Yılmaz
doi: 10.5152/ejp.2015.09719  Pages 103 - 106
Amaç: Pulmoner hamartom tanılı olguların klinik, radyolojik, bronkoskopik ve terapötik özelliklerini araştırmak
Yöntem: Ocak 2007- Mayıs2012 tarihleri arasında tanı konulan pulmoner hamartom olguları geriye dönük olarak değerlendirildi.
Bulgular: Pulmoner hamartomlu 13 olgunun yedisi erkek, altısı kadındı (erkek: kadın oranı 1.2: 1). Hastaların yaşı 45 ile 68 yıl arasında değişiyordu. Üç olgu yakınmasızdı. Yakınmaların süresi 1 hafta ile 2 yıl arasında değişiyordu. Akciğer grafisi tüm olgularda patolojik idi. Lezyon 9 olguda sağ akciğerde lokalize olup alt lob sıklığı mevcuttu. Dört olgu (% 30.8) endobronşiyal tip hamartoma sahipti. Tedavi yöntemi beş olguda wedge rezeksiyon, dört olguda enükleasyon, üç olguda bronkoskopik yöntemler ve bir olguda lobektomi idi. İzlem süresi bir ay ile 54 ay arasında değişiyordu. Takip süresince nüks saptanmadı.
Sonuç: Pulmoner hamartomlar akciğerin yaygın görülmeyen benign tümörleridir. Bu tümörler parankimal ve endobronşiyal lokalizasyon gösterebilirler. Pulmoner hamartomların tedavisinde wedge rezeksiyon, enükleasyon ve bronkoskopik prosedürler gibi parankim koruyucu yöntemler seçilmelidir.
Objectives: To analyze clinical, radiographic, bronchoscopic, and therapeutic characteristics of a series of patients in whom pulmonary hamartoma had been diagnosed.
Methods: Retrospective review of cases of pulmonary hamartomas diagnosed by biopsy between January 2007 and May 2012 in a tertiary referral hospital in Istanbul, Turkey.
Results: Of the 13 patients with histologically confirmed pulmonary hamartoma, seven were men and six were women (approximately a 1.2: 1 sex ratio). Their age ranged from 45 to 68 years old. Three patients were asymptomatic. The duration of symptoms ranged from one week to two years. Chest radiograph findings were abnormal in all patients. The lesions were located in the right lung in nine cases, with lower lobe predilection. Among the patients with pulmonary hamartoma, four (30.8 %) had endobronchial hamartoma. Treatment modality was wedge resection in five cases, enucleation in four cases, bronchoscopic procedure in three cases and lobectomy in one case. Follow-up ranged from one month to 54 months. No tumor recurrence was encountered in the follow-up period.
Conclusions: Pulmonary hamartomas are uncommon benign lesions of the lung. They can be parenchymal or endobronchial in location. Parenchyma sparing surgical procedures such as wedge resection or enucleation and bronchoscopic intervention should be preferred in the treatment of pulmonary hamartomas.

9.Evaluation of Cigarette Smoking Attitudes and Behaviors among Students of a State High School in İstanbul
Ülkü Aka Aktürk, Özlem Saniye Içmeli, Selahattin Öztaş, Nagihan Durmuş Koçak, Aysun Şengül, Banu Musaffa Salepçi, Dilek Ernam
doi: 10.5152/ejp.2015.02996  Pages 107 - 111
Amaç: İstanbul’da bir devlet lisesinde okuyan öğrencilerin sigara içme alışkanlıkları, nedenleri ve sigaranın zararları ile ilgili bilgi düzeylerini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntemler: İstanbul Anadolu yakasında bir devlet lisesinde okuyan öğrencilere sigara ile ilgili tutum ve davranışları değerlendiren 15 soruluk bir anket uygulandı.Anketler tüm okula sınıflarda,aynı ders saati içersinde, öğretmenler gözetiminde dolduruldu. Anketler daha sonra toplanarak değerlendirmeye alındı.
Bulgular: Anket sorularımız, ilgili okulda 415 öğrenci tarafından yanıtlandı. Öğrencilerin 263’ü(%63.3) kız,152’si(%36.3) erkekti. 415 öğrencinin 349’u(%84) hiç sigara içmemişken, 66 öğrenci(%15.9) sigara içen ve /veya sigara içip bırakmıştı. Öğrencilerin 55’i(% 13.2) aktif sigara içmekteydi.Sigara içme nedenlerine bakıldığında % 63.6’sı arkadaşları içtiği için, % 47.2’si sınav stresi nedeniyle, % 40’ı ise aile içi sorunları nedeniyle içtiğini ifade etti. Sigara içen grupta arakadaşlarının sigara içme oranı içmeyen gruba göre anlamlı olarak yüksek saptandı(p=0.0001).
Öğrencilerin sigaranın zararları ile ilgili soruya doğru yanıt verme oranları %59 olarak saptandı.Sigara içen öğrencilerin %56.3’ü sigarayı bırakmayı düşünürken % 43.7’si sigarayı bırakmayı düşünmüyordu.Logistik regresyon analizi sonucunda arkadaşlarının sigara içiyor olmasının içmeyenlere göre sigara içme riskini yaklaşık 8 kat artırdığı tespit edilmiştir.
Sonuç: İlgili okulda sigara içme nedenleri arasında en sık saptananlar;arkadaşlarının sigara içmesi, sınav stresi ve aile içi sorunlardı. Sigaranın zarar verdiği sistemleri irdeleyen soruda öğrencilerin bilgi eksikliği olduğu saptandı.Arkadaşlarının sigara içmesi sigara içme riskini 8 kat artırmaktaydı. Bu bilgiler ışığında ilgili okulda, eğitim planlamasında sigaraya daha fazla yer verilmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz. Ayrıca rehberlik hizmetlerinin öğrencilerin aile içi sorunları ve sınav stresleri ile daha yakından ilgilenmesi ve bu sorunlarla baş etme konusunda yardımcı olmaları öğrencilerin zararlı maddelere yönelmesine engel olabilir kanaatindeyiz.
Objective: We aimed to evaluate smoking habits of students, reasons of smoking and students’ level of knowledge on the adverse effects of smoking in a state high school in İstanbul.
Methods: A 15-item questionnaire was administered to the students attending a state high school in İstanbul to evaluate their attitudes and behaviors towards cigarette smoking. The questionnaire was completed by each class of students at the same class period under the supervision of their teachers.
Results: The questionnaire was completed by 415 students at the respective school. While 349 students (84%) never smoke, 66 (15.9%) students were either current smokers or quitters. Fifty five of the students (13.2%) were active smokers. When we looked at the reasons of smoking, they reported that 63.6% smoked cigarettes because their friends did; 47.2% smoked cigarettes due to exam-related stress; and 40% smoked cigarettes due to family problems. The rate of smoking friends in the smoker group was significantly higher than in the non-smoker group (p=0.0001). A logistic regression analysis showed that having smoking friends was associated with an 8-fold increase in the risk of smoking compared to having no smoking friends.
Conclusion: The most common reasons of smoking at the school were friends who were smokers, exam-related stress and family problems. Having friends who smoke was associated with an 8-fold increase in the risk of smoking. We believe that counselling services’ close engagement with family problems of students and exam-related stress issues and helping them to cope with these problems may prevent their vulnerability to toxic substances.

10.Evaluation of the Demographical and Clinical Characteristics of the Children with Foreign Body Aspiration: A Single Center Experience
Sevgi Pekcan, Bahar Göktürk, Şükrü Nail Güner, Tamer Altınok, Vesile Meltem Energin
doi: 10.5152/ejp.2015.02886  Pages 112 - 116
Amaç: Yabancı cisim aspirasyonu tespit edilen çocukların, demografik ve klinik özelliklerinin belirlenmesi, ebeveyn eğitim düzeyleri ve gelir seviyesi ile olan ilişkilerinin değerlendirilmesi planlanmıştır.
Yöntemler: Çalışmamızda, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları bölümüne aspirasyon nedeniyle başvuran ve yabancı cisim çıkartılan 17 hasta çocuğun retrospektif verileri ile aynı yaş ve cinsiyet dağılımına uyan 60 sağlıklı çocuğun demografik özellikleri değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 14,9±4,8 ay olup, hastalardan 9’u (%53) erkekti. En sık başvuru şikayeti ani başlayan öksürük (%76,5) ve hışıltı (%64,7) iken, çekirdek (%47) en sık tespit edilen yabancı cisim oldu. Radyolojik incelemede en sık bulgu havalanma farkı (%76,5) iken, cisimler en sık sağ ana bronştan (%47) çıkarıldı. Hasta grubunda bir evde 5 ve üstünde kişi yaşama yüzdesi %76,5 iken, kontrol grubunda %46,6 idi (p=0,008). Hasta grubunun gelir düzeyi kontrol grubuna göre belirgin olarak düşüktü (p=0,02). Lise ve/veya üniversite eğitimi almamış anne oranı (%94,1), kontrol grubundaki annelere oranla (%63,3) daha yüksekti (p=0,03).
Sonuç: Bir çocukta ani başlayan öksürük ve hışıltı geliştiği durumlarda yabancı cisim aspirayonu akla gelmelidir. Düşük gelir, kalabalık aile ortamı ve annenin düşük eğitim düzeyi yabancı cisim aspirasyonu açısından önemli risk faktörleri arasında değerlendirilmelidir.
Objective: To evaluate the determination of demographic and clinical characteristics and the roles of parental education and income levels in foreign body aspirations in childhood.
Methods: Seventeen patients who admitted to the Necmettin Erbakan University Meram Faculty of Medicine, Department of Pediatric Pulmonology for foreign body aspirations and from whom the body is taken out were evaluated retrospectively, and compared with the demographic features of 60 matched healthy children with the same age and gender.
Results: The mean age of the patients was 14.9±4.8 months, and of the patients 9 (53%) were males. The most common symptoms at admission were sudden onset of cough (76.5%) and wheezing (64.7%), while sunflower peel (47%) was the most commonly detected foreign body. Difference in lung aeration was the most common finding (76.5%) in radiological imagings, and foreign bodies were mostly removed from right bronchus (47%). While 76.5% of the patients had 5 or more households, this ratio was 46.6% in control group (p=0.008). Income level of patient group was significantly lower compared to control group (p=0.02). The rate of mothers who did not have high school and/or university education was higher (94.1%) than the control group (63.3%) (p=0.02).
Conclusion: Foreign body aspiration should be the first reason to be thought when there is a sudden onset of cough and wheezing in a child. Low socioeconomic level, to be in a crowded family and low education level of the mother should be evaluated among risk factors for foreign body aspirations.

CASE REPORT
11.Dyspnea Associated with Silicone Breast Implant Rupture
Katherine Rider, Hatice Kaya, Guillermo Gutierrez
doi: 10.5152/ejp.2015.83803  Pages 117 - 118
Günümüzde kozmetik ve rekonstrüktif amaçla yaygın olarak kullanılan silikon meme implantlarının halsizlik, kas ağrısı, dispne gibi non-spesifik semptomlarla ilişkili olduğu bilinmektedir. İmplantlar yabancı cisim reaksiyonuna sebep olarak otoimmün ve konnektif doku hastalıklarına sebep olabilmektedir. Hastaların semptomları implantın çıkarılmasından sonra iyileşmektedir. Burada egzersiz dispnesi ile başvuran bir kadın hasta sunuldu. Olgu 48 yaşında kadın hasta olup belirgin atopi hikayesi mevcut idi. Solunum fonksiyon testlerinde obstruksiyon ve reversibilite saptanmadı. Hastanın ileri tetkikleri sonucunda meme implant rüptürü saptandı. Hastanın solunumsal semptomları rüptüre olmuş meme implantının çıkarılması sonucu iyileşti.
We present a case of a 48-year-old woman with a significant history of atopy. She presented with a 1-month history of dyspnea on exertion. Pulmonary function testing was normal, with no obstruction or reversibility post-bronchodilation. Bilateral breast implant rupture was detected on further investigation for a left upper lobe nodule, and the patient underwent bilateral implant removal. There was an improvement in her respiratory symptoms. Systemic symptoms, labeled as “Autoimmune/Inflammatory Syndrome Induced by Adjuvants,” are known to be associated with breast implants, with 14% of women in a cohort developing autoimmune disease secondary to their implants. An improvement in symptoms has been demonstrated following breast implant removal.

12.Tracheal Laceration Due to Elective Intubation and Its Treatment with Endotracheal Stenting
Aybüke Kekeçoğlu, Cengiz Özdemir, Levent Karasulu, Ayşe Filiz Koşar, Levent Dalar
doi: 10.5152/ejp.2014.48992  Pages 119 - 121
Entübasyona bağlı trakeal laserasyon nadir görülmekle birlikte mortalitesi yüksek bir komplikasyondur. Seksen bir yaşında bayan hasta solunum sıkıntısı ve ateş nedeni ile acil polikliniğimize başvurdu. Pnömonisi olan ve solunum yetmezliği saptanan hasta noninvaziv mekanik ventilasyon (NIV)desteğine alındı. NIV uygulaması altında genel durumu kötüleşen, bilinci kapanan hasta entübe edilerek solunum yoğun bakım ünitesine alındı. Yoğun bakım ünitesinde mekanik ventilasyon desteğindeki hastada cilt altı amfizemi gelişti. Endotrakeal tüp içerisinden yapılan fiberoptik bronkoskopisinde trakeada 5 cm uzunluğunda laserasyon olduğu gözlendi. Acil rijit bronkoskopiye alınan hastaya bir silikon düz ve bir metalik, karinal bacaklı trakeal stent yerleştirilerek laserasyon alanı örtüldü. Takiplerinde cilt altı amfizemi kaybolan hasta olağan weaning periyodunun ardından servise taburcu edildi.
Tracheal laceration causing elective intubation is a rarely seen complication with a high mortality. An eighty-one years old female applied to emergency room due to fever and respiratory distress. It has been stated the diagnosis of pneumonia and respiratory insufficiency and the non-invasive mechanical ventilation with mask has been performed. However, the respiratory failure has progressed and lost her consciousness. She was intubated and accepted to respiratory intensive care unit. After mechanical ventilation support it has been noticed subcutaneous emphysema and flexible fiberoptic bronchoscopy has been done via endotracheal tube. A 5cm long tracheal laceration has been revealed in lower part of trachea. The urgent rigid bronchoscopy has been performed and one silicone straight stent and a covered metallic bifurcated stent have been inserted. The araea of laceration has been covered totally. The subcutaneous emphysema disappeared incrementally and after weaning period the patient discharged to the ward.

13.An Anterior Primary Myxoid Liposarcoma Case
Ercan Kurtipek, Hıdır Esme, Taha Tahir Bekçi, Mihrican Yeşildağ, Burhan Apilioğulları
doi: 10.5152/ejp.2014.29895  Pages 122 - 125
Liposarkomalar (LPS) mezenkimal neoplazmalar arasında tüm sarkomların yaklaşık olarak %15’ini ve primer mediastinal tümörlerinde %6’sını oluşturmaktadırlar. Liposarkomalar genellikle alt extremite ve retroperitoneumda bulunurlar, ayrıca abdomen, vulva ve kalça bölgesinde de raporlanmıştır. Bununla birlikte anterior mediastende primer liposarkom vakaları oldukça seyrek olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz buradaki mevcut makalemizde anterior mediastende yerleşmiş hızla ilerleyen ve metastazlarla seyreden primer miksoid liposarkoma olgusunu sunduk.
Liposarcomas (LPS) account for approximately 15% of all sarcomas among the mesenchymal neoplasms and 6% of primary mediastinal tumors. LPS, usually found in the lower extremities or retroperitoneum, have also been reported in the abdomen, vulva, and buttocks. However, primary LPS of the anterior mediastinum is extremely rare. In this paper, we present a case with a fast progressing metastatic primary myxoid liposarcoma of the anterior mediastinum.

QUIZ
14.Bilateral Upper Zone Patchy Opacities on the Chest Radiography Taken for Screening in a Patient without Any Smptoms: What Is Your Diagnosis?
Tayfun Çalışkan, Yasin Uyar, Dilaver Demirel, Oğuzhan Okutan, Faruk Çiftçi, Ersin Demirer, Zafer Kartaloğlu
doi: 10.5152/ejp.2015.55264  Pages 126 - 128
Pulmoner alveoler proteinozis (PAP), alveollerde ve terminal distal hava yollarında amorf, periyodik asit-schiff (PAS) pozitif lipoproteinöz materyal (sürfaktan fosfolipidleri ve protein) birikimi ile karakterize nadir bir diffüz akciğer hastalığıdır. Hastalarda en sık görülen semptomlar; dispne, öksürük ve balgam çıkarmadır. Yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı tomografisinde (YÇBT); düzgün retiküler (septal) kalınlaşma ile süperimpoze olan buzlu cam opasitelerinin oluşturduğu karakteristik coğrafik patern görülür. Hastalığın tanısı için bronkoskopi ile bronkoalveoler lavaj (BAL) ve/veya transbronşiyal biyopsi yapılmaktadır. BAL’ın tipik opak veya süt benzeri görünümü vardır ve sitolojik incelemesinde; PAS-pozitif materyal içeren alveoler makrofajlar ve aselüler amorf eozinofilik PAS-pozitif materyal görülür. Herhangi bir yakınması olmayan hastada tarama amaçlı çekilen akciğer grafisinde her iki akciğer üst zonlarda yamalı dansiteler izlenmesi üzerine yapılan incelemeler ile PAP tanısı konan bir olguyu sunduk.
Pulmonary alveolar proteinosis (PAP), is a rare diffuse lung disease characterized by the accumulation of amorphous, periodic acid-Schiff (PAS) lipoproteinaceous material (surfactant phospholipids and proteins) in the distal terminal airways and alveoli. Dyspnea, cough and sputum production are the most common symptoms in patients. High resolution computed tomography (HRCT) reveals the characteristic geographic pattern consisting of ground-glass opacities superimposed with smoothly thickened reticular (septal) lines. Bronchoalveolar lavage (BAL) and/or transbronchial biopsy with bronchoscopy is performed for the diagnosis. Opaque or milky appearance of BAL is typical and alveolar macrophages containing PAS-positive material and acellular amorphous eosinophilic PAS-positive material is observed with cytological examination of BAL. We presented a case without any sypmtoms who was diagnosed as PAP with diagnostic examinations because of both upper lung zone patchy densities on chest X-ray taken for screening.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale