Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 17 (1)
Volume: 17  Issue: 1 - April 2015
Hide Abstracts | << Back
COVER PAGES
1.Cover

Pages I - V

EDITORIALS
2.Editorial
Benan Çağlayan
Page VI
-
-

REVIEW ARTICLE
3.Transthoracic Ultrasonography for Clinicians
Morne Johan Vorster, Brian William Allwood, Coenraad Frederik Koegelenberg
doi: 10.5152/ejp.2014.03511  Pages 1 - 9
Transtorasik ultrasonografi (US) solunum hastalıkları, acil ve yoğun bakım doktorları için vazgeçilmez bir araç haline gelmiştir. Torasik patolojilerin geniş bir yelpazede değerlendirilmesinde bir yöntem olarak temel ekipman ve asgari eğitimli personel ile yapılabilmektedir. Avantajları arasında bakım noktasında acil uygulama, düşük maliyet ve radyasyonsuz olması bulunmaktadır. Transtorasik US’nin başlıca endikasyonları; plevral efüzyon, plevral kalınlaşma, diyafragma patolojisi yanı sıra göğüs duvarı ve plevra tümörlerinin kalitatif ve kantitatif değerlendirilmesidir. Transtorasik US ayrıca pulmoner ödem dahil olmak üzere pnömonik konsolidasyon ve interstisyel sendromlar gibi plevraya bitişik pulmoner patolojileri görselleştirmede yararlıdır. Transtorasik US pnömotoraks saptanmasında geleneksel akciğer grafisinden daha duyarlıdır ve kaburga kırıkları gibi iskelet anormalliklerini teşhis etmede yararlıdır. Torasentez ve plevra biyopsisi dahil transtorasik prosedürlere rehberlik etmede ideal bir araçtır. Dahası, transtorasik US rehberliğindeki prosedürler, sedasyon olmaksızın ve minimal izleme ile birlikte, tek bir klinisyen tarafından yapılabilir. Göğüs duvarı, plevra, periferik akciğer ve mediastenden kaynaklanan ekstratorasik lenf nodları ve lezyonlarının transtorasik US rehberliğinde ince iğne aspirasyonu ve/veya kesici iğne biyopsisi yapılması güvenlidir ve deneyimli klinisyenlerin ellerinde yüksek verim sağlar. Transtorasik US aynı zamanda yaygın pulmoner infiltrasyonlar, konsolidasyonlar ve akciğer abselerinin biyopsi ve aspirasyonunda potansiyel olarak rehberlik edebilir. Dahası, transtorasik US pulmoner embolinin saptanmasında kullanılabilmektedir.
Transthoracic ultrasonography (US) has become an essential tool for respiratory, emergency and critical care physicians. As a modality for the evaluation of a wide range of thoracic pathologies it can be performed with basic equipment and by personnel with minimum training. Its advantages include immediate application at the point-of-care, low cost and lack of radiation. The main indications for transthoracic US are the qualitative and quantitative assessment of pleural effusions, pleural thickening, diaphragmatic pathology, as well as chest wall and pleural tumours. US is also useful in visualising pulmonary pathologies that abut the pleura, such as pneumonic consolidation and the interstitial syndromes including pulmonary oedema. Transthoracic US is more sensitive than the traditional chest radiograph in the detection of pneumothoraces, and is useful in diagnosing skeletal abnormalities like rib fractures. It is the ideal tool to guide transthoracic procedures, including thoracocentesis and pleural biopsy. Moreover, US-guided procedures can be performed by a single clinician with no sedation and minimal monitoring. US-guided fine needle aspiration and/or cutting needle biopsy of extrathoracic lymph nodes, and lesions arising from the chest wall, pleura, peripheral lung and mediastinum are safe and have a high yield in the of hands of experienced clinicians. US can potentially also guide aspiration and biopsy of diffuse pulmonary infiltrates, consolidations and lung abscesses. Moreover, transthoracic US may be used in the detection of pulmonary embolism.

4.Surgical Procedures Performed in Management of Malignant Pleural Effusions
Tunç Laçin, Salih Topçu
doi: 10.5152/ejp.2014.50133  Pages 10 - 14
Amaç: Malign plevral efüzyon, neoplastik hastalıklarda en sık karşılaşılan klinik problemlerden biridir. Optimum tedavi yoktur.
Yöntemler: Bu yazıda malign plevral efüzyonların cerrahi tedavisi konusunda en son makaleler gözden geçirildi. Plöredez teknikleri karşılaştırıldı. Kalıcı kateter ve plöroperitoneal şant uygulaması ve ileri cerrahi teknikler açıklandı.
Bulgular: Plöredez halen ilk tedavi seçeneği olsa da, kalıcı kateter uygulaması özellikle tuzak akciğerli hastalarda ve plöredezin başarılı olmadığı hastalarda giderek daha çok kabul görmeye başladı. Plevrektomi, dekortikasyon, ektraplevral pnömonektomi gibi majör cerrahiler günümüzde sitoredüktif cerrahi olarak tanımlanmakta ve bu cerrahiler uygulandığında ek tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır.
Sonuç: Malign plevral efüzyon tedavisini geliştirmek için yeni tedavi modaliteleri gerekmektedir.
Malignant pleural effusion is one of the most common clinical problems in neoplastic diseases. There is no optimum treatment available. Pleurodesis is the most frequent method used for the treatment of malignant pleural effusion. However, in cases where pleurodesis failed more invasive procedures such as permanent catheter application, pleurectomy, decortication and extrapleural pneumonectomy can be used. In this paper, surgical treatment of malignant pleural effusion, were evaluated by reviewing the most recent articles.

RESEARCH
5.Comparison of Severity Scoring Systems in Community-Acquired Pneumonia
Ibrahim Onur Alıcı, Nermin Çapan, Arzu Ertürk, Sema Canbakan
doi: 10.5152/ejp.2014.68077  Pages 15 - REVIEWER LIST
Amaç: Toplumda gelişen pnömonide kullanılan üç ciddiyet belirleme sisteminin, CURB-65, Pnömoni ciddiyet indeksi ve SMART-COP, 30 günlük mortalite ve yoğun solunum ve vazopressör destek gereksiniminin belirlenmesindeki verimlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Yöntemler: Toplumda gelişen pnömoni tanısı almış 84 olgu çalışmaya alındı ve 30 gün boyunca takip edildi. Skorlar başvuru anında hesaplandı ve 30 günlük mortalite ve yoğun solunum ve vazopressör destek gereksinimiyle ilişkilendirildi.
Bulgular: Ortalama yaş 58.6±18.7 yıldı. Toplumda gelişen pnömonide 30 günlük mortalite %7.1'di. 84 olgudan 14'ü (%16.7) Yoğun bakımda takip edildi. CURB-65, PCİ ve SMART-COP sistemlerinin 30 günlük mortalite ile ilişkili area under curve (AUC) değerleri sırasıyla 0.89, 0.89 ve 0.91 olarak; ve yoğun solunum ve vazopressör destek gereksinimi ile ilişkili AUC değerleri de yine sırasıyla 0.88, 0.91 ve 0.93 olarak hesaplandı.
Sonuç: Üç sistem de 30 günlük mortaliteyi ve yoğun solunum ve vazopressör destek gereksinimini doğru olarak belirledi ve birbirlerine karşı herhangi bir üstünlük gösteremediler.
Objective: The aim of this study was to compare the ability of CURB-65, pneumonia severity index and SMART-COP systems to predict 30-day mortality and the need for intensive respiratory and vasopressor support (IVRS).

Methods: We included 84 cases with community acquired pneumonia (CAP) and followed up for 30 days. The scores were calculated at admission and associated with the 30-day mortality and the need for intensive respiratory and vasopressor support.

Results: The mean age of patients was 58.6±18.7 years. The 30-day mortality level for CAP was 7.1%. Fourteen of 84 patients (16.7%) with CAP were followed in ICU. The area under curve (AUC) values of the three systems (CURB-65, PSI, and SMART-COP) for 30-day mortality were 0.89, 0.89 and 0.91, respectively, and for the need for IRVS was 0.88, 0.91 and 0.93, respectively.

Conclusion: The three systems accurately detected the need for IRVS and the 30-day mortality, but none individually demonstrated any advantage over the others.

6.Frequency and Factors of Tremor, Palpitation, and Cramp in Patients with COPD and Asthma
Sema Demir, Ahmet Uğur Demir, Derya Öztuna, Ali Fuat Kalyoncu
doi: 10.5152/ejp.2015.19483  Pages 22 - 28
Giriş: Çalışmamızda; astım ve KOAH’lı hastalarda tedaviyle oluşan tremor, çarpıntı ve kramp yan etkilerinin sıklığı ile öngörülebilirliği araştırılmıştır.
Yöntemler: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’nda 2007 Şubat ayında, polikliniğe başvuran 299 hastaya tanıları, tedavileri ve oluşan yan etkilere ait standart bir anket uygulandı. Hastalar, 15,30 ve 180. günlerde kontrole çağrıldı veya telefonla durumları, yakınmaları açısından prospektif olarak izlendi.
Bulgular: Çalışmamızda, 38 (%12.7) hastada ilaçla indüklenen tremor vardı. Bu hastaların 27 (%71.1) ‘inde astım tanısı (p=0.004) ve 18 (%47.4)’inde çarpıntı şikayeti mevcuttu. Betamimetik ilaç kullanan hastalarda, hiç ilaç kullanmayanlara göre ilaçla indüklenen tremor riski 15.3 olarak saptandı. Yalnızca betamimetik kullananlarda kramp oluşma riski artmıştı. Çalışmamızda,32 (%84.2) hastada ilaçla indüklenen tremor 180.günde halen sürmekteydi.
Sonuç: Çalışmamızda tremor, kramp ve çarpıntı yan etkilerinin bildirilen oranlardan fazla olduğu görülmüştür. Yan etkilerin; hastalığın kendisi, beta-2-agonistlerin kullanımıyla direkt ilişkili
olduğu saptanmıştır. Literatürde yeralanın aksine, ilaç yanetkilerine karşı büyük ölçüde tolerans gelişmediği izlendi.
Objective: To evaluate the frequency and predictability of side effects, including tremor, cramp, and palpitation, due to treatment in patients with chronic obstructive pulmonary disease and asthma.
Methods: We prepared a standard questionnaire for 299 patients concerning their diagnosis, treatment, and side effects of the treatment in February 2007 at Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Diseases. We prospectively examined the clinical status of the patients and side effects of the treatment at the 15th, 30th, and 180th days of the treatment.
Results: In our study, there were 38 (12.7%) patients with drug-induced tremor. Of these, 27 (71.1%) had asthma (p=0.004) and 18 (47.4%) had anamnestic palpitation. Drug-induced tremor risk was 15.3 times higher in patients who used a beta-mimetic compared with those who used any drugs. Cramp risk increased with beta-mimetic use only. In our study, drug-induced tremor was still present at the 180th day of examination in 32 (84.2%) patients.
Conclusion: This study demonstrated that side effects, including tremor, palpitation, and cramp, were more common in our patients compared with those in other studies. These side effects were directly related to the primary disease and the use of beta-2-agonists. Another finding of our study is that tolerance did not develop as much as that reported in literature.

7.Foreign Body Aspiration in Adult: Analysis of 28 Cases
Cengiz Özdemir, Sinem Nedime Sökücü, Levent Karasulu, Songül Büyükkale, Levent Dalar
doi: 10.5152/ejp.2015.36844  Pages 29 - 34
Erişkinde Yabancı Cisim Aspirasyonu: 28 Olgunun Analizi

Amac: Bu retrospektif çalışmada amacımız girişimsel pulmonoloji ünitemizde yabancı cisim aspirasyonu ile ilgili deneyimimizi tartışmaktır
Yöntemler: Çalışmamıza Ocak 2008-Kasim 2014 yılları arasında girişimsel pulmonoloji ünitemize yabancı cisim aspirasyonu nedeniyle refere edilerek girişim uygulanan, yabancı cisim aspirasyonu kesinleşmiş hastalar dahil edildi. Veriler hasta dosyalar retrospektif incelenerek elde edildi.
Bulgular: 28 hastanın %64.3’ü kadın ve yaş ortalaması 43.5±21.54 idi. En sık başvuru semptomunun öksürük (%96.3) olduğu görüldü. Hastaların yarısı yabancı cisim aspirasyonunun ilk 24 saatinde başvurdu. Tanısal amaçlı fleksibl bronkoskopi yapılan 5 olgunun 3’ünde yabancı cisim fob ile çıkartıldı. Rijit bronkoskopi 25 (%89.3) olguya yapıldı. 3 hastada yabanci cisim bronkoskopi ile saptanmayıp cerrahi ile cikarildi. Cikarilan yabanci cisimlerin %67.9’u inorganik özellikte cisimlerdi..
Sonuç: Erişkin hastalarda yabancı cisim aspirasyonlarının tanı ve tedavisinde bronkoskopik girişimler mortalite ve morbiditenin azaltılmasında etkindir. Rijit bronkoskopi, yabancı cisim aspirasyonlarının tedavisinde öncelikle tercih edilmelidir. Fakat deneyimli ellerde ve iyi seçilmiş olgularda fleksibl bronkoskopide yabanci cisim aspirasyonu tedavisinde kullanılabilir.
Objective: The aim of our study is to discuss our experience with foreign body aspirations in our Interventional Pulmonology Unit.
Methods: Patients who were referred to our Interventional Pulmonology Unit between January 2008 to November 2014 for foreign body aspiration and whom foreign body was sentential by intervention were included. Data were used from a retrospective analysis.
Results: From the 28 patients, 64.3% of them were women and mean age of the patients were 43.5±21.54 years. Most common presenting symptom was cough (96.3%). Half of the patients were presented in 24 hours after the procedure. From the 5 patients that have undergone diagnostic broncoscopy by fiberoptic bronchoscope, foreign body was removed in 3 of them. Rigid bronchoscopy was done in 25 (89.3%) of the patients. In 3 of the patients foreign body cannot be detected by bronchoscopy and removed by surgery. 67.9% of the foreign bodies that were removed were inorganic in nature.
Conclusion: Bronchoscopic approaches are effective to decrease mortality and morbidity for the diagnosis and treatment of foreign body aspirations in adults. Rigid bronchoscopic approach should be the first choice in foreign body aspirations but fiberoptic bronchoscopy can also be used in selective cases by experienced physicians.

8.Chest Imaging Findings in Hospitalized Children with H1N1 Influenza
Sevgi Pekcan, Bahar Göktürk, Şükrü Nail Güner, Kemal Ödev, Ismail Reisli
doi: 10.5152/ejp.2015.22931  Pages 35 - 41
Amaç: Domuz gribi (H1N1) virüs enfeksiyonu olan çocuklarda radyolojik bulguların gözden geçirilmesi ve pediatrik yoğun bakım ünitesi ihtiyacını belirleyen prognostik faktörlerin belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Laboratuvar verileriyle H1N1 olduğu doğrulanmış ortalama yaşı 34 (1-216) ay olan 18 çocuğun (9 erkek, 9 kız) akciğer akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi bulguları geriye dönük olarak değerlendirildi.
Bulgular: Akciğer grafisi 15 (%83.3), bilgisayarlı tomografi 7 (%38.8) çocuğa uygulandı. Anormal bulgular akciğer grafisi çekilenlerin %60’’ında, tomografi çekilenlerin %85.7’sinde saptandı. Radyolojik bulgular çoğunlukla difüz, bilateral ve asimetrikti. Buzlu cam görünümü (%66.6) en sık görülen anormalik olup bunu retikülasyon (%38.8), nodül (%27.7), sadece konsolidasyon (%16.6), tomurcuklanan ağaç paterni (%11.1), buzlucam görünümüyle birlikte konsolidasyon (%5.5) ve septal çizgiler (%5.5) izledi. Lenfadenopati (%22.2), hava hapsi (%5.5), ve parankimal band (%5.5) diğer bulgulardı. Subplevral nodüller, lenfadenopatiler ve bazen buzlu cam görünümünü saptamada akciğer grafisi yetersiz bulundu. Nodül (p=0.04) varlığının yoğun bakım ihtiyacını artırdığı saptandı
Sonuç: H1N1 enfeksiyonlu çocuklardaki en sık radyolojik bulgu, bilateral, multifokal konsolidasyon alanlarının eşlik ettiği veya etmediği asimetrik buzlucam görünümüdür. Subplevral nodüller, lenfadenopatiler ve bazen buzlu cam görünümünü saptamada akciğer grafisi yetersiz olmaktadır. Nodül varlığı, yoğun bakım ihtiyacını belirleyen kötü bir prognostik faktördür.
Objective: The aim was to review the radiological findings and to find new prognostic factors that determine the need for pediatric intensive care unit (PICU) in children with swine-origin influenza (H1N1) virus infection.
Methods: Chest X-ray (CXR) and computed tomography (CT) findings of 18 children with laboratory-confirmed H1N1 infection (9 boys, 9 girls) with a median age of 34 (1–216) months were retrospectively evaluated.
Results: CXRs were performed in 15 (83.3%) and thorax CT in 7 (38.8%) children. Abnormal findings were detected in 60% of the patients who underwent CXR and 85.7% of the patients who underwent thorax CT. Radiological findings were mostly diffuse, bilateral, and asymmetric. Ground-glass opacity (GGO) (66.6%) was the leading abnormality and was followed by reticulation (38.8%), nodules (27.7%), consolidation only (16.6%), tree-in-bud pattern (11.1%), consolidation with GGO (5.5%), and septal lines (5.5%). Lymphadenopathy (22.2%), air trapping (5.5%), and parenchymal band (5.5%) were other recorded findings. CXR was found to be insufficient to detect subpleural nodules, lymphadenopathies, and sometimes GGO. Only existence of nodules (p=0.04) affected the need for PICU admission.

9.Evaluation of Tobacco Control Law at Cafe’ and Restaurants
Hilal Özcebe, Burcu Küçük Biçer, Nazmi Bilir, Sema Attila, Hakan Doğruel, Burçin Kaya, Mahmut Cesur, Betül Bıçakçı, Tan Ayık, Semaye Türk, Mehmet Ali Harbelioğlu
doi: 10.5152/ejp.2015.70037  Pages 42 - 48
Amaç: Bu çalışmada 2008 yılında tütün yasasının yürürlüğe girmesinden üç yıl sonra Ankara’nın kent merkezinde yer alan bir ilçesinde bulunan bazı kafe-restoranların işletmecileri/çalışanları ile müşterilerinin yasa-uygulanmasıyla ilgili bazı bilgileri, tutum ve davranışlarının öğrenilmesi amaçlanmıştır.
Yöntemler: Tanımlayıcı tipteki çalışmada 105 kafe-restoran, 113 işletmeci/çalışan ve 386 müşteri ile yüz-yüze veri toplama tekniği ile 2 farklı form kullanılarak görüşülmüştür. Bir de işletme gözlem formu kullanılmıştır. SPSS 15.0 ile ki-kare, t-testi kullanılmıştır. Araştırma için idari izin alınmıştır.
Bulgular: Çalışanların yaş ortalaması 30,1±8,32;%82,3’ü erkek, %54,0'ı sigara kullanmakta; müşterilerin yaş ortalaması 27,7±8,61; %53,6’sı kadın ve %39,4'ü sigara kullanmaktadır. Pasif etkilenimin yol açabileceği sorunlar (p=0,024); sigaranın ölüme sebep olabileceği konusunda sigara kullanan ve kullanmayan müşterilerin düşünceleri (p<0,001) arasında fark vardır. Sigara kullananların %80,3’ü, kullanmayanların %74,3’ü alkol servisi olan restoranlarda yasak olduğunu belirtmiştir. Yasanın sigarayı bırakma konusunda yardımcı olacağı görüşüne katılım sigara içmeyen ve içen çalışanlar arasında; ayrıca sigara içmeyen ve içen müşteriler arasında istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0,004;p<0,001). Araştırmacıların gözlemlerine dayalı olarak, işletmelerin %7,6’sında yasak ile ilgili levhanın bulunmadığı, kullananlar, %12,6’sında kül tablası olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Tütün bağımlılığı konusu bireysel bir sorun olmakla beraber tütün kullanım sıklığı bir halk sağlığı sorunudur. Bireysel yaklaşımların yanısıra yasanın toplumsal düzeyde kabul edilmesi ve uygulamaların benimsenmesi gerekmektedir. Sigara içen ve içmeyen bireylerin yasanın sigara bırakmaya yararlı olacağı konusunda fikir ayrılığı mevcuttur. Tütün kullanımının ve tütüne bağlı sağlık sorunlarının azaltılması için kapsamlı tütün kontrolü uygulamalarının denetlenmesi ve kurallara uyması sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: İşletme, Kafe, Restoran, Tütün, Yasa
Objective: This study was conducted in order to evaluate ideas of some cafe and restaurants’ clients and workers about the tobacco control law three years after entering into force in a central district in Ankara in 2008.
Methods: In the descriptive study;105 management, 113 worker and 386 client was visited, face to face interviews were done using two different questionnaire form and another form for managements’ evaluation. SPSS 15.0 statistical package program, Chi-square and t-tests were used. Administrative leave was taken.
Results: Mean age of workers was 30.1±8.32 years; 82.3% were men, 54.0% smoker; with clients the values are 27.7±8.61 years; 53.6% women and 39.4% were smokers. There’s a difference between smokers and non- smokers’ ideas about the hazards; death due to second-hand smoking (p=0.024; p<0.01). 80.3% of smokers and 74.3% of non-smokers knew the law in restaurants serving alcoholic beverages. Acceptance of the idea of the law could help to quit smoking was significantly different between smoker/non smoker workers and smoker/non smoker clients (p=0.004;p<0.001). According to observations, 7.6% of the managements didn’t have law related plaque, 94.1% had smoking free areas, 57.1% had show window, 22.7% had smoking individuals and 12.6% had ashtray.
Conclusion: Tobacco use is an individualistic reality but also a public health issue. Publicly acceptance of 45 law and implementations are needed besides individual perceptions. Implementations must be inspected and Smokers’ observance of the rules must be supplied in order to decrease tobacco use and related health complications.

10.Chemoradiotherapy-Associated Myelosuppression: A Retrospective Analysis of Risk Factors for Patients with Non-Small Cell Lung Cancer
Ufuk Mehmet Yılmaz, Serhat Erol, Burcu Yalçın, Ceyda Anar, Yasemin Özdoğan, Ümit Gürlek, Hasan Yılmaz
doi: 10.5152/ejp.2015.87487  Pages 49 - 53
Amaç:
Eş zamanlı kemoradyoterapi planlanan lokal ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri olgularında myelosupresyon için risk faktörlerinin saptanması.
Yöntemler:
Ocak 2008 ve aralık 2012 tarihleri arasında eş zamanlı platin içeren kemoterapi ve radyoterapi alan 81 olgunun verileri retrospektif olarak incelendi. Yetmiş dokuz olgu (%96,2) etoposide (50 mg/m2, intravenöz 1-5, 29-33 cü günler) artı cisplatin (50 mg/m2,1,8,29 ve 36 cü günler) ve 3 olgu (%3,8) docetaxel (20 mg/m2/hafta, 1-8 ci haftalar) artı cisplatin (20 mg/m2/hafta, 1-8 haftalar), toplam doz of 40-66.6 Gy olacak şekilde torasik radyoterapi ile eş zamanlı uygulandı. Myelosupresyonla ( 3 veya 4’cü derece lökopeni, nötropeni, trombositopeni veya anemi) ilişkili risk faktörleri incelendi.
Bulgular:
3 veya 4’cü derece lökopeni, nötropeni, trombositopeni veya anemi sırasıyla olguların %51,8, %53, 0, %8,6 ve %7,4’ünde gelişti. Çoklu değişkenli analizlerde nötropeni için risk faktörlerinin; tedavi öncesi performans durumu (p=0,032), beyazküre değeri (p=0,023) ve kreatinin seviyesi (p=0,018) olduğu görüldü. Yine çoklu değişkenli analizlerde, beyazküre değerinin (OR, 3,311; p=0,027; 95% CI, 1,148-9,545 ) kemoradyoterapiye bağlı lökopeni için risk faktörü olarak bulundu.
Sonuç:
Tedavi öncesi performans durumu kötü, beyaz küre sayısı düşük ve kreatinin seviyesi yüksek hastalarda myelospresyon riski yüksektir. Hastaların bu özellikleri tedavi kararı verilirken dikkate alınmalıdır.
Objective: Concomitant chemoradiotherapy (CRT) is the standard treatment for patients with stage III non-small cell lung cancer (NSCLC). Myelosuppression can be a significant problem in concomitant CRT. The aim of this study was to assess the parameters obtained before concomitant CRT to define the risk factors for myelosuppression in patients with locally advanced NSCLC.
Methods: We retrospectively analyzed 81 patients with NSCLC who received concomitant platinum-based chemoradiotherapy between January 2008 and December 2012. Seventy-eight patients (96.2%) received etoposide (50 mg/m2, intravenously on days 1–5, 29–33) plus cisplatin (50 mg/m2, on days 1, 8, 29, and 36), and 3 patients (3.8%) received docetaxel (20 mg/m2/w, on weeks 1–8) plus cisplatin (20 mg/m2/w, on weeks 1–8) concurrently with thoracic radiotherapy to a total dose of 40–66.6 Gy. The risk factors were examined for their association with myelosupression (grade 3 or 4 leukopenia, neutropenia, thrombocytopenia, or anemia) by logistic regression analysis.
Results: Grade 3 or higher neutropenia, leukopenia, thrombocytopenia, or anemia occurred in 51.8%, 53%, 8.6%, and 7.4% of the patients, respectively. Multivariate analysis revealed that the risk factors for neutropenia were performance status (p=0.032), white blood cell count (p=0.023), and pretreatment creatinine level (p=0.018). On multivariate analysis, white blood cell count (OR, 3.311; p=0.027; 95% CI, 1.148–9.545) was found as significant risk factor for CRT-induced leukopenia
Conclusion: Patients with a poor pretreatment performance status, low white blood cell count, and high creatinine level are at a risk of myelosupression. These characteristics of the patients should be considered while making treatment decisions.

CASE REPORT
11.Synchronous, Multiple Primary Lung Cancers: A Report of Three Cases
Baykal Tülek, Füsun Baba, Esra İnan, Fikret Kanat, Mecit Süerdem
doi: 10.5152/ejp.2014.37929  Pages 54 - 57
Multipl primer akciğer kanserleri (MPAK) eş zamanlı olarak saptandıklarında senkron, ilk lezyonun saptanmasından belli bir zaman sonra ikinci tümör saptanıyorsa metakron olarak isimlendirilirler. Senkron MPAK’lerin hem primer tümörlerin akciğer metastazlarından hem de akciğer dışı tümörlerin multipl akciğer metastazlarından ayırt edilmesi gerek sağ kalım oranları gerekse de tedavi seçenekleri açısından önemlidir. Bu çalışmada kliniğimizde saptanan 3 senkron MPAK olgusunun klinik özellikleri, tanı ve tedavi süreçleri incelenmiştir.
Multiple primary lung cancers (MPLC) are named synchronous if determined simultaneously with the index tumor, and metachronous if the second tumor is diagnosed with an accepted time after the first tumor. It is important for both the rate of survival and treatment alternatives to differentiate synchronous MPLCs from the metastases of the primary lung tumors, and also from the multiple pulmonary metastases of the extra pulmonary tumors. In this study, clinical characteristics, diagnosis and treatment processes of three synchronous MPLC cases diagnosed in our department were assessed.

12.Lung Diseases due to Nontuberculous Mycobacteria: Report of 5 Cases
Müjgan Güler, Abdullah Şimşek, Ruhsar Ofluoğlu, Ebru Ünsal, Nermin Çapan
doi: 10.5152/ejp.2014.26086  Pages 58 - 61
Nontüberküloz mikobakteri (NTM) genellikle su ve toprak gibi çevresel kaynaklardan izole edilir. NTM’ye bağlı akciğer hastalıkları genellikle yapısal akciğer hastalıklarında görülür. Bu çalışmada NTM akciğer enfeksiyonu olan 5 olgu bildiriyoruz.
Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) yöntemi ile, M Abscessus enfeksiyonlu 2, M. Chelonae 1, M. Gordoneae 1, M.Szulgai 1 olgu tanımladık. M Abscessus olgularından biri agresif tedaviye rağmen eksitus oldu, diğerinde tedavisiz klinik ve radyolojik progresyon gözlenmedi ve yaşadı. Tedavi verilmemesine rağmen M. Chelonae ve M. Gordoneae olgularında hastalık progresyonu gözlenmedi. HRZE tedavisi verilen M.Szulgai olgusunda klinik-radyolojik regresyon görüldü.
NTM’ye bağlı akciğer hastalıklarının doğru tanı ve başarılı tedavisi için klinik, radyolojik ve mikrobiyolojik bulguların bilinmesi önemlidir.
Nontuberculous mycobacteria (NTM) are commonly isolated from environmental sources such as water and soil. Lung disease due to NTM commonly occurs in structural lung disease. Here, we report five cases of NTM. We identified two cases of Mycobacterium abscessus, one of M. chelonae, one of M. gordoneae, and one of M. szulgai by polymerase chain reaction (PCR). One of the patients with M. abscessus, despite aggressive treatment, died, whereas the other was alive and had no clinical and radiological progression without treatment. Without treatment, the progression of disease was not seen in the case of M. chelonae and that of M. gordoneae. Clinicoradiological regression occurred in the case of M. szulgai that was treated with HRZE. For correct diagnosis and the successful treatment of NTM pulmonary disease, knowledge of clinical, radiological, and microbiological findings is important.

13.Pulmonary Artery Agenesis: A Case Series
Meltem Ağca, Servet Bulum, Hakan Günen, Fatma Tokgöz, Tülay Yarkın, Mine Demir
doi: 10.5152/ejp.2014.83436  Pages 62 - 66
Pulmoner arter agenezisi sol veya sağ pulmoner arterin proksimal kısa segmentinde atrezinin olduğu nadir görülen bir konjenital anomalidir. Tek başına olabileceği gibi, Fallot tetralojisi, septal defektler veya pulmoner stenoz gibi kardiyak anomalilerle beraber de olabilir. Sıklıkla çocukluk yaşlarında tanınırlar ancak geç yetişkin çağa kadar semptom vermeyebilirler. Biz de kliniğimizde 1998-2010 yılları arasında pulmoner arter agenezisi tanı almış 5 vakamızı retrospektif olarak literatür eşliğinde inceledik.
Pulmonary artery agenesis is a rare congenital abnormality in which atresia was encountered in the short segment of the right or left pulmonary arteries. It can be isolated or associated with cardiac abnormalities such as tetralogy of Fallot, septal defects or pulmonary stenosis. The majority of cases are diagnosed in childhood whereas some cases yield no symptoms until adulthood. We evaluated retrospectively 5 pulmonary artery agenesis cases diagnosed in our clinics between 1998-2010 with respect to the literature.

14.Leflunomide-Induced Interstitial Lung Disease: A Case Report
Aygül Güzel, Nurhan Köksal, Ayşenur Gök, Muzaffer Elmalı
doi: 10.5152/ejp.2014.93357  Pages 67 - 69
Leflunomid (LEF) kullanımına bağlı interstisyel akciğer hastalığı ölümcül olabilen oldukça nadir görülen bir durumdur. Bu yazıda LEF kullanımına bağlı interstisyel akciğer hastalığı gelişen bir olgu sunulmuştur. Altmış-üç yaşında, 37 yıldır romatoid artrit tanısıyla takipli ve son beş aydır LEF tedavisi (20 mg/gün) alan bir bayan hasta öksürük, solunum sıkıntısı, ateş ve koyu balgam çıkarma şikayeti ile hastanemize başvurdu. Çekilen akciğer grafisinde bilateral alveolar konsolidasyon vardı. Yüksek rezolüsyonlu akciğer tomografisinde ise yaygın buzlu cam görünümü ve interlobüler septal kalınlaşma mevcuttu. Bu olguda, LEF tedavisinin kesilmesi ve oral steroid tedavisi sonrasında klinik ve radyolojik iyileşme görülmesi ile ilaca bağlı interstisyel akciğer hastalığı tanısı konuldu.
Sonuç olarak LEF kullanımı sırasında ortaya çıkan öksürük, solunum sıkıntısı, ateş gibi nonspesifik bulguların varlığında ilaca bağlı interstisyel akciğer hastalığı ayırıcı tanıda dikkate alınmalıdır.
Leflunomide (LEF) induced interstitial pneumonitis is a very rare condition but potentially fatal. We report a case of LEF induced interstitial pneumonitis. A 63-year-old woman followed-up for 37 years with the diagnosis of rheumatoid arthritis treated with LEF (20 mg/day) since 5 months were admitted to our hospital with cough, dyspnea, fever, and dark sputum.Chest radiography represented bilateral alveolar consolidation. High-resolution computed tomography demonstrated diffuse ground-glass appearance and interlobular septal thickening. Since the patient’s clinics and radiologic findings improved dramatically after the cessation of LEF and recieving oral steriod therapy, she was diagnosed as drug-induced interstitial lung disease. In conclusion, when nonspecific clinical signs such as respiratory distress, cough and fever seen during the use of LEF, drug-induced interstitial lung disease should be kept in mind for the differantial diagnosis.

QUIZ
15.A 37-Year-Old Asymptomatic Male Case of Mass Lesion in the Right Upper Zone detected on Chest x-Ray: What is your Diagnosis?
Fatih Alaşan, Elif Nisa Ünlü, Ali Nihat Annakkaya
doi: 10.5152/ejp.2014.47966  Pages 70 - 72
.
What is your diagnosis

LETTER TO EDITOR
16.Evaluation of Tobacco Control Law at Cafe’ and Restaurants
Banu Musaffa Salepci
doi: 10.5152/ejp.2015.25733  Pages 73 - 74
Abstract | Full Text PDF



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale