Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 3 (2)
Volume: 3  Issue: 2 - April 2001
Hide Abstracts | << Back
1.
Kronik obstruktif akciğer hastalığına sekonder gelişen pulmoner hipertansiyonda bronkodilatatör ve oksijen tedavisine ek olarak verilen amlodipinin pulmoner arter basıncına etkisi
Sibel YURT, Murat KIYIK, Cem TİGİN, Filiz KOŞAR, Sedat ALTIN, Hayati ÖZYURT, Saadettin ÇIKRIKÇIOĞLU, Kenan DÖNMEZ
Pages 45 - 50
Amaç: Bu çalışmada klinik olarak stabil KOAH ve PH'lu hastalarda, konvansiyonel bronkodilatatör ve O2 tedavisine ek olarak verilen amlodipinin pulmoner hipertansiyon üzerine etkisini değerlendirmeyi amaçladık. Hastalar ve metod: Pulmoner hipertansiyon tespit edilen 18 KOAH'lı hasta çalışmaya alındı. Hastalar randomize olarak 2 gruba ayrıldı. 1.gruptaki 9 hastaya konvansiyonel bronkodilatatör ve oksijen tedavisine ek olarak 5 mg/gün amlodipin verildi. 2. gruptaki 9 hastaya sadece konvansiyonel bronkodilatatör tedavi ve oksijen verildi. Tedavinin 1. ve 14. günlerinde kan gazları, solunum fonksiyonları ve Doppler ekokardiografi ile pulmoner arter basınçları ölçüldü. Yan etkiler izlendi. Bulgular: Her iki grupta da pulmoner arter basıncında düşme görüldü. (Grup 1) PAB 1 (TÖ) 44.55± 10.80 mmHg, PAB 2 ( TS) 32.55 ± 7.35 mmHg (p:0.001). ( Grup 2) PAB 1 (TÖ) 41.77 ±7.18 mmHg, PAB 2 (TS) 34.66±8.63 mmHg (p:0.013). Her iki grup karşılaştırıldığında pulmoner arter basınç değişimi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Sadece grup 1'de PaO2 'de anlamlı iyileşme görüldü. PAB'daki düşme ile O2 satürasyonundaki yükselme arasında anlamlı korelasyon vardı. PaCO2'deki düşme ile PAB' daki değişim arasında anlamlı korelasyon vardı. Sonuç: Her iki grupta pulmoner arter basıncında anlamlı düşüş görülmesine rağmen iki grup arasında istatistiksel açıdan bir fark yoktu.

2.Phosphatemia and phosphate clearance in COPD patients
Erdoğan KUNTER, Ahmet İLVAN, Kamil CERRAHOĞLU, Muzaffer ÖZTOSUN, Murat APAYDIN
Pages 51 - 56
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olgularında fosfatemi ve renal fosfat klerens hızını araştırmak ve çeşitli klinik, laboratuar özellikleri ile ilişkilerini incelemek maksadıyla 26 hiperkapnik (PaCO2?45 mmHg) ve 23 normokapnik (PaCO2<45 mmHg) hasta çalışmaya alınmıştır. Spirometrik solunum fonksiyonları hiperkapnik hastalarda anlamlı şekilde daha düşük bulunmuştur. Hastaneye başvurmadan önce, hiperkapnik gruptakilerin hastalıkları ile ilgili ilaçları daha yoğun biçimde kullandıkları görülmüştür. Serum kreatinin fosfokinaz (CPK) ve alkalen fosfataz (ALP) düzeyleri ile fosfatemi ve fosfat klerensi arasında korelasyon saptanmamıştır. Serum ALP ve CPK düzeyleri bakımından iki grup arasında fark bulunmamış, ancak hiperkapnik grupta fosfatemi düzeyi daha düşük (p<0.05) renal fosfat klerensi ise daha yüksek (p<0.01) bulunmuştur. Gerek hiperkapnik gerekse normokapnik grupta fosfatemi düzeyi ile fosfat klerensi arasında korelasyon tespit edilmemiştir. Sonuç olarak; özellikle hiperkapnik KOAH olgularında hipofosfateminin önemli bir risk faktörü olduğu ve başka olası sebeplerle beraber renal fosfat klerensindeki artışın bundan sorumlu olabileceği düşünülmüştür.
To evaluate the phosphatemia and phosphate clearance rates and analyze the relavance of these parameters to some clinical and laboratory findings, 26 hypercapnic (PaCO2?45 mmHg) and 23 normocapnic (PaCO2<45 mmHg) chronic obstructive pulmonary disease (COPD) cases were enrolled to the study. Spirometric test results were significantly lower in hypercapnic group. Before the hospital application hypercapnics were using COPD related medications more intensely when compared to normocapnics. Serum alkaline phosphatase (ALP) and creatine phosphokinase (CPK) levels were not correlated to phosphatemia and phosphate clearance. Serum ALP and CPK levels were not different in both groups, but in hypercapnics phosphatemia level was lower (p<0.05) and renal phosphate clearance was higher (p< 0.01) than normocapnics. No correlation was observed between serum phosphate levels and phosphate clearance rates in neither groups. Consequently; we suggest that hypophosphatemia is an important risk factor especially in hypercapnic COPD cases, and increased renal phosphate clearance, along with other possible causes, may be responsible for it.

3.Plasma lipid peroxidation in smokers
Süleyman DEMİR, Sibel ÖZKURT, Mehmet KÖSEOĞLU, Yaşar ENLİ, Diler ASLAN, Naciye GÜMÜŞSU
Pages 57 - 59
Sigara içiminin insanlarda yaptığı zarar verici etkiler uzun zamandır vurgulanmaktadır. Bu zarar verici etkinin ortaya çıkmasında serbest radikallerin rolünün olup olmadığı da ilgi çekici bir araştırma konusudur. Sigara içiminin oksidatif etkilerini incelemek için, bu çalışmada serbest radikallerin hücre zarında oluşturduğu lipid peroksidasyonunun son ürünlerinden olan malondialdehit (MDA) ve antioksidan savunmanın bir göstergesi olarak total sülfidril gruplarının plazma konsantrasyonları ölçüldü. Bu amaçla günde ortalama bir paket ve üzerinde sigara içen, yaşları 24 ile 52 arasında değişen (ortalama 38) 29 kişi çalışma grubuna alındı. Yaşları 24 ile 48 arasında (ortalama 35) olan 18 sağlıklı erkek kontrol grubunu oluşturuyordu. Kontrol grubunun plazma MDA konsantrasyonu 1.06±0.32 nmol/ml, sigara içenlerde 1.40±0.50 olarak belirlendi. İki grubun MDA düzeyleri arasında p=0.029 düzeyinde farklılık saptandı. Total sülfidril grupları ise kontrol grubunda 18.6±2.3 µmd/L, sigara içenlerde 18.3±2.0 µmd/L olarak saptandı ve farklılık anlamlı değildi. Bu veriler sigara içiminin lipid peroksidasyonunun göstergesi olan MDA'yı artırmasıyla oksidatif strese neden olduğunu düşündürmektedir.
Cigarette smoke is known to contain high concentrations of free radicals and oxidants, and induces oxidative damage. In order to examine the oxidative effect of cigarette smoking, oxidative status was evaluated by measuring the concentrations of plasma malondialdehyde (MDA), a stable end-product of lipid peroxidation and total sulfhydryl groups. For the control group (n=18 males, ages 24-48 with the mean 35), the plasma MDA concentrations and the total sulfhydryl content were found as 1.06±0.32 nmol/ml (mean±SD) and 18.6±2.3 mol/L, respectively. For the cigarette smoking group (n=29 males, ages 24-52 with the mean 38), the plasma MDA concentrations and the total sulfydryl content were found as 1.40±0.50 nmol/ml (mean±SD) and 18.3±2.0 mol/L, respectively. It was found a significant difference between the MDA levels of these two groups (p=0.029). There was no significant difference between the total sulfhydryl content of both groups. These data show that cigarette smoking increases oxidative stress of plasma.

4.The effect of upper extremity exercises on COPD and quality of life
Ayle GEZGEN, Müzeyyen ERK, Benan MÜSELLİM, Tunçalp DEMİR, Birsen MUTLU
Pages 60 - 65
KOAH' ta rehabilitasyonun yaşam kalitesi ve egzersiz performansı üzerine etkisi daha önce gösterilmekle beraber üst ekstremite egzersizlerinin etkisi yeterince araştırılmamıştır. Bu amaçla 32 KOAH hastası üç gruba ayrılarak değerlendirildi. Birinci grup 12 kişiden oluşuyordu ve maksimal medikal tedavi ile birlikte pulmoner rehabilitasyon ve üst ekstremite egzersizi uygulandı (Grup 1). İkinci grupta 10 kişi vardı ve bu gruba maksimum medikal tedavi ile birlikte sadece pulmoner rehabilitasyon uygulanmıştır (Grup 2). Üçüncü grup 10 hastadan oluşuyordu ve sadece maksimum medikal tedavi almaları planlandı (Grup 3). Çalışmaya alınan hastalarda; FEV1 < %70, oda havasında PaO2 >55 mmHg, PaCO2 < 45 mmHg olmasına dikkat edildi. Hastalara başlangıçta ve 12. haftada solunum fonksiyon testi, 12 dakika yürüme testi (12MWD), BORG dispne skalası ve SGRQ yaşam kalitesi testi uygulandı. Egzersiz performansı 12 hafta sonunda birinci grupta ve ikinci grupta başlangıca göre anlamlı olarak düzeldi. (p<0.05). Birinci grupta yürüme testi 622 ± 231 metreden 735 ± 175 metreye, 2. grupta 660 ± 307 metreden 797 ± 133 metreye düzeldi. Grup 1 ve grup 2 arasında fark yoktu (p>0.05). BORG dispne skalası sonuçları değerlendirildiğinde grup 1 ile grup 2' de başlangıç ve 12. hafta sonundaki değerler karşılatırıldığında her iki grupta da anlamlı düzelme vardır (p<0.05). Üçüncü grupta ise bu fark görülmemiştir. Yaşam kalitesi anketi sonucunda birinci grupta total skor 48±18' den 29±19' a düzelmiştir (p<0.01). İkinci grupta total skor 55±19' dan 32±18' e düzelmiştir (p<0.01). Buna karşılık grup 3' te 39±19 olan başlangıç değeri 34±17 olmuştur ve fark anlamsızdır (p>0.05). Sonuç olarak rehabilitasyon uygulanan hastalarda egzersiz performansı, dispne skoru ve yaşam kalitesinde düzelme saptanırken üst ekstremite egzersizlerinin ek bir katkısı saptanmamıştır.
Although the effect of rehabilitation in chronic obstructive pulmonary disease (COPD) on quality of life and exercise performance was shown before, the effect of upper extremity exercises was not investigated. 32 COPD patient were divided into three groups. Group 1 consisted of 12 patients and they were given patients in Group 2 and they received maximum medical tretament with pulmonary rehabilitation only. Group 3 had 10 patients who received maximum medical treatment only. Patients recruited for the study had FEV1 < % 70, PaO2 >55 mmHg, PaCO2 < 45 mmHg at room temperature. Lung function tests, 12 minute walking test and BORG dyspnea scale were performed initially and at 12th week. At the end of 12th week, exercise performance of group 1 and 2 increased significantly (p<0,05). The walking test showed improvement from 622 ± 231 metres to 735 ± 175 metres and 660 ± 307 metres and 797 ± 133 metres in group 1 and 2 respectively. There was no statstical difference between group 1 and 2 (p<0,05) BORG dyspnea scale results showed statistically significant increase in Groups 1 and 2 comparing initial and 12th week values. No significant difference was observed in Group 3. The total score of the questionnairre on quality of life showed improvement from 48 ± 18 to 29 ± 19 and 55 ± 19 to 32 ± 18 in Group 1 and 2 respectively. In Group 3 there was no statsitically significant difference. As a result, rehabilitation was found to be effective in exercise performance, dyspnea score and quality of life. Upper extremity exercise does not offer an additional effect.

5.Fibrinolytic therapy in venous thromboembolism -case report
Mustafa ERELEL, Çağlar ÇUHADAROĞLU, Esen KIYAN, Ebru DURGUN, Levent TABAK
Pages 66 - 69
Kuvvetli klinik, yüksek olasılıklı akciğer perfüzyon sintigrafisi ve ekokardiografik incelemede akut kor-pulmonale saptanan hastaya masif akciğer embolisi tanısı konuldu. Olguya 250.000 ünite bolus ve 100.000 ünite/saat streptokinase sonrası antikoagülan tedavi verildi. Fibrinolitik tedavi başlangıcı, tedavinin 72. saatinde değerlendirildiğinde ekokardiografik olarak akut kor pulmonale bulgularının düzeldiği, perfüzyon sintigrafinin gerilediği görüldü. Masif akciğer embolisinin erken dönemde streptokinase tedavisi ile gerilediği görüldü.
REPORTPatient was diagnosed pulmonary embolism with high clinical suspicion, pulmonary perfusion scan and echocardiography. She was treated with streptokinase 250.000 units bolus and 100,000 units per hour for the first day and then with anticoagulant agents. When patient was reevaluated with echocardiography and pulmonary perfusion scan in the 72 hour. It was found that acute corpulmonale findings were disappeared and perfusion defects were resolved. We treated patient with massive pulmonary embolism with streptokinase effectively

6.A case report with segmental agenesis of liver which resembles to chilaiditi's syndrome
Alp Alper ŞAFAK, Cahit BİLGİN, Peri ARBAK, Arzu BALKANLI
Pages 70 - 71
53 yaşındaki erkek hasta posteroanteriyor akciğer grafisinde sağ diafragma yüksekliği bulgusu nedeniyle değerlendirildi. Bilgisayarlı tomografisinde karaciğer sağ lobunda anterior - inferior segment agenezisi ve kolon interpozisyonu saptandı. Chilaiditi sendromuna benzeyen karaciğer lob agenezisi olgusu literatür bilgileriyle karşılaştırılarak tartışıldı.
Fifty-three years old man was evaluated for right diaphragmatic elevation which was detected on chest radiograph. Anterior – inferior segmental agenesis of the right lobe of liver and colonic interposition were found with computed tomography. Lobar agenesis of the liver which resembled to Chilaiditi’s syndrome were discussed with the knowledge of literature.

7.Giant bullous emphysema and current treatment options
Öner DİKENSOY, Akif ŞİRİKÇİ, Bülent Tunçözgür, Ayfer TOPÇU, Metin BAYRAM, Ayten FİLİZ
Pages 72 - 75
Dev büllöz amfizem, tek yada iki taraflı olarak, akciğerin bir yarısının en az üçte birini kaplayan büllerle karakterize patolojiye verilen isimdir. Büllöz akciğer hastalıkları içinde nadir olarak görülen bir durumdur. Burada, her ikisi de solunum yetmezliği tablosunda hastanemiz acil servisine başvuran iki dev büllöz amfizem olgusu sunulmuş ve bugünkü tedavi seçeneklerinden bahsedilmiştir.
Giant Bullous emphysema is defined as the bullae formation of lung tissue which is larger than one third of a hemithorax. It is relatively rare among other types of bullous lung diseases. Here, two cases of the giant bullous emphysema is presented and the current therapeutic options are discussed.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale