Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 6 (1)
Volume: 6  Issue: 1 - January 2004
Hide Abstracts | << Back
1.Clinical characteristics of patients with bronchial asthma in fianlıurfa
Erkan CEYLAN
Pages 5 - 13
Bu çalışmaya Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları polikliniğine 2001 temmuz-2002 temmuz tarihleri arasında başvuran 420 (%62 kadın, %38 erkek) bronş astımlı olgu alındı. Olguların yaş ortalaması 34±9, hastalık süreleri 5.7±5.8 yıldı. Hastanemize başvurdukları anda 22 olgu hafif intermittan, 114 olgu hafif persistan, 270 olgu orta persistan, 14 olgu ağır persistan astım evresindeydi. 174 olguda allerjik rinit, 24 olguda nazal polip, 2 olguda Samter sendromu vardı. Olguların 254'üne cilt testi yapıldı. Bunların 88(%35)'inde cilt testi pozitif bulundu. Cilt testi pozitif olguların 5(%5.7)'inde ev tozu akarına karşı, 2(%2.3)'sinde ağaç polenlerine karşı, 77(%87.5)'sinde çayır polenlerine karşı, 2(%2.3)'sinde yabani ot polenlerine karşı ve 2(%2.3)'sinde epidermal karışımlara karşı pozitif cilt testi elde edilirken mantar sporlarına karşı pozitişik saptanamamıştır. Astım tanı ve tedavisinde standardizasyon sağlamak çok önemlidir. Bu standardizasyonu sağlayabilmek amacıyla fianlıurfa'daki bronş astımlı olguların klinik özelliklerini, laboratuvar bilgilerini, bize başvurmadan önce kullandıkları tedaviyi, acil başvuru ve hospitalizasyon sayısını belirleyerek, bölgemizde astımlı olguların verilerine ulaşmak, bu olguların tanı ve tedavilerindeki eksiklikleri görmeyi amaçladık.
420 patients (62 % female, 38% male) with bronchial asthma who attended to the Department of Chest Diseases of the Medical Faculty of Harran University between July 2001 and July 2002 were included in the study. Mean age of patients was 34± 9 years and the duration of disease was 5.7± 5.8 years. The disease was staged in the first visit as follows: 22 patients had intermittant asthma, 114 patients had mild persistant asthma, 270 patients had moderate persistant asthma and 14 patients had severe persistant asthma. 174 patients had accompanying allergic rhinitis, 24 patients had nasal polyposis and 2 patients had Samter syndrome. Skin test was applied to 254 patients. 88 patients (35%) had positive skin test results. 5 (5.7%) of these 88 patients responded positively to house dust mites, 2 (2.3%) of them to tree pollens, 77 (87.5%) of them to grass pollens, 2 (2.3%) of them to weed pollens and 2 (2.3%) of them to epidermal mixtures. No positive reaction to mould spores was observed. Standardization is crucial in the diagnosis as well as in the treatment of asthma. This study aimed to document the clinical characteristics, laboratory findings, treatment modalities before attendance, hospitalization rates, emergency department visits of the patients with asthma in fianlıurfa. This type of documentation can help to make the data of the patients easily available and also to find out the possible deficiencies in the diagnosis and treatment.

2.The incidence of sick euthyroid syndrome in acute exacerbation of COPD
Şadan SOYYİĞİT, Aslı ÇURGUNLU, Işıl BAVUNOĞLU TÜFEKÇİ, Bülent TUTLUOĞLU
Pages 14 - 17
Hasta ötiroid sendromu (HÖS), tiroid hastalığı olmaksızın altta yatan ciddi bir hastalığın seyrinde ortaya çıkan ve tiroid hormon düzeylerindeki değişikliklerle karakterize bir sendromdur. Solunum yolu hastalıklarında da tiroid hormon seviyelerinde değişiklikler olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tanısı ile izlenmekte olup akut atak gelişen hastalardaki HÖS sıklığının saptanması ve bunun atak sırasındaki PaO2 (arteriyel parsiyel oksijen basıncı), PaCO2 (arteryel parsiyel karbondioksid basıncı) ve SpO2 (oksijen satürasyonu) ile ilişkisini incelemekti. Bu amaçla akut atak nedeni ile yatırılan KOAH tanılı yirmi ardışık hasta arteriyel PaO2, PaCO2, SpO2 ve tiroid fonksiyonları yönünden incelendi. Yirmi hastanın 12'sinde (%60) HÖS saptanırken, HÖS ve PaO2'deki azalma arasında bir ilişki saptanmadı. Tiroid hormon düzeyleri ve PaO2, PaCO2, SpO2 arasında da korelasyon saptanmadı.
Sick euthyroid syndrome (SES) is characterized by alterations in circulating thyroid hormone levels in the absence of a thyroid disease and occurs in patients suffering from serious diseases.There have been articles reporting of decreasing thyroid hormone levels in respiratory diseases. The aim of our study was to evaluate the incidence of SES in patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD) hospitalized with acute exacerbation. 20 consequtive patients with a diagnosis of COPD hospitalized because of an acute exacerbation in the Department of Pneumonology at Cerrahpafla Medical Faculty were evaluated according to their PaO2, PaCO2, SpO2 and thyroid hormone levels. 12 (60%) of the patients had alterations of thyroid hormone levels in accordance with SES diagnosis. There was no relation between SES and the decrease in arterial PaO2 levels. No correlation was found between PaO2, PaCO2, SpO2 and the thyroid hormone levels.

3.Outcomes of the eight-channel ambulatory recording unit in a sleep laboratory
Ali Nihat ANNAKKAYA, Öner BALBAY, Cahit BİLGİN, Mete ERBAŞ, Peri ARBAK
Pages 18 - 23
Uykuda solunum bozukluklarının tanısında 'polisomnografi' altın standart özelliğini korumaktadır. Bu yöntemin zahmetli ve pahalı olması nedeni ile daha ucuz alternatişer arayışına gidilmiştir. Bu nedenle, özellikle Obstruktif Uyku Apne Sendromu (OSAS) tanısında poligrafik yöntemler giderek artan sıklıkta kullanılmaktadır. OSAS kliniği olan olgulara, ayrıntılı anamnez, Epworth Uykululuk Skalası anketi, fizik muayene, solunum fonksiyon testleri uygulandı. Uyku laboratuvarında, gözetim altında, ASDA (American Sleep Disorders Association)'nın Kategori III sistem olarak sınışandırdığı, 8 kanallı POLY-MESAM (PM) (MAP: Martinsried, Germany) ünitesi ile kardiopulmoner uyku çalışması yapıldı. Uyku çalışmasına alınan 4'ü kadın, 16'sı erkek toplam 20 olgunun yaş ortalamaları 46±14 (17-69) idi. Olguların %40'ında ortalama 12±18 paket-yıl sigara anamnezi mevcuttu. Horlama %95 (19/20), gündüz aşırı uyku hali %75 (15/20), tanıklı apne %70 (14/20) oranında tespit edildi. Epworth uykululuk skalası ile Apne-Hipopne indeksi (AHİ) anlamlı olarak (pozitif) korelasyon gösteriyordu (p<0,001, r=0,783). Çalışmaya alınan olgularda, uyuklama nedeni ile trafik kazası (5/20) ve noktüri (12/20) öyküsü olanların OSAS (AHİ>5) sıklığı anlamlı olarak yüksek bulundu (sırasıyla p=0,03 ve p=0,006). OSAS klinik değerlendirilmesinde Epworth subjektif uykululuk değerlendirme skalası yararlı olabilir. Özellikle uyuklama nedeni ile trafik kazası atlatmış ve noktürisi olan olguların OSAS yönünden değerlendirilmesi önemlidir.
The aim of this study was to assess the cardiorespiratory variables (CRV) of suspected obstructive sleep apnea (OSA) patients using a polygraph. Patients who attended our clinic with sleep-related respiratory disorders were randomly selected. Detailed history, physical examination, spirometry, plain chest radiograph, biochemical parameters, electrocardiogram and Epworth Sleepiness Scale (ESS) were ordered and taken in every patient. CRV were studied using 8-channel POLY-MESAM (PM) (MAP; Martinsried, Germany) unit classified by the American Sleep Disorders Association (ASDA) as a level III sleep study. 20 patients were included in the study with the following characteristics: mean age 46±14 years (range 17-69 years), average smoking history 12±18 pack-years. Snoring, excessive daytime sleepiness, witnessed apnea, nocturia and traffic accident due to sleepiness were observed in 95 % (n=19), 75% (n=15), 75% (n=15), 60% (n=12) and 25% (n=5) of patients, respectively. ESS and Apnea-hypopnea index (AHI) of patients were significantly correlated (p<0.001, r=0.783). In patients with a history of traffic accident (5/20) and nocturia (12/20), a diagnosis of obstructive slep apnea syndrome (OSAS) based on a AHI>5 was significantly more common (p=0.03 and p=0.006, respectively). Epworth Sleepiness Scale can be helpful in clinical evaluation of suspected OSAS. Especially patients with a history of traffic accident and nocturia should be carefully evaluated for OSAS.

4.Tracheobronchial foreign body aspirations in adults
Şevval EREN, Akın Eraslan BALCI, Refik ÜLKÜ, Abdurrahman ŞENYİĞİT, M. Nesimi EREN
Pages 24 - 29
Erişkinlerde trakeobronşiyal yabancı cisim (YC) çıkarılması ile ilgili deneyimlerimizi gözden geçirdik. 1988-2002 yılları arasında YC aspirasyonu nedeniyle 65 erişkin hastanın bronkoskopi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların 43'ü (%66.2) bayan ve 22'si (%33.8) erkekti. Yaş ortalaması 31.2 (16-72) yıl idi. YC 48 olguda rijid bronkoskopi (RB), 12 olguda fiberoptik bronkoskopi (FOB), 2 olguda direkt laringoskopi ile çıkarılırken, 3 olguda torakotomi gerekli oldu. YC 36 (%55.4) olguda sağ, 17 (26.2%) olguda sol bronşiyal ağaçta, 10 (%15.4) olguda trakea ve 2 (%3) olguda larinkste bulundu. En sık görülen klinik semptom öksürüktü ve hastaların 45'inde (%69.2) mevcuttu. En sık aspire edilen cisim 26 olgu (%40) ile türban iğnesi idi. Röntgenogramda, 33 (%50.7) olguda YC izlenebilirken, 19 olguda (%29.2) normal ve 13 (20%) olguda da indirekt radyolojik bulgular mevcuttu. Bronkoskopi sonrası en sık görülen komplikasyon hafif hemoptizi idi ve olguların 10'unda (%15.4) meydana geldi. Mortalite görülmedi. Erişkinlerde trakeobronşiyal ağaçta YC nadirdir. YC'in tanısı için kuvvetlice şüphelenmek gerekir. Erken tanı ve tedavi esastır, çünkü solunum yollarında uzun süre kalan YC geriye dönüşümsüz zararlara yol açabilir. YC'lerin çoğu rijid veya FOB altında başarı ile çıkarılabilir.
We reviewed our experience in removal of tracheobronchial foreign bodies in adults. Bronchoscopy records of 65 adult patients with foreign body aspiration between 1998 and 2002 were retrospectively examined. 43 patients (66.2%) were female and 22 patients (33.8%) were male. Median age was 31.2 years (range: 16-72 years). Foreign bodies (FBs) were extracted using rigid bronchoscope (RB) in 48 patients. In 12 patients flexible bronchoscope (FOB) , in 2 patients direct laryngoscope were used. Only 3 patients required thoracotomy. FB was found in the right bronchial tree in 36 (55.4%), in the left bronchial tree in 17 (26.2%), in the trachea in 10 (15.4%) and in the larynx in 2 (3%) of the patients. The most common clinical presentation was coughing, which occurred in 45 (69.2%) patients. The most common aspirated object was türban pin (26 patients; 40%). Foreign bodies were detectable in plain radiograph in 33 patients (50.7%). Plain radiographs were nondiagnostic in 19 patients (29.2%) and 13 patients (20%) had indirect findings. The most common complication after bronchoscopy was mild hemoptysis, which occurred in 10 patients (15.4%). Death did not occur. Foreign bodies in the tracheobronchial tree are rarely seen in adults. A high index of suspicion is necessary for the diagnosis. Early diagnosis and management are essential, as long-standing foreign bodies in the airway may cause irreversible and serious damage. In the majority of patients foreign bodies can be successfully removed using rigid or flexible bronchoscope.

5.Attitudes of medical students towards smoking
Çetin YILDIRIM, Pınar ÇELİK, Ayşın ŞAKAR, Gönül DİNÇ
Pages 30 - 35
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim görmekte olan 178 öğrenciye anket verilerek sigaraya karşı tutumları, sigara ile ilişkili hastalıklar ve sigara içiminin kontrolü konusundaki düşünceleri ile ilgili görüşleri alındı. 80'i (%44.9) erkek olan öğrencilerin yaş ortalaması 20.38±1.72 yıl idi. Öğrencilerin 32'si (%18) hergün, 17'si (%9.6) bazen sigara içiyordu. Sigara içme yaygınlığı erkek öğrencilerde kız öğrencilerden belirgin olarak yüksek saptandı (erkek: %35, kız: %21.4) (p=0.04). Sigaraya başlama yaş ortalaması 15.37±1.61 yıl idi. Sigara içmeye başlamadaki en önemli etmenler merak ve özenti idi. Sınışar arasında sigara içme alışkanlığı açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p=0.2). Sigarayla ilişkili hastalıklar olarak akciğer kanseri (%99.4), larenks kanseri (%98.8), kalp-damar hastalıkları (%97.2), oral kavite kanserleri (%93.2) sigaranın neden olduğu en sık patolojiler olarak belirtilirken yeni doğan bebek ölümleri (%85) ve mesane kanseri (%65.1) oluşturma etkisinin daha az bilindiği saptandı. Sigarayla ilişkili hastalıklara ait bilgi düzeyleri klinik öncesi sınışara (1,2,3) göre klinik sınışarda (4,5,6) daha yüksek olup mesane, oral kavite kanserleri ve kronik bronşit gibi hastalıklarda bu yükselme anlamlı düzeydeydi. Sigara ile ilgili yasa ve yasal önlemler konusunda sigara içen ve içmeyen öğrenciler karşılaştırıldığında bazı önlemler konusunda anlamlı düzeylere ulaşan görüş farklılıkları olduğu gözlendi. Sonuç olarak sigara içme oranının yüksek olduğu tıp fakültesi öğrencilerinin sigara konusunda daha fazla bilinçlendirilmesi gerektiği söylenebilir.
178 students of the Medical Faculy of Celal Bayar University filled in a questionnaire investigating their attitudes towards smoking, smoking-related diseases and tobacco control programs. The mean age of 80 male (44.9%) and 98 female (55.1%) students was 20.38±1.72 years. 32 of them (18%) were smoking regularly while 17 of them (9.6%) were occasional-smokers. The smoking prevalence was higher in males (male: 35%; female 21.4%; p=0.04). The age they began smoking was 15.37±1.61 years. The difference among classes was not significant (p=0.2). Among smoking-related diseases, lung cancer (99.4%), laryngeal carcinoma (98.8%), cardiovascular diseases (97.2), oral cavity carcinoma (93.2%) were the ones which the students were mostly aware of. Sudden infant death syndrome (85%) and bladder carcinoma (65.1%) were less known to be related to smoking. This awareness of disease-causing effect of smoking was better in the forth, fifth and sixth classes than in the first three classes. The opinions of the smokers and nonsmokers about legal precaution were significantly different in some aspects. It is concluded that medical students with high smoking prevelance should be educated more intensively about tobacco.

6.Pregnancy and lymphoma: a case report
Gülfidan ÇAKMAK, Mustafa YENİGÜN, Tayyibe SALER, Serdar ERTURAN, Gökhan DEMİR, Mustafa YAMAN
Pages 36 - 39
24 yaşındaki kadın hasta, sezaryen ile doğum yaptıktan 2 gün sonra başlayan nefes darlığı, öksürük ve yüzünde şişme şikayetleri ile başvurdu. Postero-anterior göğüs röntgenogramında sağ alt parakardiyak alanda homojen opasite, toraks bilgisayarlı tomografisinde sağ parakardiyak alandan üst mediastene doğru uzanan infiltratif kitle saptandı. Mediyastinoskopi ile non-Hodgkin lenfoma tanısı konuldu. Gebelikle bağlantılı olması ve seyrek görülmesi nedeniyle olgu, literatür eşliğinde sunuldu.
A 24-years old woman attended to our clinic with complaints of cough, shortness of breath and swelling of her face two days after delivering a healthy baby through sectio operation. Her posteroanteior chest radiograph showed a homogeneous opacity in the right lower paracardiac zone.The computed tomography scan of the chest showed an infiltrating mass beginning from the right paracardiac zone and extending to the upper mediastinum. Mediastinoscopy lead us to the diagnosis of non-Hodgkin lymphoma. The case is discussed in the light of accompanying literature, because of its rarity and its relationship with pregnancy.

7.Pulmonary emergencies related to high altitude
Sibel ATIŞ
Pages 40 - 43
Yüksek irtifalarda (>2500 metre) ortaya çıkan pulmoner rahatsızlıkların başlıca nedeni hipobarik hipoksidir. Yüksek irtifalarda akut olarak ortaya çıkan ve hayati tehdit oluşturabilen başlıca akciğer rahatsızlıkları; akut dağ hastalığı ve yüksek irtifa akciğer ödemidir. Bu hastalıklar tespit edilir edilmez, eğer acil tedavi uygulanmaz ise sıklıkla saatler içerisinde ölümcül olurlar. Yüksek irtifada bulunmak, ayrıca mevcut pulmoner, kardiyak ve nörolojik bozuklukları şiddetlendirebilmektedir. Bu derlemede yüksek irtifalarda ortaya çıkan acil akciğer sorunları olan akut dağ hastalığı ve yüksek irtifa akciğer ödemi gözden geçirildi.
Pulmonary disorders that occur at high altitude (>2500meters) are caused by hypobaric hypoxia. The major life-threatening pulmonary disorders that occur at high altitude are acute mountain sickness and high altitude pulmonary edema. These disorders can lead to death in hours if not treated immediately. Additionally, high altitude can aggravate preexisting pulmonary, cardiac and neurologic disorders. Acute mountain sickness and high altitude pulmonary edema that are pulmonary emergencies occurring at high altitude are reviewed in this article.

8.Hematologic complications seen after chemotherapy in cases with lung cancer
Aydan ÇAKAN, Ahmet Emin ERBAYCU, Nimet AKSEL, Ayşe ÖZSÖZ
Pages 53 - 61
Kliniğimizde histopatolojik olarak akciğer kanseri tanısı alarak kemoterapi uygulanan olgularımızda gelişen hematolojik komplikasyonları araştırmayı amaçladık. Bu amaçla kliniğimizde histolojik olarak primer akciğer kanseri tanısı alarak kemoterapi başlanan ve tedavi sonrasındaki takiplerinde hematolojik komplikasyon gelişen olgular çalışmaya alındı. 1999-2002 yılları arasında kliniğimizde 1132 olgu histolojik olarak primer akciğer kanseri tanısı aldı. Bu olgulardan 237'sine (%20.9) kemoterapi uygulandı. Kemoterapi uygulanan olgulardan 48'inde (%20.2) hematolojik komplikasyon geliştiği saptandı. Bu olguların 45'i erkek(%93,7), 3'ü kadın (%6.2) olup yaş ortalaması 61.3±9.2 yıl olarak bulundu. Komplikasyon gelişen ve gelişmeyen olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı(p=0.113). Anemi 37 olguda (%77), lökopeni 30 olguda (%62.5), trombositopeni 13 olguda (%27 ) saptandı. Grade 3-4 anemi 6 olguda (%12.5), lökopeni 8 olguda (%16.6), trombositopeni 4 olguda (%8.3) saptandı. Febril nötropeni 2 (%4.2) olguda görüldü. 4 olgumuz alterne radyoterapi almaktaydı (Biri küratif diğerleri palyatif dozda). Ortalama komplikasyon gelişme süresi; anemi için 10.6±5.8 gün, lökopeni için 9.3±4.8 gün, trombositopeni için 7.3±3.9 gündü. Ortalama düzelme süresi sırasıyla 7.4 ± 4.5, 5.8±4.1, 9.1±6 gündü. 8 olguda(%16.6) anemi, 2 olguda (%4.2) lökopeni düzelmeden olgular kendi istekleri ile hastaneden ayrıldılar. Kullanılan kemoterapi rejimlerinin anemi, lökopeni ve trombositopeni geliştirme potansiyelleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde aralarında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Kemoterapi rejimleri konvensiyonel ve yeni ajanlar olarak gruplandırıldığında yeni ajanların kullanıldığı rejimlerde daha fazla komplikasyon geliştiği görüldü (p=0.019). Yeni ajanlar kendi aralarında kıyaslandığında komplikasyon gelişimi açısından fark anlamlı bulunmadı (p=0.611). Komplikasyon gelişimi ile siklus sayısı arasında lineer ilişki saptanmadı. Komplikasyonun ağırlık derecesi ile yaş, kullanılan rejim, siklus sayısı arasında ilişki saptanmadı(p<0.05). Gelişen komplikasyonlar nedeniyle 2 olguda (%4.2) kemoterapi sonlandırıldı. 5 olguda (%10.4) ilaç dozları azaltıldı. 6 (%12.5)olguda 2. kez komplikasyon gelişti. Komplikasyona bağlı ölüm görülmedi. Biz bu çalışma ile kemoterapi alan olguların her kür öncesi ve sonrası kemoterapi yanıtları kadar komplikasyonlar açısından da özenle takip edilmesinin önemini vurgulamak istedik.
We aimed to evaluate the hematologic complications which occur after chemotherapy (CT) in cases with lung cancer. The cases diagnosed as primary lung cancer and who developed hematologic complications following CT were included in the study. In our clinic between 1999 and 2002, 1132 cases were diagnosed histopathologically as lung cancer. CT was administered to 237 (20.9%) of them. Hematologic complications were seen in 48 (20.2%) of those who received CT. 45 (93.7%) of them were men and 3 (6.2%) of them were women, the average age was 61.3± 9.2 years. There was no significant difference between the ages of the complicated and non-complicated group (p=0.113). Hematologic complication was anemia in 37 (77%), leucopenia in 30 (62.5%) and thrombocytopenia in 4 (8.3%) cases. Febrile neutropenia was seen in two (4.2%) cases. Four cases were receiving – one curative, others palliative- alternate radiotherapy. Average period until complication occurrence was 10.6 ± 5.8 days in anemia, 9.3 ± 4.8 days in leukopenia and 7.3 ± 3.9 days in thrombocytopenia. Average period of improvement was 7.4± 4.5, 5.8 ± 4.1, and 9.1 ± 6 days, respectively. 8 (16.6%) cases with anemia and two (4.2%) cases with leukopenia left hospital with their free will before improvement. CT regimens were compared with respect of their potential of causing hematologic complications. No difference was discovered (p>0.05). It was seen that regimens combining new agents more often caused hematologic complications than the conventional agents (p=0.019). The comparison of the new agents did not reveal any difference for the frequency of complication (p=0.611). There was no linear relation between complication occurrence and number of CT cycles. The complication grade was not related to age, regimen and number of cycles (p>0.05). Chemotherapy was ended in two (4.2%) cases and the dosage was decreased in five (10.4%) because of complications. In six (12.5%) cases, hematologic complications repeated in the following cycles. We wish to underline that cases receiveing chemotherapy should be followed carefully before and after chemotherapy, not only for the response but also for hematologic complications.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale