Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 4 (3)
Volume: 4  Issue: 3 - July 2002
Hide Abstracts | << Back
1.The results of tuberculin skin test in elderly persons living in nursing-home
Sibel ÖZKURT, Güner DALOĞLU, Remzi ALTIN, Mehmet ZENCİR, Fatma FİŞEKCİ
Pages 381 - 385
Tüm dünyada önemli bir sorun olan tüberkülozun görülme sıklığı yaşla birlikte artmakta, tüberkülin testi reaktivitesi ise azalma göstermektedir. İlimizdeki huzurevinde yaşayan yaşlılarda tüberküloz enfeksiyon prevalansını bulmak, tüberkülin reaktivitesindeki değişiklikleri saptamak amacıyla çalışmayı yaptık. 137'si huzurevinde yaşayan (Grup I), 50'si orada çalışan (Grup II) olmak üzere toplam 187 kişiye tüberkülin deri testi yapıldı. Endurasyon çapı 10mm ve üzeri pozitif kabul edildi. Ayrıca olguların mikrofilmleri temin edildi. Erkeklerde pozitişik oranı (%84.2), kadınlardakinden ( %67.4) anlamlı derecede yüksek idi (p=0.007). Grup I'de yaş ort. 72.6±9.8 yıl, Grup II'de 34.5±6.3 yıl idi. Tüberkülin deri testi Grup I'de 97 (%70.8), Grup II'de 46 kişide (%92) pozitif bulundu (p=0.002). Ortalama tüberkülin testi endurasyon çapı Grup I'de 17.66±5.65 mm, Grup II'de 13.96±9.03 mm olarak hesaplandı, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0.001). Ortalama endurasyon çapı Grup I'de erkekler için 15.53±7.6 mm, kadınlar için 11.81±10.38 mm idi (p= 0.023). Grup I ve II birlikte değerlendirildiğinde yaş ilerledikçe çapın küçüldüğü (50-59 yaş; 24.6±3.5 mm, 80-89 yaş; 12.94±8.8 mm) (p=0.007, r= -0.195), sadece Grup I'de istatistiksel olarak anlamlı olmasa da, çapın yaşlanmayla birlikte yine küçüldüğü görüldü Sonuç olarak tüberkülin deri testi reaktivitesi yaşlanma ile birlikte belirgin azalma göstermektedir. Kapalı ve kalabalık yerlerde yaşayan yaşlılarda bu testin yapılması zaten nosocomial tüberküloz ile karşı karşıya bulunan bu kişilerin enfeksiyon durumlarını göstermesi açısından yararlı olabilir.
The incidence of tuberculosis, an important problem in all the world, increases with age but the reactivity of tuberculin test decreases. We aimed in this study, to find out the prevalence of tuberculosis infection among old people leaving in a covered place like nursing home and to determine tuberculin reactivity alternations with aging. Tuberculin skin test was carried out on total 187 persons, 137 residents ( Group I) and 50 workers (Group II). 10mm or greater of induration diameter was accepted as positive result. The positivity ratio was 84.2 % for males and 67.4 % for females, and the difference between was significant (p=0.007). The mean age was 76.2 ± 9.8 years in group I and 34.5 ± 6.3 years in group II. Tuberculin skin test was positive on 97 persons in group I (70.8 %) and 46 in group II (92 %) (p=0.002). The mean induration diameter was 17.66 ± 5.65 mm in group I and 13.96 ± 9.03 mm in group II, and the difference was statistically significant (p=0.001). Also, the diameter in group I was 15.53 ± 7.6 mm for males, and 11.81 ± 10.38 for females (p=0.023). When group I and II evaluated together, it was seen that the diameter diminished with aging (50-59 ages 24.6±3.5mm, 80-89ages;12.94±8.8 mm) (p=0.007, r= -0.195) and again only in group I the diameter diminished with aging although it is not statisticallly significant. In conclusion carying out of tuberculin skin test (especially two-step ) on elderly persons living in closed enviroments such as nursing homes may be useful in showing tuberculosis infection. It must be hold in mind that the humans with weaning immune system of various reasons are face to face with nosocomial tuberculosis.

2.Value of A60 antigen in serodiagnosis of tuberculosis
M.Hamdi MUZ, Teyfik TURGUT, Figen DEVECİ, Osman ÖZ
Pages 386 - 390
Dünya çapında önemli bir sağlık sorunu olan tüberkülozun (tbc) kesin tanı yöntemi olan kültürün 45 gün gibi uzun bir sürede sonuç vermesi tedaviye başlamayı geciktirmektedir. Erken tanı yöntemi olan, balgam veya mide açlık suyunda direk basil aranmasına alternatif yöntemler araştırılmaktadır. A60 antijeni mikobakterinin sitoplazmasında bulunan ve yüksek oranda immun cevap oluşturan bir antijen olup serolojik tanıda yararlı olacağı düşünülmektedir. 21 aktif akciğer tbc'li, 20 inaktif akciğer tbc'li ve 22 nonspesifik akciğer enfeksiyonu olan (kontrol) toplam 63 olgunun serumunda A60 antijenine karşı meydana gelen IgG ve IgM düzeyleri ölçüldü. Farklı cut-off değerlerine göre (225 Ü ve 254 Ü) IgG için sensitivite sırasıyla %80.95 ve %71.43, spesifitesi sırasıyla %81.82 ve %86.37 olarak bulundu. Sensitivite ve spesifite IgM için %28.57, %86.37, direk yayma için %66.66 ve %100 olarak bulundu. IgG'nin sensitivitesi direkt yaymadan daha yüksek olmakla birlikte spesifitesi daha düşüktü. IgG'nin farklı cut-off değerlerine rağmen inaktif akciğer tbc'lilerde ve kontrol grubunda da pozitif çıkması testin tanıdaki değerini azaltmaktadır. IgM'in ise hem sensitivitesi hemde spesifitesi direkt yaymadan daha düşük olarak bulundu. Sonuç olarak IgG düzeyinin aktif tbc tanısında tek başına yetersiz olacağı, yardımcı bir yöntem olabileceği, tüberkülin deri testi gibi yoruma açık olduğu, diğer bulgularla beraber değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Tuberculosis is still an important problem in the world. Because of the sputum culture which results in 45 day the certain diagnosis of tuberculosis can be delayed. Alternative methods for early diagnosis (the recovery of tubercle basilli in sputum or hungry stomach liquid) have been investigated. A60 antigen is present in the cytoplasma of mycobacterium and causes highly immune response, because of this, it is thought that A60 antigen can be useful for serologic diagnosis. The IgG and IgM levels against serum A60 antigen were measured in 21 active and, 20 inactive pulmonary tuberculosis and 22 nonspesific pulmonary infection (totaly 63 cases). Sensitivity and spesifity accoding to different cut-off levels (225U and 254U) were found 80.95%, 71.43% and 81.82%, 86.37% respectively for IgG. Sensitivity and spesifity were found 28.57% and 86.36% respectively for IgM, 66.6% and 100% for direct sputum smear. The sensitivity of IgG was higher than direct sputum sample but its spesifities were more lower. Although different cut-off levels the IgG test was positive in inactive tuberculosis cases and control group, result of the value of the test becomes decreased. The spesifity and the sensitivity of IgM were lower than direct sputum smear. In conclusion, we think that in the diagnosis of active tuberculosis alone the level of IgG can not be enough but it can be a helper method, it is controversial as tuberculin skin test, it must be evaluated with the other findings.

3.Long-term oxygen therapy in chronic obstructive pulmonary disease patients; efficacy and compliance to treatment
Esin Polat YENTÜRK, Sema UMUT
Pages 391 - 395
Kronik solunum yetersizliği gelişmiş olan KOAH olgularında uzun süreli oksijen tedavisi(USOT) yaşam kalitesini arttıran ve yaşam süresini uzattığı gösterilen tek tedavi yöntemidir. Tedavinin etkinliği için günde en az 15 saat oksijen alınması gerekmektedir. Çalışmamızda USOT endikasyonunun uzlaşı raporlarına uygunluğunu, hastaların tedaviye uyumlarını ve uyumu etkileyen faktörleri değerlendirdik. Tedavinin AKG, spirometri, dispne skoru, akut atak, hastane ve yoğun bakıma yatış sayılarına olan etkilerini takip ettik. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından USOT önerilen 78 olgunun sağlık kurulu raporlarında endikasyonları inceledik. KOAH polikliniğinde takip edilen, oksijen konsantratörü kullanan, 20 erkek, 9 kadın ve yaş ortalaması 64±8 (45-75) yıl olan 29 olgu takibe alındı. Tedavi başlangıcında hastaların demografik özellikleri, dispne skoru, solunum fonksiyon parametreleri, yıllık akut atak, hastane ve yoğun bakıma yatış sayıları kaydedildi. USOT endikasyonlarında uzlaşı raporlarına uygunluk %95 olarak saptandı. Konsantratör kullanmakta olan ve yeni başlayan 29 olgunun 10±2 ay takibi sonucu PaO2'nin 51±6'dan 58±9 mmHg'ya (p=0.001), Sat O2%'nin 85±5'den 89±4'e (p<0.001) yükseldiği, PaCO2'nin 48±7'den 44±7 mmHg'ya (p=0.02) düştüğü saptandı. USOT sonrası dispne skoru 1. yılda azaldı (p=0.05). Tüm olgularda yıllık toplam akut atak sayısı 39'dan 6'ya, hastaneye yatış 37'den 6'ya (p<0.001) ve yoğun bakıma yatış sayısı 3'den 0'a (p=0.03) düştü. Tedaviye uyum oranı %31 olarak saptandı. Etkin tedavi alanlar, diğerlerine göre daha hipoksik, daha hiperkapnik, dispne skoru yüksek ve FEV1/FVC değeri daha düşük olan hastalardı. USOT PaO2'yi arttırmakta, PaCO2'yi, akut atak sayısını, hastane ve yoğun bakıma yatış sayısını azaltmaktadır. Tedaviye uyumu hastaların kişisel özellikleri etkilememekte, hastalığın ağırlık derecesi, semptomların şiddeti arttıkça uyum artmaktadır.
Long-term oxygen therapy (LTOT) is the only mode of treatment which increases the quality of life and prolongs life time expectancy in chronic obstructive pulmonary disease(COPD) patients with chronic respiratory failure. Minimum 15 hours/day oxygen use is necessary for treatment efficacy. In our study we evaluated the appropriateness of LTOT indications to concensus reports, the compliance of patients to treatment and the factors effecting compliance. The effects of treatment on arterial blood gas, spirometry, dyspnea score, acute attack, hospitalization and intensive care need were observed. We evaluated the LTOT indications of 78 patients from Cerrahpafla Medical Faculty Department of Pulmonology. 29 patients (20 male, 9 female) with median age of 64±8, followed-up from the COPD out-patient clinic and using oxygen concentrator were recruited in the study. The demographic features of the patients, dyspnea score, lung function test parameters, annual number of acute attacks, hospital and intensive care support needs were recorded. The appropriateness of LTOT indications to consensus reports was found as 95%. 29 patients consisted of patients already using concentrator and new users. The patients were observed for 10± 2 months. PaO2 and the oxygen saturation percentages increased from 51±6 to 58±9 mmHg (p=0,001), and from 85±5 to 89 ±4 (p<0,001) respectively. PaCO2 showed a decrease from 48±7 to 44±7 mmHg (p=0,02), annual acute attacks from 39 to 6, hospitalization from 37 to 6 (p<0,001) and intensive care hospitalization from 3 to 0 (p=0,03) respectively, the results being statistically significant. The dyspnea score significantly decreased during the first year of LTOT use (p<0,05). The compliance to treatment was 31% and this group consisted of patients with low FEV1/ FVC, high dyspnea score and they were more hypoxic and hypercapnic than the non-compliant patients. The results show that LTOT increases PaO2 and decreases PaCO2, acute attacks, hospitalization and intensive care need. Compliance to treatment does not depend on the personal characteristics of the patients rather increases with the severity of disease and symptoms. We believe with patient education and closer follow-up, the compliance of our patients to treatment will be increased.

4.Retrospective analysis of 138 cases with bronchiectasis
Sibel ALPAR, Hüseyin LAKADAMYALI, Güzin GÜRSOY, Tülay BAŞTUĞ, Bahar KURT
Pages 396 - 401
Bronşektazili hastalar sıklıkla hospitalizasyon gerektirmekte, morbitite ve mortalite açısından yüksek risk taşımaktadır. Bu çalışmada, 2000 yılında Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde bronşektazi tanısıyla izlenen 138 olgu retrospektif olarak klinik, bakteriyolojik, radyolojik özellikleri ve tedavi yöntemleri açısından incelenmiştir. Hastaların yaş ortalaması 51.7± 12.8 idi. En sık gözlenen semptomlar olarak nefes darlığı(%70.4) ve öksürük (%54.3) tespit edildi. Bronşektazili olguların 68'i (%48) bilateraldi. Predispoze faktör olarak en fazla tüberküloz (%25.3) ve çocukluk çağı enfeksiyonları(%21) saptandı. Olguların 39'unda (%28.2) bronşektaziye bağlı komplikasyonlar bulundu ve en sık gözlenen komplikasyon tekrarlayan pnömöni idi. Otuz bir olguya (% 22.5) cerrahi tedavi uygulanırken, geriye kalan 107 olguya (%77.5) medikal tedavi verilmiştir. Cerrahi rezeksiyon olarak en sık sol alt lobektomi ve lingulektomi (%19.2) ve sağ alt lobektomi (% 19.2) uygulanmıştır. Bronşektazi ülkemizde halen ciddi bir sorundur.Çocukluk çağı enfeksiyonları ve tüberkülozun yeterli tedavisi ve etkin aşılama programları ile bronşektazi insidansında azalma gözlenebilir.
Patients with bronchiectasis have a high risk of morbidity and mortality with a prolonged hospitalization.In this study, bacteriologic, radiologic findings , predisposition factors and treatment of 138 patients who were treated in Atatürk Chest Disease and Chest Surgery Center in 2000 are examined retrospectively Median age was 51.7±12.8 years. The most observed symptoms were dyspne(70.4%) and cough (54.3 %). In 68 (49.2 %) of cases bronchiectasis were bilateral. Tuberculosis (25.3 %) and childhood infections(21%) were the most common predisposing factors.In 39 (28.2 % ) of cases, there were complications related to bronchiectasis. The most seen complication was recurrent pneumonie (15%). Surgery was applied to 31 (22 %) of cases while the rest of the patients were medically treated. The most applied surgical resections were left basal lobectomy- lingulectomy (19.2%) and right basal lobectomy (19.2%). Bronchiectasis is still a serious matter in our country. By the sufficient treatment of childhood infections tuberculosis and effective vaccinotion programs, decrease of the incidence of bronchiectasis can be observed.

5.The results of staging and diagnostic mediastinoscopy
Muzaffer METİN, Okan SOLAK, Adnan SAYAR, C. Asım KUTLU, Songül ÇUHADAROĞLU, Celalettin KOCATÜRK, S. İbrahim DİNÇER, M. Ali BEDİRHAN, Atilla GÜRSES
Pages 402 - 405
Mediastinoskopi akciğer kanseri evrelemesinde kullanıldığı gibi sarkoidoz, lenfoma ve mediastinal tümör gibi intratorasik hastalıkların tanısı için de kullanılabilen güvenilir, invazif bir yöntemdir. Bu çalışmada amacımız, kliniğimizde mediastinoskopi uygulanan olgularda tekniğin uygunluğunun araştırılmasıdır. Mart 1993 - Aralık 2000 yılları arasında merkezimizde 494'ü (%80.9) evreleme amaçlı, 116'sı (%19.01) tanısal amaçlı olmak üzere 610 mediastinoskopi uygulanmıştır. Standard mediastinoskopiye ek olarak evreleme amaçlı olguların 35'ine (%7.08), tanısal amaçlı olguların ise 7 'sine (%6.03) ekstended mediastinoskopi uygulandı. Evreleme amaçlı mediastinoskopi yapılan 494 küçük hücreli dışı akciğer karsinoma olgu serisinin 381'i (% 77.1 ) N0, 113'ü ise (%22.8 ) N2 hastalık olarak belirlendi. N2 hastalığı olan 113 olgunun 32'sinde N3 hastalığı mevcuttu. Mediastinoskopide N0 tespit edilip torakotomi sonrası N2 olarak belirlenen olgu sayısı 40 (%10.4) dır. Çalışmamızda mediastinoskopinin sensitivitesi % 74, spesifitesi % 100, pozitif prediktif değeri % 100, negatif prediktif değer % 88 ve doğruluk oranı % 91 olarak belirlenmiştir. Major komplikasyon oranı % 1.6, mortalite % 0.3 olarak gözlenmiştir. Tanısal amaçlı mediastinoskopilerde sıklık sırasına göre Tüberkuloz ( % 54.3 ), sarkoidoz ( % 29.3 ), nonspesifik lenfadenit (%6), lenfoma (%2.6), timoma (%1.7), timus hiperplazisi (%1.7) ve diğerleri (%4.3) tanıları konmuştur. Mediastinoskopi, güvenilir ve az invazif olmasıyla bir çok tanı yönteminin yerini almıştır. Akciğer kanseri evrelemesinde altın standarttır.
Mediastinoscopy, although used primarily for staging of lung cancer, is also a less invasive method that can be used in diagnosis of intrathoracic diseases. Between March 1993 and December 2000 we have 610 total mediastinoscopy cases which 116 (19.01%) patients for diagnosis, 494 (80.9%) patients for staging. In addition to standard mediastinoscopy, exstended mediastinoscopy was done to 35 (7.08%) of staging cases and 7 (6.03%) of diagnosis cases. In evaluation of 494 nonsmall cell lung cancer patients which staging mediastinoscopy was done, 381 patients (77.1%) was found to be N0, 113 patients (22.3%) was found to be N2. In 32 of N2 positive 113 patients, N3 was positive. Number of cases which were found N0 in mediastinoscopy and were N2 after thoracotomy were 40 (10.4%). In our study we have found the sensivity of mediastinoscopy as 74 %, spesificity as 100 %, positive predictive value 100 %, negative predictive value as 88 %, and accuracy rate as 91 %: major complication rate was 1.6 %, and mortality was 0.3 %. In the diagnostic mediastinoscopies the diagnosis were tuberculosis (54.3%), sarcoidosis (29.3%), nonspesific lymphadenitis (6.03%), lymphoma (2.6%), thymoma (1.7%), thymus hyperplasia (1.7%), and the others (4.3%) in prevalence order. Medistinoscopy being a safe and less invasive method has taken the place of many diagnosing methods, and is the gold standart in staging of lung cancer.

6.Repair of pectus excavatum in children results of surgery and clinical comment
Akın Eraslan BALCI, Şevval EREN, Refik ÜLKÜ, Nesimi EREN
Pages 406 - 412
Çocuklarda pektus ekskavatum deformitesinin onarımıyla ilgili deneyim ve uzun dönemli sonuçlarımızı değerlendirdik. 981 - 2000 yılları arasında 39 hastaya (erkek:31, kız:8) subperikondral deforme kartilaj rezeksiyonu ve sternuma anterior osteotomi yapıldı. Ortalama ameliyat yaşı 7.9 (2.2 - 15), pektus şiddet endeksi 4.1 (3.8 - 7.9)'di. Dört hasta hariç tümüne, Kirchner teliyle retrosternal destek uygulandı. İzlem süresi 5.2 yıl (7 ay-9 yıl) oldu. Hastaların % 79.5'inde (31/39) mükemmel, % 18'inde (7/39) iyi sonuç alındı. Bir hastada kısmi düzelme oldu (% 2.6). Sternal desteğin kullanılmadığı 4 hastadan 1'inde rekürren depresyon görüldü. Komplikasyon oranı % 13.1 oldu (yara enfeksiyonu 1, pnömotoraks 1, plevral efüzyon 1, atelektazi 1). Solunum yolu enfeksiyonları sıklığı azaldı; egzersiz toleransı arttı ve göğüs ağrısı yakınmaları düzeldi. Pektus deformitelerinde operasyon daha çok kozmetik nedenlerden yapılmaktadır; fakat aynı zamanda kardiyopulmoner fonksiyonların da iyileştiği söylenebilir. Optimal sonuçlar sağlayabilmek için teknik detaylara dikkat edilmelidir. Ameliyatla komplikasyon oranı düşük ve hastane süresi kısadır. Respiratuar semptomların düzelmesi, eksersiz toleransında artma ve kozmetik düzelme % 97'den fazladır.
We reviewed our operative experience and long-term results with repair of pectus excavatum deformities. From 1981 through 2000, 39 patients (male:31, female:8) underwent subperichondrial resection of deformed cartilages and anterior sternal osteotomy. Mean operative age was 7.9 (2.2 – 15) and pectus severity index 4.1 (3.8 - 7.9). All patients had retrosternal Kirchner bar support excluding 4. Mean follow-up was 5.2 years (7 mos–9 yrs). Results were excellent with 79.5 % (31/39), good 18 % (7/39) and partial 2.6 % (1/39). Recurrent depression was occurred in 1 patient who not performed sternal support. Complication rate was 13.1 % (wound infection 1, pneumothorax 1, pleural effusion 1, atelectasis 1). Frequency of respiratory infection decreased; exercise tolerance increased and chest pain removed. Operation in pectus deformities was generally performed due to cosmetical causes but it can also improve cardiopulmonary functions. Technical details must be noted for optimal results. Operation has less complication rate and short hospital time. Improvement in respiratory symptoms, increasing in exercise tolerance and good cosmetical results more than 97 %.

7.A COPD case with Paget Von Schroetter syndrome
Demet KARNAK, Deniz KÖKSAL, Oya KAYACAN, Sumru BEDER
Pages 413 - 417
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve infekte bronşiektazi tanılarıyla kliniğimizde izlenen 73 yaşındaki erkek olgu son beş yıldır her iki üst ekstremitesinde tekrarlayan şişlik ve ağrıdan yakınıyordu ve yakınmaları özellikle orta dereceli bir efordan sonra artıyordu. Sol elini kullanan ve çiftçilik yapan hasta şikayetlerinin son bir yıldır sol el ve kolunda daha belirgin olduğunu ifade ediyordou. Fizik incelemede, sol ön kol ve el sırtı belirgin ödemli ve hafif siyanotikti. Avuç içi ısı ölçümleri solda sağa göre 0.1-0.4°C fazlaydı. Adson hiperadduksiyon testi çift taraflı pozitifti. Torasik outlet sendromunun varlığı elektronöromiyografiyle doğrulandı. Ancak radyolojik olarak buna neden olabilecek servikal kosta saptanmadı. Üst ekstremite venöz Doppler ultrasonografisinde, sol subklavyan vende trombüs görüldü. Tromboza neden olacilecek diğer nedenler dışlandıktan sonra, olguya (Paget-Von Schroetter Sendromu-PVSS) tanısı kondu. Oral antikoagülan ve sol kolun elevasyonu ile semptomlar geriledi. Daha önce subklavyan venin eforla gelişen trombozu diğer ismiyle PVSS, primer trombotik bir süreç olarak bilinmekteyken, son çalışmalar bunun genellikle, tekrarlayan olası mekanik basının bir sonucu olabileceğini ileri sürmektedir. Üst ekstremitede tekrarlayan ve eforla artan ödem ve siyanoz varlığında, PVSS'nun akılda tutulması gerektiği kanısındayız.
73 year-old male with COPD and infected bronchiectasis had suffered from swelling and pain in the upper limbs, aggreviating after moderate exertion, for five years. The symptoms of the left handed farmer was prominent in his left limb and had detoriated during the last year. On physical examination; the left arm, forearm and the dorsum of the hand was severely edematous and mildly cyanotic. The left palm temperature was 0.1-0.4°C higher than the right. Adson-hyperadduction test was positive, bilaterally. Thoracic outlet syndome was ascertained by electroneuromyography but cervical rib was never detected on the chest x-ray. On venous Doppler ultrasound, thrombus was fond in left subclavien vein. After teh exclusion of factors to cuase thrombosis, the diagnosis of (Paget-Von Schroetter Syndrome-PVSS) was established. The symptoms resolved after oral anticoagulant therapy and left limb elevation. Effort trombosis of subclavian vein, PVSS, has been considered a primary thrombotic process, but recent experience suggest that it may commonly result from repeated mechanical compressinon. We suggest to keep PVSS in mind when recurrent and/or effort related edema and cyanosis in the upper limb is found.

8.Pneumothorax due to bronchoalveolar lavage
M. Akif ÖZGÜL, M. Atilla UYSAL, Figen KADAKAL, Pınar YILDIZ, Veysel YILMAZ
Pages 418 - 420
Bronkoalveolar lavaj (BAL)'a bağlı pnömotoraks gelişimi çok nadirdir. Hafif astımlı bir hastaya kliniğimizde BAL yapıldı. İşlem sonrası pnömotoraks gelişti. Astımlı hastalarda BAL uygulamasının, komplikasyon olarak pnömotoraks gelişmesinde predispozan faktör olabileceğini bildirmeyi amaçladık.
Pneumothorax is a very rare complication of bronchoalveolar lavage (BAL). We performed BAL in a patient with mild asthma in our clinic. After the procedure, he suffered from pneumothorax. The purpose of this report is to consider that patients with asthma are predisposed to developing pneumothorax as a complication of BAL.

9.
KOAH ve beslenme
Tuğhan UTKU, Yalım DİKMEN
Pages 421 - 429
Abstract | Full Text PDF



 
Quick Search




 




















 
Copyright © 2024 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale