Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 8 (4)
Volume: 8  Issue: 4 - October 2006
Hide Abstracts | << Back
1.Hospital Acquired Pneumonias in a Medical Intensive Care Unit of Chest Diseases Hospital Incidence, Risk Factors and Antibiotic Resistance of Etiologic Agents
Güneş Şenol, Mehmet Böncü, Ali Kadri Çırak, Serir Aktoğu Özkan
Pages 143 - 150
Yoğun Bakım Üniteleri hastane kaynaklı infeksiyonların en sık karşılaşıldığı hastane bölümleridir. Hastane kökenli pnömoni ve bunun özel bir formu olan ventilatör ilişkili pnömoni yoğun bakım ünitelerinde infeksiyon kaynaklı mortalite nedenlerinin başında gelmektedir. Bu çalışma, 2003 yılında İzmir Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Medikal Yoğun Bakım Ünitesindeki hastane kaynaklı pnömoni insidansını, risk faktörlerini, etken dağılımını ve antibiyotik direnç özelliklerini ortaya koymak üzere planlanmıştır. Veriler retrospektif olarak hastane infeksiyon komitesi surveyans formlarının incelenmesi ile toplanmıştır. VİP olgularında mortalite (%64.1), diğer hastane kökenli pnömonilere (%36) göre istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur. En sık izole edilen etkenler, Acinetobacter (% 47), S. aureus (%23), P. aeruginosa (%15) olarak saptanmıştır. İzole edilen etkenlerde çoklu ilaç direnci dikkati çekmektedir.
Intensive care units are the hospital units which the hospital acquired infections are encountered most frequently. Hospital Acquired Pneumonia (HAP) and the special form of it defined as Ventilator Associated Pneumonia (VAP) is one of the leading causes of the infection related mortality in the intensive care units. This study is planned for determining the incidence of hospital acquired pneumonia, risk factors, distribution of etiologic agents and antibiotic resistance patterns at İzmir Chest Diseases and Surgery Hospital during 2003. Data was collected by analyzing the hospital infections control committee surveillance forms. Mortality of the VAP cases (64.1%) was found statistically higher than other HAP’s (36%). The most often isolated agents were determined as Acinetobacter sp. (47%), S.aureus (23%), P.aeruginosa (15%). Multi-drug resistance was noticed among isolated agents.

2.The Prevalence of Irritable Bowel Syndrome Among Patients with Asthma
Esra Ertan, M. Akif Özgül, Pınar Yıldız, Aygül Güzel, Figen Kadakal, Hakan Çamlıça, Aziz Yazar, Veysel Yılmaz
Pages 151 - 155
AMAÇ: Gastrointestinal sistem (GİS) ve solunum sistemi bozuklukları arasında fonksiyonel ilişkiye yönelik bilimsel kanıtlar bulunmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda irritabl barsak sendromu (İBS)'lu hastalarda artmış astım prevalansı bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı astımlı hastalarda İBS prevalansını araştırmaktır.
METOD: Çalışmaya 101 astımlı hasta (69 kadın, 32 erkek; ortalama yaş: 33.9±7.5yıl), astım dışı akciğer hastalığı olan 81 hasta (51 kadın, 30 erkek; ortalama yaş: 35.2±12.6) ve 88 sağlıklı kontrol (58 kadın, 30 erkek, ortalama yaş: 34.6±7.5 yıl) alındı. İBS tanısı Roma II kriterlerine göre konuldu. BULGULAR: Astımlı grupta 40 (%39.6), diğer akciğer hastalıklı grupta 22 (%26.4) hastada ve sağlıklı grupta 20 (%22.7) kişide İBS saptandı. Astımlı grupta İBS sıklığı sağlıklı kontrollere göre anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p=0.018). Astımlı hastalarda İBS sıklığı diğer akciğer hastalıklı gruba göre daha yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı düzeye ulaşmadı (p=0.086). Diğer akciğer hastalıklı grup ile sağlıklı kontroller arasında İBS sıklığı açısından fark saptanmadı (p=0.59). Astım süresi beş yıl ve üzerinde olan astımlılarda İBS sıklığı %57.9 (22/38) olup astım süresi beş yıldan kısa olan hastalardaki İBS sıklığına (%28.5, 18/63 ) göre anlamlı olarak daha yüksekti (p=0.006). SONUÇ: Astımlı hastalarda İBS sıklığı sağlıklı kontrollerden anlamlı olarak daha yüksekti. Astım süresi beş yıl ve üzerinde olanlarda İBS sıklığı daha yüksek oranda bulundu. Bulgularımız astım ile İBS arasındaki muhtemel patofizyolojik mekanizmayı destekler niteliktedir.
AIM: There are scientific evidence of functional interface between the gastrointestinal system (GIS) and respiratory system diseases in recent studies excess prevalence of asthma has been shown among patients with irritable bowel syndrome (IBS). The aim of our study was to investigate the prevalence of IBS in asthmatic patients.
METHODS: One hundred and one patients with bronchial asthma (69 women, 32 men; mean age: 33.9±7.5 years), 81 patients with non-asthmatic pulmonary diseases (51 women, 30 men; mean age: 35.2±12.6) and 88 healthy subjects (58 women, 30 men; mean age: 34.6±7.5) were included in the study. The diagnosis of IBS was made according to Rome II criteria. RESULTS: There were 40 (39.6%), 22 (26.4%) and 20 (22.7%) IBS subjects in bronchial asthma group, non-asthmatic pulmonary diseases group and healthy group, respectively. The IBS prevalence in bronchial asthma group was significantly higher than healthy subjects (p=0.018). Although the IBS prevalence was higher in bronchial asthma group than the non-asthmatic pulmonary diseases group, it didn’t reach a statistically significance (p=0.086). There was no difference between non-asthmatic pulmonary diseases group and healthy controls with respect to IBS prevalence (p=0.59). For the bronchial asthma patients with duration of five years or more the IBS prevalence (22/38; 57.9%) was significantly higher than the patients with asthma with duration of less than five years (18/63; 28.5%) (p=0.006). CONCLUSION: We found that the prevalence of IBS was more common in the bronchial asthmatics than in healthy controls. The IBS prevalence increases in patients with five or more years of bronchial asthma duration. Our finding supports the speculation that asthma and IBS may share common pathophysiological process.

3.Smoking Rates of Health Care Workers at a General Training Hospital in Istanbul and their Attitudes and Knowledge about Smoking
Banu Salepçi, Ali Fidan, Benan Çağlayan, Elif Torun, Nagihan Durmuş, Ülkü Aka Aktürk, Haydar Sur
Pages 156 - 162
AMAÇ: Sigara bağımlılığı çok önemli bir toplumsal sorun olup, bu konuda topluma örnek olması gereken sağlık çalışanlarının sigara içme oranlarını ve sigara hakkındaki bilgi ve davranış biçimlerini araştırmak.
GEREÇ-YÖNTEM: Hastanemiz tüm birimlerinde çalışan toplam 1051 kişiye 3 ayrı bölümden oluşan anket uygulandı. 1. bölüm sigara hakkındaki genel bilgileri, 2. bölüm sigara içenlerin sigara ile ilgili davranışlarını, 3. bölüm ise önceden sigara içip bırakmış kişilerin sigara ile ilgili davranışlarını sorgulayan soruları içeriyordu. İstatistiksel analizler ki-kare, Fisher kesin olasılık ve Student's t testleri kullanılarak yapıldı.
BULGULAR: Ankete katılan 1051 olgunun yaş ortalaması 33.1±8.2 (16-63) ve %40.4’ü erkek, %59.6’sı kadındı. Tüm çalışanların %36.9’u halen sigara içmekte, %14.6’sı içip bırakmış, %48.5’i ise hiç içmemişti. İdarecilerin %22.7’si, doktorların %26.7’si, hemşirelerin %37.1’i, hizmetlilerin %51.3’ü, diğer çalışanların %46.7’si sigara içiyordu. Yüksek öğrenim görmemiş, gelir düzeyi düşük olan ve sigara içilen ortamda çalışanlarda sigara içme oranları istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek (p0.001) bulundu ve mutfakta çalışanların %78.9’unun içici olmasının bu faktörlerle ilişkili olduğu düşünüldü. Ankete katılanların %98’i sigaranın sağlığa zararlı olduğunu ve %99.5’i pasif içicilerin de sigaradan zarar gördüğünü bilmekteydi.. Sigaranın yol açtığı hastalıklar arasında en fazla bilinenler, akciğer ve larinks kanserleri iken en az bilinen osteoporoz idi. Çalışanların %21.4’ü sağlık çalışanlarının örnek oluşturmak için sigara içmemesi gerektiği fikrine katılmıyor, %85.9’u 4207 sayılı yasayı bilmiyor ve %81.9’u hastanede sigaraya karşı alınan önlemleri yetersiz buluyordu. Sigara içenlerin %75.3’ü bırakmayı, içip bırakanların ise sadece 6’sı tekrar içmeyi düşünmekteydi.
SONUÇ: Hastanemizde doktor ve idarecilerin sigara içme oranı diğer çalışanlara göre daha düşük bulunmuştur. Tüm sigara içenlerin %75’i de bırakmayı düşünmektedir. Bu sonuçlara göre hekim dışı sağlık çalışanlarımızın sigara konusunda daha
fazla bilinçlendirilmesi ve hastanemizde sigaraya karşı daha ciddi önlemlerin alınması gerekmektedir.
AIM: As smoking is an important social problem and health care workers should serve as a model for the society, we
aimed to find out smoking rates of health care workers and their attitudes and knowledge about smoking.
MATERIALS-METHODS: Employees of our hospital (n=1051) were asked to fill out a questionnaire consisting of 3 parts. Part I was about general knowledge about smoking, part 2 was about current smokers’ attitudes towards smoking and part 3 was about ex-smokers’ attitudes towards smoking. Chi-square, Fisher’s exact test and Student’s t-test were used in statistical analysis.
RESULTS: Mean age of 1051 cases was 33.068.24. Of these, 40.4% were male and 59.6% female. Current smokers comprised 36.9%, 14.6% were ex-smokers and 48.5% were non-smokers. It was found that 22.7% of administrators, 26.7% of doctors, 37.1% of nurses, 51.3% of workmen and 46.7% of other employees smoked. Ones with education level lower than university, low monthly income, working in a smoking environment smoked more (p<0.001). Among the kitchen workers 78.9% were found to be smokers suggesting a possible relation with the above factors. Of cases, 98% knew about the hazards of tobacco and hazards of passive smoking were known by 99.5%. Most commonly known consequences of smoking were lung and laryngeal carcinoma and least known was osteoporosis. While 21.4% of cases were against the idea that healthcare workers should serve as a model for the society, national law 4207 considering smoking restrictions was not known by 85.9% and according to 81.9% methods of smoking prohibition in the hospital were insufficient. Of smokers, 75.3% were planning to quit and only 6 of the ex-smokers was thinking about restarting.
CONCLUSION: Smoking rates among administrators and doctors were lower when compared to the others. Of all the smokers, 75% was planning to quit smoking. The education of the health care staff other than doctors about tobacco and precautions taken against smoking in our hospital should be augmented.

4.The Relation between Awareness of the Diagnosis and Level of Anxiety in Lung Cancer Patients
Hıdır Esme, Murat Sezer, Adalet Demir, Özkan Güler, Hayrettin Sağlam, Mehmet Ünlü
Pages 163 - 167
AMAÇ: Kanserli hastalarda psikiyatrik bozukluklar %29 ile 47 arasında değişebilen oranlarda bildirilmektedir. Çalışmamızda akciğer kanseri tanısıyla tedavi görmekte olan hastalarda kaygı düzeyi ve kaygı düzeyiyle ilişkili etmenlerin belirlenmesi amaçlandı.
GEREÇ-YÖNTEM: Akciğer kanseri tanısıyla tedavi gören 63 olguya başlangıçta yaş, meslek, eğitim düzeyi, yaşadığı yer (il, ilçe, köy) gibi sosyodemografik özellikleri ve hastalığı hakkındaki bilgisi ile ilgili sorular soruldu. Ardından Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği I-II uygulandı ve anksiyete düzeyleri ölçüldü.
BULGULAR: Durumluk ve Sürekli Kaygı düzeyleri ile yaş, cinsiyet, meslek, yaşadığı yer ve histopatolojik tanı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05). Eğitim düzeyi ile Durumluk ve Sürekli Kaygı düzeyi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0.05). Tanısını bilen hastalar ile bilmeyenler arasında Durumluk Kaygı düzeyi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yok iken (p=0.121), Sürekli Kaygı düzeyi açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.05).
SONUÇ: Kanser tanısını bilen olgularda Durumluk Kaygı düzeyi yüksek bulunurken, Sürekli Kaygı düzeyi anlamlı olarak düşüktü. Gerektiğinde psikiyatrist yardımı alarak, uygun sosyokültürel düzeydeki hastalara kanser tanısının söylenmesi gerektiği sonucuna varıldı.
AIMS: The rate of psychiatric disorders in cancer patients have been reported as 29-47%. In this study we aimed to evaluate the level of anxiety and factors related with this level of anxiety in lung cancer patients. MATERIAL-METHOD: Sixty three patients who were receiving cancer treatment were questioned about sociodemographic features such as age, occupation, educational status, residing place (city, town, village) and the patients knowledge about the disease. Then State and Trait Anxiety Inventory, STAI I-II was performed and level of anxiety was measured. RESULTS: There were no significant relation between state and trait anxiety levels and age, gender, occupation, residing place, histopathological diagnosis (p>0.05). Educational status was significantly related with state and trait anxiety levels (p<0.05). There were no significant differences between the state anxiety levels of the patients who knows the diagnosis and who do not (p= 0.121). The difference was significant for trait anxiety levels (p<0.05). CONCLUSION: State anxiety levels were higher and trait anxiety levels were significantly lower in patients who know the diagnosis. We suggest that the patients with adequate sociocultural level can be informed about the diagnosis, and psychiatric counseling can be demanded while giving this information.

5.Unilateral Lung Transplantation due to Idiopathic Pulmonary Fibrosis
Erdal Taşçı, Dida Maraşlı, Attila Saygı, Alpay Orki, Kamil Kaynak
Pages 168 - 173
Optimal ilaç tedavisine yanıt vermeyen ve hızlı progresyon gösteren İdiopatik Pulmoner Fibrozisli (İPF) olgular, akciğer transplantasyonuna adaydır. Dokuz sene önce IPF tanısı almış 34 yaşındaki olgumuz, nefes darlığı ve halsizlik şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Hastanın Bilgisayarlı tomografisinde (BT), fibrosisin ilerlediği ve FVC %34, FEV1 %32, kan gazları P02: 60 mmHg, PC02: 33.4 mmHg bulundu. Bu bulgularla Viyana Üniversitesi akciğer cerrahi servisine refere edilen hastada, orada yapılan tetkikler sonucu sağ akciğerin %40, sol akciğerin ise %10 fonksiyonunu muhafaza ettiği görülerek, sol tarafa akciğer nakli yapıldı. Postoperatif devrede belirli bir komplikasyon görülmedi. Hasta 28. günde taburcu edildi. Hastanın 6.ayda yapılan SFT kontrolünde FVC: %63 FEV1 % 44 bulundu. Sonuç olarak Akciğer transplantasyonu, ortalama 18 ay yaşam beklentisi olan IPF‘li genç hastalarda yaşam kalitesinin ve süresinin artırılmasında önemli bir tedavi yöntemidir.
Idiopathic pulmonary fibrosis (IPF) cases not responding to optimal medical therapy and progressing rapidly are candidates for lung transplantation. Our 34 years old case diagnosed IPF 9 years ago, presented to our clinic with symptoms of dyspnea and weakness. The chest computed tomography revealed that fibrosis progressed. Among the respiratory function tests FVC was found to be 34%, FEV1 32%. Blood gases analysis revealed a PO2 of 60 mmHg, PCO2 of 33.4 mmHg. With these findings the patient was referred to Vienna University Chest Surgery Department. As a result of investigations it was found out that only 40% of right lung and 10% of left lung spared its function. So lung transplantation was performed to the left lung. No complications were observed in postoperative period. The patient was discharged from the hospital on the 28th day. Six months later after surgery respiratory function was performed and FVC was found to be 63% and FEV1 44%. As a result lung transplantation is an important therapeutical method in increasing life quality and survival in idiopathic pulmonary fibrosis patients whose life expectancy is estimated as 18 months.

6.Familial Sarcoidosis
Meral Uyar, Osman Elbek, Erol Tükenmez, Şule Ekiz, Ramazan Uçak, Öner Dikensoy
Pages 174 - 178
Sarkoidoz, etyolojisinde çevresel ve genetik etmenlerin rol oynadığı granülomatoz bir hastalıktır. İnsan lökosit antijenleri (HLA) ile saptanan bazı bağlantılar ve ırksal dağılım nedeniyle hastalıkta genetik etkenlerin önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Ülkemizde ailevi sarkoidoz sadece iki seride tanımlanmıştır. Bu makalede literatür bilgileri eşliğinde sarkoidoz tanısı alan bir baba-oğul sunulmuştur.
Sarcoidosis is a granulomatous disorder which enviromental and genetic factors play role. Racial distribution and detection of relationship with human leukocyte antigens (HLA) suggest that genetic factors act a main role. Familial sarcoidosis is described just in two series in our country. In view of literature we presented a son and a father diagnosed as sarcoidosis.

7.Fat Embolism: Case Report
Levent Özdemir, Erhan Tabakoğlu, Vuslat Gürlü, Osman Nuri Hatipoğlu, Gündeniz Altıay, İlker Yılmam, Burcu Özlen
Pages 179 - 182
Yağ embolisi, genellikle uzun kemik travmasının komplikasyonu olarak ortaya çıkan nadir bir durumdur. Travma sonrası 24 - 72 saat sonra solunum sistemi, santral sinir sistemi, üriner sistem, göz ve deride semptom ve bulgular ile kendini gösterir. 46 yaşındaki erkek olgu, sol tibia fraktürü sonrası 30. saatte konfüzyon, ateş, dispne, taşipne, göğüs ön bölgesi ve ön aksiller hatta peteşiyal döküntü şikayeti ile değerlendirildi. Hastanın antero - posterior akciğer grafisi normaldi, alınan arteryel kan gazında hipoksi-hipokapnisi mevcuttu. Yapılan ventilasyon - perfüzyon sintigrafisi orta ihtimalli emboli olarak değerlendirildi. Bilinç durumunu açıklayacak bir patoloji saptanmadı. Göz dibi muayenesinde retinada eksüdatif alanlar ve küçük kanama odakları, idrar analizinde bol miktarda yağ globülleri saptandı. Steroid tedavisi ile hastanın klinik bulguları hızla düzeldi.
Fat embolism syndrome is a rare disorder which usually may be seen as a complication of long bone trauma. It becomes apparent 24-72 hours after injury with respiratory, neurological, urinary, ocular and cutaneous symptoms and sings. Our case is a 46 years old male patient who evaluated 30 hours after left tibia fracture for confusion, fever, dyspnea, tachypnea and a petechial rash on the anterior chest and anterior axillary folds. Chest radiograph was normal. The patient had hypoxemia and hypocapnia in arterial blood gases measurement. Ventilation perfusion scintigraphy revealed emboli with intermediate probability. No other etiology could be found to explain the state of confusion. Cotton-wool exudates and small haemorrhages were observed in retina. Many fat globules were found in urine samples. After steroid treatment, rapid clinical improvement was observed.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale