Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 2 (3)
Volume: 2  Issue: 3 - July 2000
Hide Abstracts | << Back
1.Community acquired pneumonia: evaluation of our cases according to national concensus report
Figen KADAKAL, Pınar YILDIZ, Erdoğan ÇETİNKAYA, Füsun SOYSAL, Ali TEKİN, Veysel YILMAZ
Pages 76 - 79
Çalışmamızda, toplum kökenli pnömoni tanısı ile hastaneye yatırılan 40 kadın (yaş ort. 48.9±23.6 yıl) ve 60 erkek (yaş ort. 44.4±20.7 yıl), toplam 100 olgu (yaş ort. 46.22±21.89 yıl) retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Ortalama yatış süresi 13.5±7.1 gün olarak belirlendi. Sigara alışkanlığı olan 47 olgu (%47) saptandı. Daha önce pnömoni geçirme anamnezi olan 2'si kadın 4'ü erkek olmak üzere 6 olgu (% 6) mevcuttu. 48 (%48) olguda göğüs ağrısı, 79 olguda öksürük (%79), 37 olguda nefes darlığı (%37), 7 olguda öksürmekle kan tükürme (%7) klinik semptomları mevcuttu. Olgularımızın 11'inde kronik obstrüktif akciğer hastalığı (%11), 9'unda diabetes mellitus (%9), 1'inde kronik böbrek yetmezliği, 1'inde astım bronşiale, 1'inde ankilozan spondilit saptandı ( 23 olgu, %23). Olguların 5'i kaybedildi (mortalite %5). Birlikte başka bir kronik hastalığı olanların yaş ort. 60.6±17.0 yıl, olmayanların yaş ort 39.1±20.6 yıl idi ve iki grup arasında anlamlı fark mevcuttu (p<0.05). Radyografik olarak en sık tutulum sağ akciğerde (%52)iken, 19 olguda (%19) multilober tutulum mevcuttu. Yatış kriterlerine ve tedavi rejimlerine uygunluk oranı 1999 yılında diğer yıllara göre yüksek olarak belirlendi. Sonuç olarak, hastaneye yatırılan toplum kökenli pnömoni olgularında, literatürle karşılaştırıldığında, mortalite oranımızın oldukça düşük olduğu görülmüştür. Toraks Derneği Uzlaşı raporunun yayınlanarak hekimlerin bu konuda bilgilendirilmesinden sonra, kliniğimizde hastaneye yatış ve tedavi kriterlerinde değişiklik olduğu saptanmıştır.
In this study, 100 patients ( 60 male, 40 female, mean age: 46.2±21.9 years) who were hospitalized with the diagnosis of community-acquired pneumonia were evaluated retrospectively. The mean duration of hospitalization was 13.5 ± 7.1 days. Fourtyseven (47%) of patients were smoker. Six patients (6%) (4 male, 2 female) had past history of pneumonia. Clinical symptoms were cough (79%), pleuritic pain (48%), dyspnea (37%) and hemoptysis (7%). Comorbid diseases were detected in 23 patients; COPD in 11 , diabetes mellitus in 9 , chronic renal failure, astma bronchiale and spondilitis ankylopoetica in each of patients. 5 patients died ( mortality: %5). The mean ages of the patients with and without comorbid diseases were 60.6 + 17.0 and 39.1 + 20.6 years, respectively, (p<0.05). Pneumonic infiltration has been detected mostly on right side (52 %). Multilobar involvement was detected in 19 patients. Hospitalization criterias and compliance to therapy was better in 1999 compared to previous years. In conclusion, mortality in patients hospitalized due to community-acquired pneumonia was found to be quite low in comparison to data reported in the literature. After publication of acknowledging Turkish Thoracic Society Consensus report on community-acquired pneumonia, hospitalization criterias and treatment regimens were modified at our clinic.

2.Community-acquired pneumonia in the elderly
Berna KÖMÜRCÜOĞLU, Melih BÜYÜKŞİRİN, Banu ÇIKIRIKÇIOĞLU, Işın ÖZTUNA, Kunter PERİM
Pages 80 - 84
60 ve üzerindeki yaşlardaki, toplum kökenli pnömoni (TKP)'li hastaların klinik, radyolojik, laboratuar bulgularını incelemek amacıyla 1997-1999 yılları arasında, hastanede pnömoni tanısıyla yatırılarak tedavi edilen 125 erkek hasta çalışmaya alındı. Hastaların klinik takibinde, tedaviye yanıt ve prognozlarının belirlenmesinde yol gösterici olabilecek risk faktörleri belirlenmeye çalışıldı. Hastaların yakınmaları, performansları, eşlik eden hastalıkları, laboratuar ve radyolojik bulguları değerlendirildi. Hastaların yaşları, 60- 96 arasındaydı (ortalama yaş 69.2). En sık eşlik eden hastalıkları; kronik obstürüktif akciğer hastalığı (KOAH) (% 32.8), aterosklerotik kalp hastalığı (ASKH) (%21.6), hipertansiyon (HT) (% 16), serebrovasküler hastalıklar (SVA) (% 12.8), diabetes mellitüs (DM) (% 12.8), sekel tüberküloz (%12)'du. Öksürük (%91.2), balgam çıkarma (% 73.6), ateş (% 56.8) ve halsizlik (% 51.2) en sık rastlanan klinik yakınmalardı. Hastaların %40'ında öksürük, ateş, balgam çıkarma ve dispne gibi tipik pnömoni bulgularından en az birinin olmadığı tam olmayan (incomplet) klinik tablo izlendi. Hastaların %35'inde patojen ajan saptandı. En sık izole edilen etkenler S.pneumoniae, H.influenzae ve gram negatif enterik basillerdi. Akciğer grafilerindeki radyolojik infiltrasyonlar en sık interstisyel patern (%43.2) şeklindeydi. Hastaların ortalama hastanede yatış süresi 10.8 gündü. Hastalarda hipoksemi, taşipne, lökositoz, düşük performans ve bilateral radyolojik infiltrasyon varlığının kötü prognozla ilişkili olduğu ve riskli hastaları belirlemede yararlı olabileceğini düşünüyoruz.
To assess the clinical features, risk and prognostic factors of CAP in the patients over age 60 years, 125 hospitalized patients with ages ranging from 60 to 96 (mean was 69.2) years, between 1997-1999 were evaluated. Clinical complaints, comorbid diseases, performances, laboratory and clinical data were evaluated. The main comorbid diseases were chronic obstructive pulmonary diseases (COPD) (32.8%), atherosclerotic heart disease (21.6%), hypertension (16%), cerebrovasculer disease (12.8%), diabetes mellitus (DM) (12.8%), inactive tuberculosis (12%). Most frequent complaints were; cough (91.2%), sputum expectoration (73.6%), fever (56.8%), weakness (51.2%). One of the classical findings of CAP in the elderly of cough, fever, sputum and dispnea was absent in 50 (40%) of patients. A pathogen was identified in 35.2% of patients, most commonly S.pneumoniae, H.İnfluenzae and gram negative enteric bacilli. Most frequent radiolographic data was interstitial pattern (43.2 %). Mean time interval for staying in hospital was 10.8 days. According to the analysis we thought that patients would have a worse prognosis if they had hypoxemia, tachypnea (>30/min), increased leukocyte count (> 20.000/mm3), low performance status, bilateral radiographic infiltrate.

3.Analysis of patients who died from pulmonary tuberculosis in our hospital between 1977-1999
Zafer KARTALOĞLU, Ahmet İLVAN, Erol KILIÇ, Oğuzhan OKUTAN, Kamil CERRAHOĞLU, Faruk ÇİFTÇİ
Pages 85 - 90
İkibinli yıllara girerken akciğer tüberkülozu mortalitesini belirlemek amacıyla hastanemiz kayıtlarının dökümünü yaptık. Yirmiüç yıllık period içerisinde toplam 22.651 akciğer tüberkülozlu hasta yatırılmış ve bunların 133'ü ölmüştür (%0,587). Ölüm oranı, 1977 - 1979 yılları arasında %0,636 iken 1995 -1999 yıllarında %0,511 olup anlamlı farklılık yoktur. Ölen hastaların 117'si erkek, 16'sı kadın ve yaş ortalamaları 41,50±20,72'dir. Hastanede ortalama yatış süreleri 15,84±25,89 gün olup yıllar içerisinde yatılan gün sayısında anlamlı bir artış olduğu tespit edildi (p=0,004). Bu hastaların 49'unun kronik ve/veya yaygın tüberkülozlu olduğunu ve 36'sında eşlik eden başka hastalıkların bulunduğunu belirledik. Onüçünde hematojen yayım, 3'ünde çok ilaca dirençli tüberküloz, 3'ünde pnömontoraks, 2'sinde tüberküloz ampiyem vardı. Bir hasta massif hemoptizi, bir hasta GİS kanaması, bir hasta da lobektomi ameliyatı sonrası 4. gün kaybedildi. Son 5 yılda vefat eden 13 hastanın 8'inde kaşeksi, 7'sinde yoğun sigara kullanımı, 12'sinde radyolojik lezyonların yaygın olduğu, 5'inde lökositoz, 2'sinde lökopeni, 8'inde anemi olduğunu belirledik. Bu hastalarımızın prognostik nutrisyonel indeksleri iyileşmiş tüberkülozlu hastalara göre anlamlı olarak düşüktü (p=0,025). Sonuç olarak, son 23 yıldır akciğer tüberkülozundan ölüm oranı hastanemizde değişmemiştir. Genç erişkin yaş grubunda ölüme neden olan bir hastalık olarak akciğer tüberkülozunun ikibinli yıllarda da ülkemizin önemli sağlık sorunlarından birisi olarak devam edeceğini düşünmekteyiz.
We documented our hospital data in order to determinate the mortality of pulmonry tu berculosis in the begining of 21th century. 22651 partients with pulmonary tuberculosis were admitted to our hospital from 1977 to 1999 and 133 of them had died. (0- 587%). Mortality rate was 0.636% between 1977- 1979 and 0.511% between 1995-1999. (p>0.05) of 133 patients who were died, 117 were male and 16 were female and the mean ağe was 41.50±20.72. Mean duration of hospitalization was 15.84±25.89 days and this was incieasing in recent years. (p=0.004). 49 patients had chronic and/or very advanced disease, 36 patients had comorbid diseases, 13 patients had miliary and/or meningeal tuberculosis 3 patients had mPD tuberculosis, 3 had pnx and 2 patients had empyema. One patient had died from massive hemoptysis and the other had died from gastrointestinal hemorrhage and one patient had died on 4th postoperative day after lobectomy. Of 13 patients who had died in the lost 5 years, 12 patients had advanced diseose, 8 patients had cachexia, 8 patients had onemia, 5 patients had levkocytosis and 2 partients had levkopenia and 7 patients were heavy smoker. These patients had significontly lower prognostic nutritional index than heafed patients with pulmonary tuberculosis. In conclusion, mortality rate of tuberculosis in our hospital hasn’t changed in the last 23 years. We suggested that pulmonary tuberculosis as a couse of death in young adults will continue to be on important health problem of our country in 2000s.

4.Purified protein derivate (PPD) test results in children of families immigrate from villages to centrial van
Kürşat UZUN, Mehmet GENCER, Abdullah GÜLSÜN, Erkan CEYLAN, Filiz AĞCA
Pages 91 - 95
Kırsal kesimden Van ili merkezine göç eden ailelerin çocuklarında BCG aşılama oranını, tüberkülin test sonuçlarını, tüberküloz yıllık enfeksiyon riski oranını ve enfeksiyon prevalansını saptamak amacıyla Göçer mahallesinde 377 çocukta BCG taraması ve tüberkülin testi uygulanmıştır. İncelenen çocukların sınıf, yaş, cinsiyet ve BCG skar durumları bir forma kaydedildikten sonra cilt içine 0.1 ml 5 TU PPD uygulandı. Test uygulandıktan 72 saat sonra cetvel yardımı ile değerlendirildi. Bunlardan 351'inin tüberkülin sonuçları okunabildi. Çalışmaya alınan 351 çocuğun 119'unda(%34) BCG skarı vardı. BCG skarı olan çocukların 98'inde tek skar, 21'inde ise 2 skar vardı. Tüberkülin sonucu 10 mm veya üstü pozitif kabul edildiğinde tüm çocukların 48'inde, BCG(+)'lerin 39'unda (%32.8), BCG(-)'lerin 9'unda (%3.9) PPD pozitif idi. Çalışmaya alınan olgular 0-6, 7-9, 10-12 ve 13-17 yaş gruplarına göre enfeksiyon prevalansı 0-6 yaş grubunda 0, 7-9 yaş grubunda %0.9, 10-12 yaş grubunda %7.2 ve 13-17 yaş grubunda %6.5 olarak hesaplandı. Yıllık enfeksiyon riski ise; 7-9 yaş grubunda %0.19, 10-12 yaş grubunda %1.15 ve 13-17 yaş grubunda %1.21 idi. Sonuç olarak göç eden ailelerin çocuklarında aşılamanın yetersiz olduğu ve beklenenin aksine skar negatif çocuklarda PPD pozitişiğinin daha az olduğu gözlendi.
the results of tuberculin reactions, annual risk of tuberculous infection, and the prevalence of tuberculous, BCG screening and tuberculin skin test were performed in 377 children of immigrants from villages to Van city centre. For 351 students(187 male, 164 female) PPD results could be obtained. PPD (0.1ml/5TU) was injected intracutanously after recording of the grade of school, age, sex and number of BCG scares of children had completed. Tuberculin tests was evaluated 72 hours later by ruler. 119(34%) of these students had BCG scars; 98 had single scar, 21 had two scars. 48 of all students had positive reaction to PPD. In students with BCG scar PPD reactivity was 32.8% (n:39) whereas in students without BCG scar this ratio was only 3.9% (n:9). According to these data prevalence of tuberculosis infection for immigrants was found to be 0.9% for 7-9 age group, 7.2% for 10-12 age group and 6.5% for 13- 17 age group. Annual risk ratio was 0.19%, 1.15%, and 1.21% for these age groups respectively. In conclusion, BCG vaccination of immigrant children is insufficient and unexpectedly, rate of PPD positivity of BCG negative children was low.

5.Plasma malondialdehyde level and total sulphydryl content in patients with lung cancer
Sibel ÖZKURT, Süleyman DEMİR, Mehmet H. KÖSEOĞLU, Yaşar ENLİ, Diler ASLAN, Can SEVİNÇ
Pages 96 - 99
Son yıllarda, serbest radikallerin neoplastik transformasyonların başlama ve gelişme mekanizmalarında etkili olduğunu öne sürülmektedir. Serbest radikal düzeyindeki artış ya da antioksidan sistemdeki zayışamanın tümör oluşumuna neden olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle biz de lipid peroksidasyonunun son ürünü olan malondialdehit (MDA) ile antioksidan savunma sisteminin göstergesi olarak plazma sülfhidril grubu içeriğini akciğer kanserli hastalarda ölçmeyi amaçladık. Yaş ortalaması 56.2±7.4 yıl olan 35 akciğer kanserli erkek hasta ve yaş ortalaması 44.4±8.8 yıl olan 26 sağlıklı kişi kontrol grubu olarak çalışmaya alındı. Hastaların plazma MDA düzeyleri ve total sülfhidril içeriği ölçüldü. Akciğer kanserli hastaların MDA düzeyi (2.48±0.74 nmol/ml) histolojik tip ve evrelerinden bağımsız olarak kontrol grubuna (1.04±0.48 nmol/ml ) göre anlamlı düzeyde yüksek bulunurken (p=0.001), total sülfhidril içeriği için aynı sonuç elde edilmedi (sırasıyla, 18.6±2.8 Mmol/L, 18.4±3.2 mmol/L). Sonuç olarak akciğer kanserli hastalarda lipid peroksidasyonunda belirgin bir yükselme olduğu, fakat antioksidan durumun değişmediği gözlendi. Oksidan antioksidan dengeyi daha iyi anlamak amacıyla geniş kapsamlı ileri çalışmalara gerek olduğu düşünüldü.
In recent years, it is suggested that free radicals are blamed for the begining and development of neoplastic transformations. It is thought that increase of free radical level or decline in antioxidant levels may cause to development of tumor. In this study, we aimed to measure the malondialdehyde (MDA), the end product of lipid peroxidation, and the compounds containing sulphdryl group, an indicator of antioxidant status, in patients with lung cancer and their controls. Thirtyfive male patients with lung cancer, mean age 56.2±7.4 years, and 26 healty persons, mean age 44.4±8.8 years, as a control group were included in the study. Plasma MDA levels and total sulphydryl contents were measured. MDA levels in the group of patients (2.48±0.74 nmol/ml), independent from histological type and stage, were found significantly higher than those of the controls (1.04±0.48nmol/ml). There was no difference in the total sulphydryl contents in both groups ( 18.6±2.8mmol/L and 18.4±3.2mmol/L, respectively). As a result, it was observed that there was a significant increase of lipid peroxydation but the antioxidant status did not change in patients with lung cancer. It was thought that the more further studies are required to better understand the oxidant - antioxidant balance.

6.Development of posterior subcapsular cataract due to use of inhaled steroids in bronchial asthma
Hakan GÜNEN, Cem EVEREKLİOĞLU, Özkan KIZKIN, Selim DOĞANAY
Pages 100 - 103
Çalışmamızda uzun süreli düşük doz inhale kortikosteroid (KS) kullanan bir grup hafif astımlı hastadaki Posterior Subkapsüler Katarakt (PSK) insidansını saptamayı amaçladık. Çalışmaya 1000 mcg/gün'den az dozda 5 yıldan uzun süredir inhale KS kullanan 45 hafif astımlı hasta dahil edildi. Hastalar 2 gruba ayrıldılar. Birinci grup (n=20) eldeki dosya kayıtları ve ilaç anamnezleri ile hiç sistemik KS kullanmadığı sonucuna varılan hastalardan; 2. grup (n=25) ise ara ara sistemik KS kullanan hastalardan oluştu. Hastaların göz muayeneleri slit-lamp yöntemi ile göz uzmanınca yapıldı. Daha sonra göz muayene bulguları grupların kendi arasında ve yaşça benzer sağlıklı 27 kişiden oluşan kontrol grubununkiyle karşılaştırıldı. Göz muayenesi sonuçlarına göre 1. gruptaki 1 (%5), 2. gruptaki 7 (%28) ve kontrol grubundaki 1 hastada (%3.7) PSK saptandı. 1. grupla kontrol grubu arasında fark saptanmazken (p>0.05), 2. gruptaki PSK insidansı her iki gruba göre de anlamlı derecede fazla idi [(p<0.05) ve (p<0.01)]. Çalışmanın sonucunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında uzun süreli yalnızca düşük doz inhale KS kullanımına bağlı PSK insidansında artış saptanmamış, ancak inhale KS kullanımı ile birlikte arada sistemik KS kullanan astımlı hastalarda PSK insidansı yüksek bulunmuştur. Biz tedavilerinde zaman zaman sistemik KS kullanılan astımlı hastaların belli aralıklarla göz muayenesinden geçirilerek PSK gelişimi başlayanlarda sistemik KS ihtiyacını azaltacak tedavi alternatişerinin denenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
In our study, we aimed to search for the incidence of posterior subcapsular cataract (PSC) in a group of mild asthmatic patients using low dose inhaled corticosteroids (CS) for along time. The study included mild asthmatic patients utilising an inhaled CS dose less than 1000 mcg/day for more than 5 years. Patients were grouped into two. The first group (n=20) comprised the patients who did not use any systemic CS according to their file records and drug history; the second group (n=25) comprised the patients who used systemic CS time by time. The patients’ eye examination was performed with slit-lamp method by an ophtalmologist. Later on the findings from their examination were compared between each other and that of the control group including 27 age matched healthy people. Their eye examination revealed PSC in 1 patient (5%) in the first group, 7 patients (28%) in the second group and 1 patient (3.7%) in the control. There was no statistically significant difference between the first group and the control (p>0.05) but the incidence of PSC in the second group was significantly higher than both of the other two groups [ (p<0.05) and (p<0.01) ]. The results of the study revealed that the use of low dose inhaled CS alone for a long time did not increase the incidence of PSC in comparison with the control group but the incidence of PSC was found higher in asthmatic patients utilising systemic CS time by time together with inhaled CS. We think that the asthmatic patients, in the treatment of whom systemic CSs are used time by time, should be checked with eye examination in certain intervals and new treatment alternatives to be tried to decrease the need for systemic CS, if the initial changes due to PSC are detected.

7.Brainstem auditory evoked potentials in chronic obstructive pulmonary disease
Pınar ÇELİK, Hatice MAVİOĞLU, Arzu YORGANCIOĞLU, Serpil KARACA, Tülay KESKİN
Pages 104 - 107
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı(KOAH), oluşturduğu akut ve kronik hipoksi ve hiperkapni ile çeşitli serebral fonksiyonları etkilemektedir. Beyinsapı işitsel uyarılmış potansiyeller (BAEP), çeşitli etyolojilere bağlı olarak ortaya çıkan beyinsapı disfonksiyonunu gösteren bir elektrofizyolojik tetkik yöntemidir. Fokal ve sistemik iskemiye bağlı BAEP patolojileri birçok hastalıkta bildirilmiştir. Bu çalışmada, KOAH'lı hastalarda iskemik beyinsapı etkilenmesini araştırmak amaçlandı. Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniği tarafından izlenen, 11'i kadın, 24'ü erkek 35 stabil Evre I KOAH' lı hasta ve 9 kadın, 16 erkek 25 sağlıklı kontrol olgusuna BAEP kayıtlaması, hastalara ayrıca klinik değerlendirme, solunum fonksiyon testleri, arteriyel kan gazları analizi yapıldı. Hasta ve kontrol grubu yaş ve cinsiyet yönünden benzer olgulardan seçildi. BAEP' de I-III, III-V, I-V interpik latanslar değerlendirildi, bu değerler ile kan gazları, solunum fonksiyon parametreleri arasında bir ilişkinin varlığı araştırıldı. Hasta ve kontrol grubunun BAEP değerleri arasında anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0.05). Bu değerlerle solunum parametreleri ve kan gazları arasında da herhangi bir korelasyon saptanmadı (p>0.05). Sadece sigara paket yılı ile I-V interpik latansı arasında doğru orantılı ancak zayıf bir ilişki gözlendi (p=0.03, r=0.38). Bu çalışmada anlamlı bozukluk saptanmaması hasta grubumuzun erken evrede bulunması ve ciddi hipoksemi ve hiperkapninin olmamasına bağlanabilir. Daha ileri evre KOAH' lılarda benzer çalışma yapılması bu konuda daha fazla bilgi verecektir.
Acute and chronic hypoxaemia and hypercapnia in COPD affect various cerebral functions. Brainstem auditory evoked potential (BAEP) is an electrophysiologycal test showing dysfunction of brainstem due to different etiologies. BAEP pathologies due to focal and systemic ischemia were reported in various diseases. This study is aimed to evaluate the influence of brainstem in COPD patients. 35 stable COPD patients in Stage I, confirmed with the criteria of American Thoracic Society, and 25 healthy controls matched in age and sex were evaluated in respect of clinical evaluation, pulmonary function parameters, blood gas analysis and BAEP. I-III, III-V, I-V interpeac latencies were evaluated in BAEP and their relation with pulmonary parameters were investigated using Mann- Whitney U and Pearson correlation tests. No significant difference was found between the BAEP values of the groups (p>0.05) and also any significant difference was not found between the pulmonary parameters and the BAEP values (p>0.05). But as slight poor correspondence between cigarette pocket year and I-V interpeak latency were also shown(p=0.03, r=0.38). This might be due to the fact that patients in this study were in early stage not having severe hypoxemia and hypercapnia and similar studies which would be planned in more advanced stages of disease may give more information about this.

8.Idiopathic hypereosinophilic syndrome with an exudative pleural effusion
Münire GÖKIRMAK, Canan HASANOĞLU, İsmet AYDOĞDU, Nurhan KÖKSAL, Zeki YILDIRIM, Cemal TUNCER
Pages 108 - 111
İdyopatik hipereozinofilik sendrom (HES) altı aydan uzun süreli hipereozinofili ve eozinofiliye bağlı organ tutulumu ile karakterli etyolojisi bilinmeyen nadir bir hastalıktır. HES'a bağlı olarak oluşan plevra sıvıları çoğunlukla transuda niteliğinde olup kalp tutulumu ve yetmezliğine bağlıdır. Eksuda niteliğinde plevra sıvısıyla ortaya çıkan olgumuz nadir bir HES olgusu olarak sunulmaktadır.
Idiopathic hypereosinophilic syndrome (HES) is a rare disorder of unknown etiology characterized by eosinophilia of at least six-month duration and organ involvement due to eosinophilia. Pleural effusions in HES are mostly transudates which are due to cardiac involvement and failure. This case of HES is reported as a rare one presenting with an exudative pleural effusion.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale