Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 4 (2)
Volume: 4  Issue: 2 - April 2002
Hide Abstracts | << Back
1.
Küçük hücreli dışı akciğer kanserinin inkomplet rezeksiyonunda sağkalım ve prognostik faktörler
Halis BAŞBAY, Ali YEĞİNSU, Akif TURNA, Altemur KARAMUSTAFAOĞLU, Adnan SAYAR, Zeki GÜNLÜOĞLU, Mehmet Ali BEDİRHAN, Atilla GÜRSES
Pages 219 - 223
Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde ana prensip; tümörün çevre dokudan güvenli bir sınırla tam rezeksiyonudur. Bronş güdüğünde tümör mikroinvazyonu olmasının prognoza negatif etkisi henüz tam olarak kanıtlanmamış olsa da, komplet rezeksiyon vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Ocak 1993 ve Kasım 1998 tarihleri arasında opere edilen 400 olgudan; bronş güdüğünde tümör bulunduğu için inkomplet rezeksiyon kabul edilen onbeş olgu, retrospektif olarak incelendi. Hastalar ortalama 20.3 ay takip edildi. Operasyondan sonra ampiyem vakalarının yedisinde bronkoplevral fistül (BPF) gelişti. BPF oranı inkomplet rezeksiyon yapılanlarda, komplet rezeksiyon yapılanlara göre daha yüksekti (%26.6 ve %3.7). T faktörü inkomplet rezeksiyon yapılan grupta daha yüksekti. Prognoz komplet rezeksiyon yapılan grupta daha iyi bulundu. İnkomplet rezeksiyon oranı 60 yaş üzerinde daha fazlaydı. Bronş güdüğünde tümör bulunması nedeni ile inkomplet rezeksiyonun prognoza etkisi kötüdür ve ampiyem veya BPF riskini artırır. Daha iyi sonuçlar elde etmek için komplet rezeksiyon zorlanmalıdır.

2.Cellular and humoral immunity in advanced lung cancer
Ali Nihat ANNAKKAYA, Mustafa YAMAN, Serdar ERTURAN, Günay AYDIN, Benan MÜSELLİM, Elif ALTUĞ
Pages 224 - 228
Çalışmada ileri evre akciğer kanserinin immun sistem üzerine etkisini incelemeyi amaçladık. 4'ü KHAK, 20'si KHDAK toplam 24 akciğer kanserli erkek hasta ile 11 sağlıklı erkek, kontrol grubu çalışmaya alındı. Kanserli olgularda ve kontrol grubunda periferik kanda şowsitometrik yöntemle CD3, CD4, CD8, CD16, CD19 lenfosit alt gruplarına ve IgA, IgG ve IgM yüzdelerine bakıldı. Akciğer kanserli olgularda periferik kan CD4, CD19 ve CD4/CD8 düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (p<0,05). T evresi arttıkça (T1-4) periferik kan CD3 düzeyinin çok anlamlı olarak azaldığı (p<0,001), radyolojik N (lenf nodu tutulumu) arttıkça CD4 düzeyinin azaldığı bulundu (p<0,05). Akciğer kanserli olgularda yaşla beraber periferik kan CD16+'liğinin anlamlı olarak arttığı tespit edildi (p=0,022). Performansı ve kan albümin düzeyi düşük olan akciğer kanserli hastalarda periferik kan CD16+'lik düzeyi yüksek bulundu (p<0,05). Sonuç olarak akciğer kanserinde ilerleyen hastalık ve buna karşı immun yanıtın göstergesi olarak bazı lenfosit alt gruplarında (CD4, CD19, CD4/CD8 oranı) değişiklikler olur. İleri evre akciğer kanserinde matür T ve B-lenfositler (CD3, CD4 ve CD19) anti-tümör immunitede temel rol oynuyor olabilir.
We investigated the effect of advanced lung cancer on the immune system. Histopathologically confirmed and staged 24 male patients (4 patients with SCLC and 20 patients with NSCLC) and 11 healthy male subjects were recruited in the study. Using flowcytometry, CD3, CD4, CD8, CD16, CD19 lymphocyte subgroups and IgA, IgG and IgM percentages were measured in the peripheral blood samples of both groups. In patients with lung cancer CD4, CD9 and CD4 / CD8 levels in the peripheral blood were low compared to the control group, the difference being statistically significant (p<0,05). With progression from stage T1 to T4, peripheral blood CD3 level decreased significantly (p<0,001). Likely as radiological N (lymph node involvement) increased, CD4 level diminished (p<0,05). Among patients with lung cancer, with age increased peripheral blood CD16 positivity was detected (p<0,05). CD16 (+) level was high in peripheral blood of lung cancer patients with poor performance and low albumin levels. As a result, various changes occur in some lymphocyte subgroups (CD4, CD19, CD4/CD8) in lung cancer, as a marker of progressive disease and immune response. In advanced lung cancer, matur T and B-lymphocytes (CD3, CD4 and CD19) may play a major role in anti-tumour immunity.

3.The effect of chemotherapy on cellular and humoral immunity in lung cancer
Ali Nihat ANNAKKAYA, Mustafa YAMAN, Serdar ERTURAN, Günay AYDIN, Benan MÜSELLİM, Elif ALTUĞ
Pages 229 - 233
Çalışmada ileri evre akciğer kanserinde kemoterapinin immun sistem üzerine etkisini, kemoterapi yanıtı ve en önemli kemoterapi komplikasyonu olan nötropenik enfeksiyonlar ile immun sistem ilişkisini incelemeyi amaçladık. 4'ü KHAK, 20'si KHDAK toplam 24 akciğer kanserli erkek hasta çalışmaya alındı. Periferik kanda şowsitometrik yöntemle CD3, CD4, CD8, CD16, CD19 lenfosit alt gruplarına ve IgA, IgG ve IgM yüzdelerine bakıldı. Olgulara 21 gün ara ile 2 kür sistemik kemoterapi uygulandıktan sonra aynı immunolojik parametrelere tekrar bakıldı. Kanserli olgularda KT ile CD16 yüzdesinin azaldığı ve CD19 yüzdesinin ise arttığı tespit edildi (p<0,05). Kemoterapiye yanıt veren olgularda (n=13) CD8+'liği kemoterapiye yanıtsız olan olgulara (n=11) göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Kemoterapi ile nötropenik enfeksiyon komplikasyonu gelişen olguların, KT öncesi CD4 ve CD19 düzeyleri diğer hastalardan anlamlı olarak düşük bulundu (p<0,05). Sonuç olarak akciğer kanserinde uygulanan sistemik kemoterapi bazı lenfosit alt gruplarını etkilemektedir. Lenfosit alt gruplarına bakılarak kemoterapiye yanıt ve kemoterapiye bağlı nötropeni gelişme olasılığı önceden tahmin edilebilir.
We investigated the effect of chemotherapy on the immune system by the advanced lung cancer. The relationship between the immune system and the response to chemotherapy, as well as the incidence of the neutropenic infections occurring as the most important complication of chemotherapy was evaluated. 4 male patients with SCLC and 20 male patients with NSCLC (total 24 male patients) were recruited in the study. Using flowcytometry, CD3, CD4, CD8, CD16, CD19 lymphocyte subgroups and IgA, IgG and IgM percentages were measured in the peripheral blood samples of patients. The patients with lung cancer had 2 courses of chemotherapy within 21 days interval. Then, the same immunological parameters were remeasured. After the 2nd course of chemotherapy, a decrease in CD16% and an increase in CD19% were detected when compared to the initial levels (p<0,05). CD8 (+) level was higher in chemotherapy responsive cancer patients (n=12) compared to unresponsive ones (n=11) and the difference was statistically significant (p<0,05). Initial CD4 and CD19 levels of patients who developed neutropenic infections were significantly less than the patients with not having this complication. As a result, systemic chemotherapy effects some lymphocyte subgroups. Therefore, lymphocyte subgroups analysis may be guiding in predicting the neutropenic infection complication which is the leading cause of mortality of chemotherapy and the response to chemotherapy.

4.Lung volume reduction surgery in advanced emphysema patients and 2 year survey: results in 4 patients
Akif TURNA, Mehmet Ali BEDİRHAN, Altemur KARAMUSTAFAOĞLU, Nur ÜRER, Atilla GÜRSES
Pages 234 - 239
İleri dönem amfizem olgularında, akciğerin hacim azaltıcı cerrahisi, solunum fonksiyonlarında ve akciğerdeki gaz alışverişinde iyileşmeler sağlayabilen palyatif bir cerrahi işlemdir. Merkezimizde, ileri evre amfizem teşhisi ile gördüğü maksimal tedaviye karşın, ileri derecede dispnesi bulunan ve ameliyat kriterlerimize uygunluk gösteren ve yaşları 43 ile 55 arası (ortalama:47) olan 4 olguya, bilateral 'akciğer hacim azaltıcı cerrahi' (AVAC) uygulandı. Olguların üçüne sternotomi ile aynı anda bilateral, diğerine ise, anterior torakotomi ile sıralı olarak hacim azaltıcı ameliyat uygulandı. Olguların başvurudaki FEV1 değerleri 0.44 ile 0.71 lt arasında değişmekte, ortalama 0.61 lt (%26) idi. Postoperatif PaO2, preop ortalama 62 mmHg düzeyinden 74 mmHg'ya çıktı (p=0.02). Olguların ortalama PaCO2 düzeyleri anlamlı ölçüde değişmedi (ortalama 48 mmHg'dan postop 46 mmHg'ya). Ameliyat ile oluşan solunum fonksiyon testi değişimleri FEV1 de 0.61 lt'den 0.90 lt'ye (%47.5 artış) (p=0.01), TLC'de, 7.23 lt'den 4.73lt'ye (%34.5 düşme), (p=0.03), RV'de 5.70 lt'den 3.34 lt'ye (% 41.4 düşme) (p=0.009) olarak gerçekleşti. Olguların tümünün dispne derecelerinde iyileşme oldu. 6 dk yürüme mesafeleri 260 m'den 340 m'ye çıktı (%30 artış). Olgular, biri 40 ay olmak üzere median 29 aydır izlenmektedir. Bu süre içinde olguların tümü halen preop. günlük aktivitelerinden daha iyi aktivitelere sahip bulunduğu, ancak FEV1 değerlerinde izlenebilir düşüşler olduğu saptandı. Buna karşılık, halen ortalama FEV1 değerleri, 0.8 lt ile preop. ortalamadan daha yüksektir. AVAC, palyatif etkileri 2 yıla kadar sürebilen ve seçilmiş ileri amfizemli olgularda uygulanabilecek bir cerrahidir. Ancak, tam olarak etkilerinin ve bu etkilerin mekanizmalarının aydınlatılabilmesi için ileri çalışmalar gereklidir.
Lung volume reduction surgery (LVRS) of the lung has been accepted as a paliative procedure which may achieve improvement in lung function tests and gas exchange in patients with adanced emphysema. Four patients with severe dyspnea despite a maximum bronchodilatator therapy aged between 43 and 55 (mean ; 47) underwent bilateral lung volume reduction. Three out of four patients were operated through sternotomy, while the another patient had bilateral volume reduction surgery through sequential anterior thoracotomies. The mean baseline FEV1 was 0.61 lt (26%),(ranging 0.44 to 0.71). The postoperative mean PaO2 increased to 74 mmHg from mean preoperative 62 mmHg (p=0.03). Although, the mean PaCO2 level did not changed significantly (From 48 mmHg to 46 mmHg postoperatively). LVRS induced a significant increase in mean FEV1. (i.e., from 0.61 to 0.9 l;p=0.01), reduction in total lung capacity (i.e., from 7.23 l to 4.73 l; p=0.03) and residual volume (from 5.70 to 3.34 l;p<0.009). All patients had better dyspnea scores. The 6-minute walk distance increased from 260m (mean) to 340 m (i.e., 30% increase). All patients were followed up for up to 40 months (mean 29 months). In this period, all patients were found to have better daily activities than those of preoperative ones. Although the mean FEV1 decreased 30% during the 2-year follow-up period, the last assessed mean FEV1 was 800 mL which is higher than preoperative mean value. LVRS has been proven to be an appropriate surgical procedure for the selected patients with end-stage emphysema and improvement in pulmonary functions lasted for at least 2-years and wane eventually. However, further studies are warranted to clarify its mechanism of action.

5.Interferon-level in pleural effuslions for the diagnosis of tuberculous pleurisy
Tülay AKARCA, Kadri ÇIRAK, Dursun TATAR, Rıfat ÖZACAR, Hüseyin HALİLÇOLAR
Pages 240 - 244
Plevral sıvıda homojenizasyon ve kültür yöntemiyle asidorezistan basil (ARB) aranması ve plevral biyopsi örneğinin histopatolojik incelenmesi sonrasında bile yaklaşık % 10 tüberküloz (Tb) plörezi olgusuna tanı konamamaktadır. Tüberküloz plörezide T lenfositlerin fazla miktarda -IFN ürettikleri bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı farklı etyolojilere bağlı oluşmuş plevral sıvılarda -IFN düzeyini ölçerek Tb plörezi için tanısal duyarlılık ve özgüllüğünü belirlemektir. Seksen dokuz olgunun 32'sinde Tb plörezi, 17'sinde malign, 15'inde transüdatif, 12'sinde etyolojisi belirlenemeyen eksudatif, yedisinde paramalign ve altısında parapnömonik plörezi saptandı. Tüberküloz plörezi tanısında plevral sıvı -IFN düzeyi ölçümünün duyarlılığı % 100, özgüllüğü % 94.7 olarak bulundu. Plevral sıvı miktarıyla -IFN düzeyi arasında ilişki bulunamadı. Pulmoner tutulumu da olan Tb plörezi olgularında -IFN düzeyi daha yüksek bulundu (604±183 ve 392±232 pg/ml). Tüberküloz plörezili olgularda eritrosit sedimentasyon hızıyla plevral sıvı -IFN düzeyi arasında orta derecede doğrusal ilişki bulundu (r=0.5827, p=0.0005). Sonuç olarak Tb plörezi tanısında plevral sıvıda -IFN düzeyi ölçümü oldukça etkin, yüksek duyarlılık ve özgüllükte güvenilir bir yöntemdir.
Despite histopathologic evaluation of pleural biopsy, acid-fast staining and culture of pleural fluid, at least 10% of pleural tuberculosis (PT) remain undiagnosed. T-lymphocytes are known to produce huge amounts of interferon- (IFN- ) in tuberculosis (TB). Therefore the purpose of the present study was to determine IFN- levels in pleural fluids of different etiology and the diagnostic sensitivity and specificity of pleural fluid IFN- levels for the diagnosis of PT. Relationship between presence of pulmonary TB and IFN- levels in pleural fluid was also evaluated. Of 89 patients studied, 32 had pleural tuberculosis. 17 had malignant, 15 had transudative, 12 had etiologically undiagnosed exudative, 7 had paramalign, and 6 had parapneumonic effusions. Pleural fluid IFN- level was found to have a sensitivity of 100% and a specificity of 94.7% in the diagnosis of PT. There was no relation between the level of pleural fluid and IFN- level. Patients with pulmonary TB had higher levels of IFN- in their pleural fluids comparing with those without parenchymal involvement (604±183 and 392±232 pg/ml respectively). A moderate linear relation was found between eritrocyte sedimentation rate and IFNlevels of patients with TB (r=0.5827, p=0.0005). In conclusion, determination of IFN- level in pleural fluid was very effective, reliable method with high sensitivity and specificity for the diagnosis of PT.

6.Pneumonia as a suprainfection in six young adults with measles in the military
Mustafa KOLSUZ, İrfan UÇGUN, Gönül KOLSUZ, Muzaffer METİNTAŞ
Pages 245 - 250
Çalışmamız Mart ve Nisan 1998'de Bilecik jandarma er eğitim merkezinde gözlenen kızamık epidemisi sonrasında kliniğimize sevk edilen 6 adet pnömoni olgusunu içermektedir. Vakaların hepsi 20 yaşındaki erkek hastalardı. En önemli başvuru şikayetleri öksürük, üşüme titreme, ateş ve nefes darlığı idi. Radyolojik olarak 4 hastada lober, 2 hastada da bilateral akciğer tutulumu vardı. Bilateral tutulumu olan hastaların 1'i mortal seyretti, diğeri ise yaygın nekrotizan pnömoni nedeniyle lobektomi operasyonuna verildi. Hastaların C-reaktif protein (CRP) değerleri yüksekti (137mg/L), tedavi sonrasındaki değerlerinde ise düşme gözlendi (36.5mg/L), bu düşme tedaviye cevap vermeyen 2 vaka çıkarıldığında daha belirgindi (11.25mg/L). Mikrobiyolojik incelemelerinde 3 vakada Pseudomonas aeruginosa, 1 vakada Haemophilus influenzae üredi. Vakaların hepsinde hipoksemi vardı, 2'sinde mekanik ventilatör desteğine ihtiyaç duyuldu. Kızamık sonrasında özellikle erişkinlerde ventilatör tedavisi gerektirecek kadar solunum yetmezliği yapan ağır Pseudomonas aeruginosa pnömonileri gelişebilir.
In this study consist of 6 patients with measles and pneumonia who came from an epidemic of measles occured in the Bilecik army between March 1998 and April 1998. The mean age of the patients was 20 years. Cough, fewer, chills and dyspnea were the most commonly reported respiratory symptoms. Pulmonary infiltrates were present radiographically in all patients, 4 of them had lober and 2 of them had multilober infiltration. One patient with measles associated pneumonia died and one patient had lobectomy because of necrotizan pneumonia. At the initial, the levels of CRP were high (137mg/L) and at the end of therapy levels of CRP were decreased (36.5mg/L). Infection with bacteria was recognized in 4 patients: Pseudomonas aeruginosa in 3 patients and Haemophilus influenzae in 1 patient. All of the patients had hypoxemia and 2 of them were severe enough to require mechanical ventilation. One patient with measles associated pneumonia died. At a result Pseudomonas aeruginosa pneomonia might be seen a suprainfection in young adult with measles and associated with respiratory failure which require mechanical ventilation.

7.Antiphospholipid syndrome two patients with pulmonary complication
Kürşat UZUN, Mehmet SAYARLIOĞLU, İsmail ZEHİR, Cevat TOPAL, Ahmet DURMUŞ
Pages 251 - 254
Antifosfolipid sendromu (AFS); tekrarlayan arteriyel-venöz emboliler, rekürren spontan abortus, trombositopeni ve demans, psikiatrik değişiklikler, migren, epilepsi ve korea gibi nöropsikiatrik belirtiler ile karakterizedir. Ayrıca tekrarlayan emboliler ve buna bağlı olarak gelişen pulmoner hipertansiyon en sık akciğer komplikasyonlarıdır. Bu olgu sunumunda akciğer grafisinde yaygın iki taraflı akciğer infiltrasyonu gösteren ve sistemik lupus eritematosusa (SLE) eşlik eden antifosfolipid sendromlu iki genç kadın olguyu sunuyoruz. Hastalarımızdan ilki 19 yaşında ve hiç doğum yapmamış, ikincisi ise primipar ancak ilk gebeliğinin 30. haftasında ölü doğum yapmıştı. Her iki olguda istirahatte ve minimal egzersizle gelen nefes darlığı, ateş, akciğer grafisinde bilateral yaygın akciğer infiltrasyonu vardı. Yapılan laboratuar incelemede antikardiolipin antikorları pozitif bulundu. İkinci olgumuz solunum yetmezliği sonucu kaybedildi. Birinci olgumuz ise diüretik ve antikoagülan tedavisi ile düzeldi. Sonuç olarak her iki olgumuzun klinik ve radyolojik özellikleri; genç kadınlarda antifosfolipid antikor araştırılmasının erken tedaviye başlanması açısından mortalite ve morbiditeyi azaltmada faydalı olacağını hatırtlatıyor.
Antiphospholipid syndrome (APS) is characterized by recurrent arterial, venous thromboses, recurrent spontaneous abortions, thrombocytopenia and neuropsychiatric manifestations such as dementia, psychiatric features, migraine, epilepsy and chorea . The most common pulmonary manifestations are pulmonary embolism, and pulmonary hypertension secondary to recurrent pulmonary emboli. In this case report, we present 19 and 25 years-old females who have diffuse bilateral infiltrates on chest radiography with systemic lupus erythematosus and antiphospholipid syndrome. The first case had never been pregnant. The second case was admitted to the hospital because of abortus at 30 weeks’gestation in the first pregnancy. Both cases had fever with shortness of breath at rest and minimal exercise. Chest radiography of each patients revealed diffuse bilateral pulmonary infiltrates. Antiphospholipid antibodies were positive in two patients. The second case died because of respiratory failure. The first case improved with diuretic and anticuagulan treatment. As a conclusion, the identification of the APS is clinically important because of the risk of recurrent thrombosis and the need for antithrombotic therapy in young females with diffuse bilateral pulmonary infiltrates.

8.Castleman disease, hyperplasia of giant lymph node
Can ÜLMAN, Erdal AKYER, Hatice TÜRKER, Ergun KARAHALLI, Ebru SULU
Pages 255 - 258
Dev lenf nodu hiperplazisi, anjiofoliküler lenfoid hiperplazi, lenf nodu hamartomu olarak da bilinen Castleman Hastalığı, etyolojisi tam olarak aydınlatılamayan, tüm vücutta bulunabilmekle beraber sıklıkla toraksta yerleşen reaktif aktif lenf nodu hiperplazisidir. Genellikle genç erişkinlerde görülür ve asemptomatik seyreder; lenf nodu büyük düzgün sınırlı, sıklıkla ön ve orta mediastende lokalizedir. Lokalize olan tipin tedavisi cerrahidir. Bu özellikleri taşıyan olgumuzun nadir olması nedeniyle yayınlıyoruz.
The Castleman Disease, which is etiologically unknown, is also defined as lymph node hamartoma or angiofollicular lymphoid hyperplasia. This hyperplasia of reactive lymph node is frequently placed in the thorax, however it may also be found at the whole lymphoid tissue. Castleman Disease is mostly observed at young adults. The disease is asymptomatic; the lymph node is in giant size, with smooth borders and often localized at the anterior and middle mediastinum and treatment is surgical.

9.A case of invasive thymoma with pleural metastasis
Arzu YORGANCIOĞLU, Ayşın ŞAKAR, Pınar ÇELİK, Akif DEMİR, Tuğba GÖKTALAY, Serdar TARHAN
Pages 259 - 263
Altmışbir yaşında bayan hasta, 9 yıldır ön mediastinal kitle ve myastenia gravis nedeniyle izlenmekte iken, kitlede gelişen progresyon ve plevral lezyonları nedeniyle tetkik edildi. Radyolojik olarak ön mediastende 7 cm çapında kitle lezyonu ve sol hemitoraksta plevral kalınlaşma, yer yer noduler lezyonlar ve plevral sıvı izlendi. Yapılan kesici iğne biopsileri sonucu Evre IV invaziv timoma ve plevra metastazı olarak tanı aldı. Dokuz yıl non-invaziv olarak gidip kısa sürede ilerleme göstermesi ve malign mezotelyoma ile radyolojik ve patolojik benzerlik gösteren plevra tutulumu nedeniyle ilginç bulunarak sunuldu.
61 years old female patient, being followed with anterior mediastinal mass and myastenia gravis, was investigated because of the progression of the primary mass and recent pleural lesions. Thoracal computed tomography showed an anterior mediastinal mass lesion 7cm in diameter and pleural thickening with some nodularities and pleural effusion. The histopathological examination of tru-cut biopsy specimens of both mass and pleura revealed Stage IV invasive thymoma. Progression of the tumor following its non-invasive course of 9 years and the similarities of pleural involvement histopathologically and radiologically mimicking malignant mesothelioma made this case interesting to present.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale