Main Page Aims and Scope Editorial Board Instructions to Authors Contact

 
Eurasian J Pulmonol: 13 (2)
Volume: 13  Issue: 2 - August 2011
Hide Abstracts | << Back
REVIEW ARTICLE
1.The Management of Pulmonary Thromboembolism in Pregnancy
Tülay Kıvanç
doi: 10.5505/solunum.2011.57441  Pages 59 - 66
Pulmoner tromboemboli (PTE) gebelik ve loğusalık dönemindeki maternal ölümlerin en önemli nedenlerindendir. Aynı yaştaki gebe olmayan kadınlara göre gebelerde PTE'ye, beş kat daha fazla rastlanılır. PTE'nin bazı semptomları gebeliğin beklenen normal semptomlarıyla karıştığından, gebelikte PTE tanısı koymak oldukça zordur. Gebelerde PTE tanısı, tedavinin hem anne hem de fetüs için yaratabileceği zararlı etkilerinden dolayı hayati önem taşır. Tanısal işlemler sırasında oluşacak fetal radyasyon maruziyeti nedeniyle doğru görüntüleme yönteminin uygulanması önemlidir. Gebelik sırasında gelişen PTE'nin tedavisinde hem anne hem de bebek güvenliği açısından tercih edilen ilaç düşük moleküler ağırlıklı heparindir. Genel olarak postpartum en az altı hafta devam edecek şekilde altı aylık antikoagülan tedavi önerilmektedir.
Pulmonary thromboembolism (PTE) is the leading cause of maternal death during pregnancy and puerperium. The rate of PTE in pregnancy is five times greater than that for non-pregnant women of the same age. The clinical diagnosis of PTE is difficult as some of the clinical symptoms of PTE can be normal and expected symptoms of pregnancy. Precise PTE diagnosis in pregnancy is vital as treatment is associated -with side effects for both the mother and fetus. Accurate imaging is essential, but there are anxieties relating to fetal radiation exposure during diagnostic procedures. Based on the safety data for both mother and fetus, low-molecular -weight heparin is the preferred drug for the treatment of PTE during pregnancy. In general, at least six months of anticoagulant therapy -with treatment continued until at least six -weeks postpartum is recommended.

2.Chronic Obstructive Pulmonary Disease and Sleep
Önder Öztürk
doi: 10.5505/solunum.2011.98700  Pages 67 - 77
Uykunun hava yolu direnci, solunum kaslarının kasılımı ve solunum kontrolü dahil olmak üzere solunum sistemi üzerine etkileri bulunmaktadır. Kişinin solunum sorunları yoksa bu değişiklikler fizyolojik sınırlar içinde kalmaktadır. Ancak solunum sorunu olan olgularda ve özellikle kronik obstrüktif akciğer hastalarında (KOAH) uyku ciddi sorun yaratmaktadır. KOAH'ta solunumun kontrolü, uyku ve uyanıklıkta sağlıklı bireylerle aynı temel özelliklere sahip olmasına karşın, solunum ve gaz değişimi olumsuz etkilenmekte ve hızlı göz hareketleri (REM) sırasında solunum kaslarında görülen atoni hiperkapni ve hipoksiyi derinleştirmektedir. Hipoksi arousalları (uyanayazma), uyku bölünmelerini, pulmoner hipertansiyonu ve mortalite riskini artırmaktadır. KOAH'lı olgularda diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi hipoksi olmaksızın uyku kalitesi bozulmakta ve tedavide kullanılan ilaçlar da uyku bölünmelerine ve uykusuzluğa neden olabilmektedir. Bu derlemede KOAH ile uyku bozukluklarının birlikteliğini, fizyolojik mekanizmaları ve kliniğe yansımalarını incelemek istedik.
Sleep affects the respiratory system by causing changes in airway resistance, respiratory muscle contractility, and central respiratory control. In an individual who has no respiratory problems, these changes remain within physiological limits. However, in patients with respiratory problems, especially chronic obstructive pulmonary disease (COPD), sleep creates a serious problem. Although the control of breathing in patients -with COPD follows the same basic principles as it does in normal subjects, both awake and asleep, the respiratory and gas exchange is adversely affected and the atonia of respiratory muscles during rapid eye movement (REM) sleep deepens the hypoxia and hypercapnia. The hypoxia leads to increased arousals, sleep disruptions, pulmonary hypertension, and higher mortality. As with other chronic diseases, the quality of sleep among patients with COPD deteriorates -without hypoxia and the drugs used in therapy cause sleep deprivations and insomnia. This review presents an examination of the association of COPD and sleep disorders, including the physiologic mechanisms and their clinical implications.

RESEARCH
3.Effects of Training on Womans Who Have High Risk in Terms of Indoor Environmental Air Pollution
Gülnaz Karatay, Yeliz Akkuş
doi: 10.5505/solunum.2011.24392  Pages 78 - 85
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Kars'ta kapalı ortam hava kirliliğinin
yarattığı sorunlar açısından yüksek risk altında olan kadınlara
verilen eğitimin etkinliğinin incelenmesidir.
Yöntem: Müdahale çalışması olarak planlanan bu çalışmanın verileri 10 Mart 2010-10 Mart 2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Çalışmaya 80 kadın alınmış ve birer hafta arayla altı kez ev ziyareti yapılarak eğitimler verilmiştir. Araştırmanın verileri sosyo-demografik ve sağlık durumlarına ilişkin bilgi formu, kadınların tezek hakkındaki bilgi ve uygulamalarını tamlamaya yönelik bilgi formu, çevresel sigara dumanı maruziyet anketi, St. George Solunum Anketi aracılığıyla toplanmıştır.
Bulgular: Müdahale sonrasında, kadınların tezek kullanımına ilişkin bilgi düzeylerinin, istatistiksel açıdan anlamlı derecede arttığı görülmüştür. Kadınların St. Georges Solunum Anketinden aldıkları puanlarda, istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, 2.40 puanlık olumlu yönde bir düşme görülmüştür. Çalışmanın başında kadınların %94.7'si, çalışma sonunda ise %72.4'ü çevresel sigara dumanına maruz kaldığını belirtmiştir.
Sonuç: Çalışma sonunda kadınların tezek kullanımı ile zararlarına ilişkin bilgi düzeylerinin ve solunum sistemine yönelik sağlığı geliştirme çabalarının arttığı anlaşılmıştır.
Aim: This study "was conducted to determine the effects of training
on "women who have high risk in terms of indoor environmental
air pollution in Kars.
Methods: This study "was planned as an intervention study and the data was collected between March 10, 2010 to March 10, 2011. The study "was performed on 80 "women "who "were trained by six visits made once in every other "week at their home. Data "were collected "with socio-demographic form, health status information form, environmental tobacco exposure form, information form on dried cow dung usage and awareness of "women, St. George Respiratory Questionnaire.
Results: After the intervention, it "was seen that knowledge level of women about use of dried cow dung "was increased dramatically. The St. George Respiratory Questionnaire scores of these "women at "were 2.40 point lower in positive aspect, but the difference wasn't statistically significant. At the beginning 94.7% and after the study 72.4% of "women have declared environmental smoke exposure.
Conculation: After the study, it "was seen that knowledge level of women about dried cow dung usage and it's harm to health as well as their efforts to improve respiratory system health "were increased.

4.Changes in Recognition of Cigarette Brand Names and Logos Among Primary School Children in Two Years
Pervin Korkmaz Ekren, Burcu Başarık, Mustafa Hikmet Özhan
doi: 10.5505/solunum.2011.46693  Pages 86 - 90
Amaç: İlköğretim çağındaki çocuklarda sigara içme oranını, sigara marka ve logolarını tanıma sıklığını saptamak.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamız prospektif olarak planlanmış olup aynı anketin değişik denekler üzerinde iki yıl arayla iki kez uygulanmasıyla gerçekleştirilmiştir.
Bulgular: Birinci basamakta (Grup 1) %73'ünün erkek, ortalama yaşın 10.9 (±1.91), ortanca sınıfın 5. sınıf olduğu 224 öğrenci yer alırken; ikinci basamağı (Grup 2) tamamlayan 200 öğrencinin %63'ü erkek, ortalama yaşı 10.7 (±1.87) ve ortanca sınıfı 5. Sınıf olarak saptanmıştır. Ortalama yaş, ortanca sınıf ve sosyoekonomik durum açısından benzer özellikte olan gruplarda sigara içiciliğinin %9-5'ten %10.8'e yükseldiği izlenmiştir (p=0.65). Sigara marka ve logolarını tanıma yönünden gruplar karşılaştırıldığında, Samsun marka (p=0.002) ve logosu (p=0.035) ile Marlboro markasının (p=0.004) doğru tanınma yüzdelerinin Grup 2'de Grup l'e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu, Camel marka ve logosu ile Marlboro logosu için gruplar arasında anlamlı fark olmadığı görülmüştür. Sigara içmeye başlama ortalama yaşının 8.33±3.3'ten 9-44±2.5'e yükseldiği saptanmış; sigara içme nedenleri sorulduğunda da birinci sırada 'merak etme'nin yer aldığı belirlenmiştir.
Sonuç: Ülkemizde sigara tüketiminin artmasına karşılık ilkokul çocuklarında sigara içme sıklığının ve sigaraya başlama yaşının önceki çalışmalarda saptanan değerlerle benzer olması, sigara reklam yasağının etkin olduğunu ama daha yoğun bir şekilde uygulanması gerektiğini düşündürmektedir.
Aim: The aim of our study is to assess smoking behavior of primary
schoolchildren and their ability to recognize brand names and
logos.
Methods: In this prospective study, same questionnaire "was performed with different students in 2005 and 2007.
Results: Different students in 2005 and 2007. The first group consisted of 224 children (73% boys) mean age 10.9 (±1-91), median class 5. The second group consists of 200 children (63% boys) mean age 10.7 (±1.87), median class 5. Two groups "were similar for mean age, median class and socioeconomic status. Prevalence of eversmoking "was increased from 9-5% to 10.8% (p=0.65). Recognition rates for Samsun brand name (p=0.002) and logo (p=0.035), Marlboro brand name (p=0.004) "were higher in Group 1 statistically. The recognition of Camel brand name and logo, Marlboro logo "were similar. The mean age of smoking starting increased from 8.33±3.3 to 9-44±2.5 years. The leading reason for smoking is "curiosity" in both groups.
Conculation: We concluded that restrictions on advertising of tobacco are effective in Turkey but must be performed heavily for more effective results.

5.Determining the Factors Effecting the Cigarette, Narghile and Hand-rolled Tobacco Smoking Among Medical Technology Vocational Training School Students and Evaluation of their Opinions About Starting and Continuing with their Habits of Smoking
Hür Hassoy, Işıl Ergin, Aslı Davas, Raika Durusoy, Ali Osman Karababa
doi: 10.5505/solunum.2011.50490  Pages 91 - 99
Amaç: Bu çalışmanın amacı Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu (SHMYO) öğrencilerinde sigara, nargile ve sarma tütün içme sıklığını ve ilişkili faktörleri belirlemek, sigara içen ve içmeyen öğrencilerin, içmeyi tetikleyen ve devam etmeyi etkileyen nedenlerini, nargile ve sarma tütüne ilişkin görüşlerini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel olan araştırmaya 151 öğrenci dahil edilmiştir. Bağımsız değişkenler yaş, cinsiyet, lise tipi, anne baba eğitim durumu, anne baba çalışma durumu, gelir ve gelir algısıdır. Sigara, nargile ve sarma tütün kullanımı, sigara içenlerin ve içmeyenlerin sigaraya başlama ve içmeye devam etme nedenleri ve nargile ile sarma tütün konusundaki görüşleri özbildirimle doldurulan anket ile sorgulanmıştır. Ki-kare analizinde sigara, nargile ve sarma tütün kullanımı ile ilişkili bulunan bağımsız değişkenler lojistik regresyon analizine alınmıştır.
Bulgular: Sigara içme sıklığı %40,3'tür (erkek %57,1, kadın %35,1). Sigaraya başlama nedeni, başlamayı ve devam etmeyi etkileyen ortamlar açısından arkadaşların etkisi dikkati çekmektedir. Sigara içme riski arkadaşlarının sigara içmesiyle (10,1 kat), alkol kullanımıyla (7,8 kat), yaşla (1,7 kat) artmaktadır. Nargile içme riski ise alkol kullananlarda (7,8 kat) ve sigara içenlerde (7,1 kat) daha fazladır. Sarma tütünde de risk sigara içmeyle (6,3 kat), erkek olmayla (4,1 kat), arkadaşlarının sigara içmesiyle (3,4 kat) artmaktadır (p<0,05).
Sonuç: Arkadaş etkisinin sigara içme ve sarma tütün kullanmaya alkol kullanmanın sigara ve nargile içmeye, sigara içmenin de nargile ve sarma tütün kullanmaya etki eden en önemli faktörler olduğu saptanmıştır. Nargile ve sarma tütün konusundaki sağlık bilgileri yetersizdir. Sigara alkol birlikteliğine imkan sağlayan ortamların eğitim kurumları çevresinde gelişmesi önlenmelidir.
Aim: To determine the smoking prevalence and related factors for cigarette, narghile and hand-rolled tobacco among Atatürk Medical Technology Vocational Training School students and evaluate the opinions about factors "which stimulate initiation and continuing.
Material and Methods: 151 students "were included in this cross-sectional study. Independent variables "were age, sex, type of high-school, parental education and "working status, income and income perception. A self-administered questionnaire "was used for cigarette, narghile, hand-rolled tobacco smoking, the factors to initiate and continue smoking, opinions about narghile and hand-rolled tobacco. The variables in relation "with cigarette, narghile and hand-rolled tobacco smoking in %2 tests "were included in the logistic regression analysis.
Results: Smoking prevalence "was 40,3% (male 57,1%, female 35,1%). 'The effect of peers' "was among the leading factors and environments to initiate and continue smoking. Cigarette smoking risk increased with having smoker peers (10,1 times), alcohol use (7,8 times), age (1,7 times). Narghile smoking risk was more among alcohol users (7,8 times) and cigarette smokers (7,1 times). Hand-rolled tobacco smoking risk increased for cigarette smokers (6,3 times), males (4,1 times), having smoker peers (3,4 times) (p<0,05).
Conclusion: The effect of peers to cigarette and hand-rolled tobacco smoking, the effect of alcohol use to cigarette and narghile smoking and the effect of smoking to narghile smoking and hand-rolled tobacco smoking "were found to be the most important factors. A lack of knowledge for narghile and hand-rolled tobacco "was observed. Measures should be taken to avoid places facilitating cigarette-alcohol consumption around educational institutions.

6.Pathogens in COPD Acute Attack and the Relation Between Pulmonary Function Parameters
Ebru Erdem, Mehmet Hamdi Muz, Gamze Kırkıl, Teyfik Turgut, Figen Deveci, Handan Akbulut
doi: 10.5505/solunum.2011.73792  Pages 100 - 106
Amaç: Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), tam reverzibilite göstermeyen hava akımı kısıtlamasıyla karakterize bir hastalıktır. Alevlenmeler sık hastaneye başvuru ve yatış gerektirmektedir. Bu çalışmada, alevlenme ile hastaneye yatırılan KOAH'lı olgularda viral ve atipik patojenlerin sıklığı ve solunum fonksiyon parametreleri ile ilişkisinin araştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza 30 KOAH alevlenme olgusu ve 30 sağlıklı gönüllü alındı. KOAH'lı gruptan, ilki hastaneye yatışın birinci gününde ikincisi de dört hafta sonra olmak üzere iki kez, kontrol grubundan da bir kez 5'er cc venöz kan alındı. Daha sonra bu serumlarda Mycoplasma pneumoniae, Legionella pneumophila, Chlamydia pneumoniae, respiratuar sinsityal virüs (RSV), influenza A ve adenovirus IgM ve IgG antikorları çalışıldı. Tüm olgulara spirometrik inceleme yapıldı.
Bulgular: Çalışmaya alınan 30 KOAH'lı olgunun 30'unda da değişik mikroorganizmalara bağlı IgM antikor düzeyleri pozitif bulundu. Kontrol grubunda IgM pozitifliği saptanmadı. Çalışmaya alınan 30 KOAH'lı olgunun 6'sında (%20) M. pneumoniae IgG (+), 26'sında (%86,6) RSV IgG (+), 22'sinde (%73,3) C pneumoniae IgG (+), 28'inde (%93,3) adenovirus IgG (+), I8'inde (%60) influenza A IgG (+) saptandı. KOAH'lı olguların hiçbirinde L. pneumophila IgG (+)'liği saptanmadı. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında KOAH grubunda influenza A IgG (+)'liğinin anlamlı oranda fazla olduğu belirlendi (x2=5,455, p=0,020). Diğer antikor düzeyleri iki grupta benzer bulundu.
Sonuç: KOAH'lı olgularda saptanan alevlenme etkenlerinin solunum fonksiyon parametreleri ile ilişkisini araştırdığımızda, gruplar arasında FEV1 ve FEV1/FVC değerleri arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç olarak, KOAH alevlenmelerinde virüslerin ve atipik etkenlerin önemli role sahip olduğu, ancak alevlenme etkeni ile hava yolu obstrüksiyonu arasında anlamlı ilişki bulunmadığı gözlendi.
Aim: Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is a disease charactarized by the restriction of airflow "with no full reversibility. Acute exacerbations often require hospital admissions and hospitalizations. Determining the frequency of viral and atypical patogens in hospitalized patients with acute exacerbations of COPD and to investigate the relationship between these pathogens and parameters of lung function tests is aimed.
Material and Methods: Thirty patients "with COPD attack and 30 healty volunteers "were included in the study. Five mililiters of venous blood sample "was taken on the first day and fourth "week of hospitalization in COPD group, and once in control group. Sera "were tested for IgM and IgG antibodies to Mycoplasma pneumonia, Legionella pneumophila, Chlamydia pneumoniae, respiratory syncytial virus (RSV), influenza A, adenovirus. All cases underwent pulmonary function tests.
Results: IgM antibody titers of different pathogens "were positive in COPD group. IgG antibody titers to M. pneumoniae "were positive in 6 patients (20%), RSV in 26 (86,6%), C pneumoniae in 22 (73,3%), Adenovirus in 28 (93,3%), influenza A in 18 (60%). There "was no IgG antibody positivity to L. pneumophila in COPD group. IgG antibody titers to Influenza A "were significantly higher in COPD group than controls (x2=5,455, p=0,020). Antibody titers to other pathogens "were similiar in both groups. When we investigated the relationship between lung function parameters and pathogens responsible for acute exacerbations of COPD, no statistically significant difference "was found in FEV1; FEV1/FVC values between groups.
Conculation: In conclusion, viruses and atypical pathogens have important roles for acute exacerbations of COPD, but no significant relationship "was found between pathogens and airway obstruction.

7.Factors Effecting the Compliance of Positive Airway Pressure Therapy in Patients with Sleep Related Breathing Disorders
Zeynep Zeren Uçar, Serhan Olcay, Ahmet Uğur Demir, Cenk Kıraklı, Rıfat Özacar
doi: 10.5505/solunum.2011.94809  Pages 107 - 113
Amaç: Pozitif hava yolu basıncı (PAP) tedavisi, düzenli kullanılma koşuluyla uyku ile ilişkili solunum bozukluğunun (USB) en etkili tedavi yöntemidir. PAP tedavisine uyum, USB bulunan hastaların etkin tedavisi ve tedavi izlemi için önemlidir. Bu çalışmada PAP tedavisine uyumu iyi olmayan USB olan hastalarda uyumu bozan etkenleri araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, uyku bozuklukları merkezinde 2006-2007 yılları arasında yapılan polisomnografi (PSG) ile USB tanısı konan ve PAP tedavisi önerilen 125 hasta dahil edildi. Hastalara ortalama 12 ay sonra telefonla uyku özelliklerine ait anket uygulandı.
Bulgular: Yüz yirmi beş hastanın 24'ü kadındı (%17,5) ve yaş ortalaması 52,3 (SS: 10) idi. Obstrüktif Uyku Apne Sendromu 108 (%86,4), Santral Uyku Apne Sendromu 6 (%4,8), Uyku ile İlişkili Hipoventilasyon-Hipoksemi Sendromu 11 (%8,8) hastada bulundu. O sırada PAP tedavisi kullanımı ortalama 10,2 ay takip sonrası; 85 (%67,4) hastada ortalama haftada 6,8 gün ve gecede 6,5 saat olarak saptandı. PAP tedavisi kullanmadığını bildiren 41 hastada tedavi kullanım süresi ortancası iki ay olarak bulundu. PAP kullanmamanın ana nedenleri sıklık sırasıyla maske sorunu 9 (%21,9), basıncı tolere edememe 8 (%19,5), boğulma hissi 7 (%17,0) ve maske ile uyumakta güçlük 5 (%12,1) olarak bildirildi. Uyumun kötü olması, uyumu iyi olan hastalara gore, uyku latansının uzun (>30 dakika: %24,6 ve %10,3), uyku bölünmesinin sık (%49,1 ve %29,4) ve dinlendirici olmayan uykunun az sıklıkta olması (%63,2 ve %92,6) ile ilişkiliydi.
Sonuç: Özellikle ilk iki ay içinde ortaya çıkan uyku kalitesini bozan problemler PAP kullanımını engellemektedir. Yeni teknolojik gelişmelere rağmen halen PAP uyumunu etkileyen en önemli problemler maskenin yarattığı sıkıntılardır. PAP tedavisi öncesi uyku kalitesinin değerlendirilmesi, tedavisi ve hastanın maske problemleri açısından ilk iki ay boyunca yakından takibi uyumu artıracaktır.
Aim: Positive airway pressure (PAP) treatment is the most efficient treatment of sleep related breathing disorders (SRBD) "when used regularly. Data on the compliance of PAP therapy is important in the management and follow-up of patients with sleep SRBD. The purpose of this study "was to investigate the reasons of noncompliance for PAP therapy in patients "with SRBD.
Material and Methods: The study enrolled 125 patients, who received diagnosis of SRBD in polysomnography between 2006 and 2007 in the sleep disorders clinic. Patients "were contacted about 12 months later and answered a telephone administered questionnaire, "with information on characteristics of sleep.
Results: Of the 125 patients, 24 "were female (17,5%) and the mean age (SD) "was 52,3 (10) years. Diagnoses "were obstructive sleep apnea syndrome in 108 (86,4%), central sleep apnea syndrome in 6 (4,8%), sleep related hypoventilation-hypoxemic syndrome in 11 (8,8%). Current use of therapy "was reported in 85 (67,4%) patients after a median use of 10,2 months, for a median use of 6,8 days, and 6,5 hours in a night. Among the 41 noncompliant patients, median duration of treatment use "was 2 months. Main reasons "were mask problems in 9 (21,9%), pressure intolerance in 8 (19,5%), choking sensation in 7 (17,0%), and difficulty in sleeping "with a mask in 5 (12,1%). Noncompliance "was related with longer latency to sleep (>30 minutes: 24,6% vs 10,3%), frequent sleep interruption (49,1% vs 29,4%) and lower frequency of unrested sleep (63,2% vs 92,6%).
Conculation: Problems related to sleep quality could hinder the use of PAP, mostly within two months. Despite technological improvements, mask problems are still the main reason of noncompliance for PAP. Assessment and treatment of sleep quality of the patients before PAP prescription and close followup
especially for mask problems within two months will improve the compliance.

CASE REPORT
8.Cryptogenic Organising Pneumonia: Four cases with different radiological manifestations
Tülay Kıvanç, Zuhal Ünsal Ekici, Cemile Ruşina Doğan, Halil Kıyıcı, Füsun Ö. Eyüboğlu
doi: 10.5505/solunum.2011.80664  Pages 114 - 120
Kriptojenik organize pnömoni (KOP), sebebi bilinmeyen, alveoler kanal ve alveollere uzanan küçük hava yolları içinde granülasyon dokusuyla karakterize bir durumdur. Tipik başlangıç nefes darlığı, ateş, öksürük, kilo kaybı ve göğüs radyografisinde tek veya birden çok opasiteler şeklindedir. Klinikleri benzer, farklı radyolojik görünümleri olan dört BOOP olgusunu izledik. Tüm olgularımızda patolojik tanı bilgisayarlı tomografi eşliğinde yapılan iğne biyopsisiyle konuldu. Farklı radyolojik görünümleri olsa da olguların hepsinde kortikosteroid tedavisiyle hızlı klinik ve radyolojik iyileşme gözlendi. Bu dört olgunun klinik ve radyolojik özellikleriyle BOOP ile ilgili bilgileri gözden geçirmeyi amaçladık.
Cryptogenic organizing pneumonia (COP) is an entity of unknown etiology characterized histologically by granulation tissue plugs within the lumens of small airways extending into the alveolar ducts and alveoles. The typical presenting symptoms and signs are dyspnea, fever, cough, -weight loss, and a chest radiograph- with single or multiple alveolar opacities. We folio-wed up four BOOP cases with similar clinical and different radiological presentation. Pathological diagnosis -was based on CT guided lung biopsy in all of them. We observed rapid clinical and radiological improvement although they have different radiological manifestations. We aimed to review the literature together -with a presentation of clinical and radiological findings of our four cases.

9.Initial Bronchoscopic Therapy for Typical Bronchial Carcinoid: Case Report
Aydan Mertoğlu, Kenan Can Ceylan, Naime Taşdöğen, Ali Kadri Çırak, Nur Yücel
doi: 10.5505/solunum.2011.87587  Pages 121 - 124
Akciğerdeki tipik karsinoid tümörlerin ınalignite potansiyeli düşüktür ve daha az invazif yöntemlerle tedavilerinden bahsedilebilmektedir. intraluminal bronşiyal tipik karsinoidli olgularda bronkoskopik tedaviler acil cerrahi girişimlerin alternatifidir. Cerrahi öncesi bronkoskopik tedaviler, hastanın klinik durumunu düzeltmek ve parankim koruyucu rezeksiyonlara olanak sağlamak için uygulanmaktadır. Cerrahi öncesi inisyal bronkoskopik tedavi uygulanmasının cerrahi tedavi sonuçlarına olumsuz bir etkisi yoktur.
Bu makalede argon plazma koagülasyonu ile inisyal bronkoskopik tedavi uygulanan intraluminal bronşiyal tipik karsinoidli bir olgu sunulmaktadır. Kırk sekiz yaşında erkek olgu üç aydır devam eden prodüktif öksürük ve balgam çıkarmaktan yakınmaktaydı. Bronkoskopide endobronşiyal vaskülarize tümör saptandı. Histopatolojisi tipik karsinoid olarak raporlandı. Hastaya birkaç seans endobronşiyal argon plazma koagülasyonu ile tedavi uygulandı. Tedaviler sonrası şikayetleri düzeldi ama 4. ay kontrolünde nüks saptandı. Bunun üzerine parankim koruyucu cerrahiyle başarıyla tedavi edildi.
Malignancy of carcinoid tumors of the lung are potentially low and therefore less invasive treatments may be considered. Bronchoscopic treatment is an alternative to immediate surgical resection in patients -with intraluminal bronchial typical carcinoids. Initial bronchoscopic treatment is given to improve presurgical condition, and to enable less extensive parenchymal resection. Implementation of initial bronchoscopic treatment has no negative impact on surgical treatment outcome.
We here in report a case of intraluminal bronchial typical carcinoid removed by argon plasma coagulation by initial bronchoscopic approach. The case -was a 48-year-old man, suffering from productive cough and sputum for three months. Bronchoscopic examination revealed endobronchial vascularized tumors. Based on histopathological findings, we diagnosed typical carcinoids. The patient underwent argon plasma coagulation treatment by bronchoscopic approach several times. After a series of treatments, his symptoms improved but recurrence -was found at the 4th month of follow-up. Then the patient -was treated successfully by means of parenchyma-saving procedure.

10.Leiomyoma of the Trachea: Case report
Kenan Can Ceylan, Deniz Akpınar, Ozan Usluer, Şaban Ünsal, Hakan Polat, Zekiye Aydoğdu Dinç
doi: 10.5505/solunum.2011.92005  Pages 125 - 127
Histopatolojik olarak benzerlik göstermelerine rağmen trakeal tümörlere akciğer kanserlerinden 100 kat daha az rastlanılır. Trakeanın benign tümörleri malign tümörlerinden daha seyrektir. Astım bronşiyale nedeniyle tedavi alan 55 yaşında kadın hastanın bilgisayarlı toraks tomografisinde trakeanın 1/3 alt kesiminde 2,5 cm çapında kitle tespit edildi. Bronkoskopik biyopsi ile histopatolojik olarak leiomiyom tanısı alan hastaya, trakeo-tomi ile tümör eksizyonu ve trakeoplasti operasyonu uygulandı. Şu sırada hasta takibinin 51. ayında ve sağlıklıdır.
Despite the similarity of tracheal tumors and lung tumors, tracheal tumors are seen very rarely. Malignant tumors of the trachea are more common than benign tumors. Fifty five years old 'woman patient -was treated for asthma for ten years. Computed tomography of thorax demostrated a 2.5 cm mass lesion -which was located on lower one third of trachea. Bronchoscopic biopsy specimen -was reported as leiomyoma. Tracheotomy with tumor excsion and tracheoplasty operation -was performed. The patient has been folio-wed up for 51 months and she is still healty.



 
Quick Search

 




















 
Copyright © 2016 Turkish Respiratory Society. All rights reserved
Bu web sitesi sağlık profesyonellerine yöneliktir. İçeriğindeki yazılar ve dökümanlar hekim veya eczacı görüşü yerine geçmez. Sitenin kullanımıyla ilgili her türlü sorumluluk kullanıcıya/ziyaretçiye aittir.

LookUs & Online Makale